CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Diyarbakır’da; “Helalleşme ne demektir? Siyaset kurumunun olgunlaşması demektir. Siyasi kurum olgunlaşırsa toplumda kutuplaşma olmaz” dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bugün Diyarbakır’da, Dicle Toplumsal Araştırma Merkezi’nin Tigris Diyalogları toplantısının açılışında konuştu. Kılıçdaroğlu’nun konuşması şöyle:
“DEMOKRASİ YOK TÜRKİYE’DE: Eleştirilecek çok şey var ama ben burada eleştirileri size anlatmak istemedim. Sadece Diyarbakır’da önemli aktörlerin yaptığı açıklamalar var, onları en azından bizim de yakından takip ettiğimizi bilmeniz için bunları ifade ettim. Gidin başka yerlere, benzer sorunlarla orada da karşılaşabilirsiniz. Şimdi bir ittifak yaptık. Bilkent Deklarasyonu. Burada altı siyasi parti, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’in inşası konusunda yaptığımız çalışmayı kamuoyuna paylaştık. Eğer bir ülkede demokrasi yoksa sonucunun ne olduğunu hepimiz yaşayarak görüyoruz. Demokrasi olsaydı bugün eğer, biz özgürce tartışabilirdik, kimse kendini ötekileştirilmiş olarak görmezdi. Ülkede kimse, ‘ya şu tweeti attım, başım belaya girer mi, girmez mi’ diye endişeye kapatılmazdı. Medya özgürce siyaset kurumunu ve diğerlerini eleştirebilirdi. Medyanın özgürlüğü olurdu, basın özgürlüğü olurdu, düşünceyi ifade özgürlüğü olurdu. Yargının daha tarafsız karar verdiği süreci yaşardık. Üst mahkemelerin verdiği kararı, hatta AİHM kararlarını, alt mahkemede sıradan bir hakim ‘ben bunu uygulamam’ diyemezdi. Bütün bunların temelinde demokrasi yoksunluğu yatıyor. Demokrasi yok Türkiye’de, bunu kabul etmemiz lazım. Demokrasi yok ama anayasa değişiklikleri konusunda en samimi ve tutarlı partinin CHP olduğunu da hepinizin dikkatine sunmak isterim. O anayasa değişiklikleri olduğu zaman biz, ısrarla ve ısrarla bunun yanlış olduğunu… ‘Hayır yetmez, biz buna destek veriyoruz.’ E verdiğiniz destek Türkiye’yi bu noktaya getirdi.
RAHATSIZLIK SADECE CHP TABANINDA DEĞİL: Hesaplaşacak isek hep beraber hesaplaşmamız lazım. Demokrasi benim için geçerli değil ki hepimiz için geçerli. Ekmeği olmayan da serveti olan da demokrasiye muhtaçtır. Ekmeği olmayan ‘ekmeğim yok’ diyecek, serveti olan da ‘can ve mal güvenliğim olacak, bu kadar malım var, bunun güvenliğini nasıl sağlayacağım’ diyecek. Demokrasi hepimizin, 7’den 70’e hepimizin ortak alanı oluyor. Ortak alanı ise Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’in temelinde demokrasi var. Altı siyasi parti… Bazen yazıyorlar ‘altı benzemez nasıl bir araya geldi?’ Geldik. Altı siyasi partinin her şeyi ayrı. Ama demokrasi konusunda ‘biz demokrasiyi getireceğiz’ diyoruz. Çünkü rahatsızlık sadece CHP’de değil ki bütün siyasi partilerin tabanındaki AK Parti de dahil olmak üzere bir demokrasi beklentisi var. Bunun uzun süre devam etmeyeceği belli oluyor zaten. Ona destek veren partide de ciddi bir kaymanın olduğunu görüyoruz. Demokrasiyi ortak payda kabul edersek mesafe alabiliriz.
