54. Hükümetin Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan, vefatının 11. yıl dönümünde, Saadet Partisi’nin “Adil Devlet ve İnsanca Yaşam” temasıyla Haliç Kongre Merkezi’nde bugün düzenlediği törenle anıldı. Törene; Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal ile İYİ Parti Genel Başkan Yardımcıları Ümit Dikbayır ve Berna Sukas, DEVA Partisi Genel Sekreteri Medeni Yılmaz ile Hür Dava Partisi (HÜDAPAR) Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu da katıldı.
Ahmet Davutoğlu, burada yaptığı konuşmada özetle şunları söyledi:
ASLA TESADÜF DEĞİLDİR: “27 Şubat’ta, bugün 11. yılını idrak ettiğimiz vefatın tam da o güne denk gelmesi asla tesadüf değildir. Bu ilahi taktir bize şunu söyler. Erbakan Hoca’mızı anan her kişi, ertesi sabah uyandığında, ‘Asla 28 Şubatlar yaşanmayacak’ diye uyanır. ‘Asla başörtüsü yasağı olmayacak, din ve vicdan özgürlüğü kısıtlanmayacak’ diye söz veririz. Bu sene Miraç Kandili’ne denk gelmesi de asla tesadüf değildir.
Hayatı boyunca onun her attığı adımda Mescidi Aksa, her attığı adımda Kudüs’ü Şerif vardı. 12 Eylül’e giden süreçte de 28 Şubat’a giden süreçte de ‘özgür Mescidi Aksa, özgür Kudüs, özgür Filistin’ diye haykıran hocamıza biz de buradan söz veriyoruz. İnşallah bir gün Mescidi Aksa, Kudüs, Filistin özgür olacak.”
Davutoğlu, Erbakan’ın beş temel değerini şöyle aktardı:
“Bugün eğer Türkiye’nin Tanzimat’tan bu yana gelen bütün damarlarının temsilcileri buradaysa, hepsi rahmetli hocamızı minnetle anıyorsa bu şu demektir: Hocamızın mirası halen yaşıyor. Eğer bütün insanlar, siyasi akımlar hayırla arkanızdan konuşacaksa gerçek nimet odur. Hocamızın birinci dersi bu.
‘ÖNCE AHLAK VE MANEVİYAT’ DİYE YAKIRDI: Hocamızın okuduğu İstanbul Erkek Lisesi’nde okudum. Hocamız, bir ilim adamı olarak, Müslüman ilim adamlarının İslam dünyasında yaşadığı çelişkiyi doyasıya yaşadı ve hakkını vermeye çalıştı. Doğu-batı denkleminden bahsediyorum. Sömürgecilik karşısından ezilmiş İslam dünyasının aydınları çıkış yolu arıyorlardı ve bu çıkış yolu, bizim medeniyet değerlerimiz ile batının sanayi devrimiyle bir araya gelen teknolojik altyapısını bir araya getirme çabasıydı. Onun için ‘ağır sanayi’ derken ‘önce ahlak ve maneviyat’ diye haykırdı. Bütün İslam dünyasının meselesini geri kalmışlık olarak gördü ve çözümünü bilimde aradı. Asla taklitçi olmadı. Asla kolay yolların arkasından gitmedi. Birileri ‘montaj sanayi’ derken o ‘ağır sanayi’ dedi… İnancıyla bilimi öyle bir sentez etti ki bize miras bıraktı… Bütün gençlere aktaracağımız husus şudur; bütün bu bilimsel gelişmelerin öncüsü olacaksınız ama asla yüreğinizden ve vicdanınızdan gelen sesi unutmayacaksınız.
‘Önce ahlak ve maneviyat’ dedi. Siyasi gücü mutlaklaştırmadı. Siyasi gücü elde etmeye çalıştı ama onun esiri olmadı. Fedakarlık gerektiğinde vakarla ödedi. Bugün İslam dünyasının en önemli meselesi siyasi gücün ahlaktan ayrıştırılmış olmasıdır. İslam dünyası çok zengin bir zümre ile onun dışında kalan fakir bir, -onun içinde bizim ülkemiz de var ne yazık ki- fakir halkın adaletsizliği yaşıyorsa, İslam dünyası çürümenin neşet ettiği ülke haline gelmişse hocamıza kulak vermek gerekir. Biz, siyasi gücü ahlakla buluşturmadıkça Necmeddin Erbakan’ın talebesi olma iddiamızı gündeme getiremeyiz.
KİMSE YOLUNDAN ÇEVİREMEDİ: Necmeddin Erbakan’ı kimse yolundan çeviremedi. Kimse de onu uzlaşmaz birisi olarak görmedi. Mücadele etti. Mücadele ettiklerine sabırla yaklaştı. Refah Partisi kapatıldığı gün, ‘Bu, tarihi akış içinde basit bir olaydan ibarettir’ dedi. Zaman gösterdi ki basit bir olay arkasından nice olaylar yaşadık. Erbakan’ın hayatında konuşmadığı, sohbet etmediği hiçbir lider olmadı… Koalisyonlar dışında seçim ittifakları kurdu. Birilerinin ‘niye bir araya geliyorsunuz’ sorusundan korkmadı. Nasıl Erbakan Hoca’mız bütün milletin temsilcilerini bir araya getirirken kınanmaktan korkmadıysa biz de bugün hangi siyasi düşünceye sahip olursa olsun herkesle bir araya gelmeye kararlıyız. Ülkemizin geleceğini böylesi bir dünya ve siyaset anlayışında görüyoruz.
PARLAMENTER DEMOKRASİYE DARBE VURULAN GÜNDE TEKRAR TBMM’Yİ SİYASETİN MERKEZİ YAPMAYA GELECEĞİZ: İşte Ukrayna’daki savaşın ortaya koyduğu gibi yeni girilen soğuk savaş döneminde biz birbirimize düşersek asla bu ülke refah bulamaz. Tam da bir araya gelmek vaktidir. İktidardakilere de sesleniyorum, bir araya gelelim. Kim ne düşüncede olursa olsun heybesinde ne varsa sofraya koysun. Yarınki parlamenter sistem buluşmasının 28 Şubat’a denk gelmesi üzerine yapılan spekülasyonlara da şunu söylemek isterim. Pazartesi günü olmasını istiyorduk, en uygun tarih oydu. Ama bir gerekçe daha ekleyecekseniz; 28 Şubat tarihi parlamenter demokrasiye darbe vurulan en vahim tarihtir, işte parlamenter demokrasiye darbe vurulan o tarihin gününde biz, tekrar TBMM’yi siyasetin merkezi yapmaya geleceğiz. Ayrıştıranlar, ötekileştirenlere karşı Erbakan Hoca’mızın sabrıyla yaklaşıp ‘Bütün bu yaşananlar tarihte basit bir olaydır. Hepimizin ufku gelecek ufkudur’ demeye devam etmeliyiz.
Beşinci ders: Erbakan Hoca’mız doya doya tarihi yaşadı. Onun hayatı soğuk savaş döneminden sonrası döneme, Mescidi Aksa’nın yakıldığı günden başlayarak Bosna Hersek’te katliamların yaşandığı döneme dek sürdü… Onun ağzından hiçbir zaman insan şeref ve izzetini tahkir eden bir tutum görmedik. 1995 yılında, genç bir akademisyen olarak milletvekilliği teklifini yaptığında af dilemiştim, ilim adamı olmaya devam edeceğim diye. Bize lazım olan bu siyasi nezakettir. Güç değil ahlaktır. Kutuplaşma değil birleşmektir. Bize lazım olan kibir değil tevazudur.”