HUKUK TARİHİMİZ AÇISINDAN YÜZ KIZARTICI OLAYDIR: Demokrasi konusunda kısaca ifade edeyim. Anayasa diyor ki ‘siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır’. Siyasi partilerin kapatılmaması lazım. ‘Ben beğenmiyorum, Meclis’te çoğunluğum var, yargı da elimde, talimat verdim, AYM’ye gönderdik, AYM’deki üyeleri de istediğim gibi değiştiririm, istediğim partiyi istediğim zaman kapatırım.’ Bu demokrasi midir? Değildir. AYM’ye, Yargıtay’da tek bir kararın altına dahi imza atmayan kişinin Yargıtay’a, Yargıtay’dan AYM’ye atanması hukuk tarihimiz açısından yüz karartıcı olaydır, kara bir lekedir. Lekeye sahip çıkanlar var bu ülkede. En sert tepkiyi kim gösteriyor? Biz gösteriyoruz. Söylemeye de devam edeceğiz. AYM, birilerinin babalarının çiftliği değildir. Öyle kullanamazlar. Yargı, birilerinin her talimatını yerine getiren bir organ değildir. Olmamak zorundadır. Yargının bağımsızlığını savunuyor muyuz? Evet, bizim Bilkent Deklarasyonu’muzda demokrasi ve yargının bağımsızlığı vardır. Yargının bağımsız olmadığı yerde adaleti nasıl sağlayacaksınız? Yeri geldiği zaman güzel laflar edeceksiniz, ‘devletin dini adalettir’ diyeceksiniz; sonra geleceksiniz adaleti katledeceksiniz. ‘Her şeyi ben yaparım’ diyeceksiniz. Bu doğru değil. Bizim yaptığımız açıklamanın temelinde, siyasi partilerin kapatılmaması gerektiği ilkesi vardır.
KAYYUM İLKESİNE KARŞIYIZ: Başka? Seçimle gelen seçimle gider. Seçimleri niye yapıyoruz? Millet idaresi tecelli etsin diye yapıyoruz. Kimi seçiyorsanız, demokrasinin kuralları vardır, sandığı kurarsınız, milletin iradesi orada tecelli eder. Belediye başkanını görevden alıyorsunuz, sonra yerine kayyum atıyorsunuz, meclis üyelerini de kapatıyorsunuz, sonra demokrasiden söz ediyorsunuz. Buna da karşıyız, bu da yer aldı. Kayyum ilkesine karşıyız. Seçimle gelen seçimle gider.
BARIŞ AKADEMİSYENLERİ SİLAH ALIP DAĞA MI ÇIKTI: Ne demek OHAL? OHAL kararnameleri ile hangi mağduriyetler yapıldı? Düşüncesini ifade etti diye yüzlerce üniversite hocası kapının önüne konuldu. Daha önceki askeri darbe döneminde yapılanların aynısı yapıldı. Barış akademisyenleri ne yaptı, eline silah alıp dağa mı çıktı? Hayır. Sadece düşüncelerini açıkladılar. Düşüncelerini açıkladı diye bir insan görevinden alınırsa buna da karşı çıkıyoruz. Kimse düşüncelerinden ötürü hapse alınamaz. Belediye başkanları görevden alınamaz. Ancak yargı kararıyla… Olağanüstü olay oldu, toplarsın Meclis’i, karar alınacaksa alınır. Neden veriyorsunuz yetkiyi bir tek kişiye?
SEÇİM BARAJI DARBE ÜRÜNÜ: Seçim barajı yüzde 10. 12 Eylül darbe ürünü. Adil bir oran mı bu? Dünyanın hiçbir ülkesinde uygulanmıyor. Makul düzey; oturduk altı parti, yüzde 3 olsun dedik. Yüzde 3 alan gelsin. Yüzde 3 alan partinin milletvekilinin parlamentoda olması demokrasiyi güçlendirir. O partiye oy veren kişi diyecek ki ‘ben de temsil ediyorum.’
İNSAN HAKLARI KOMİSYONU KURMUŞSUNUZ, EŞİTLİĞİ SAVUNMUYOR: AİHM kararları kesinlikle uygulanacak. Uygulamayanlar görevden alınacak. İnsan Hakları ve Eşitlik Komisyonu kurmaya karar verdik. Eşitliğin olmadığı yerde insan hakları mı olur? İnsan Hakları Komisyonu kurmuşsunuz, eşitliği savunmuyor. Paris ilkeleri gözetilerek bu konuda da kararlar aldık, düşüncelerimizi ifade ettik.
PARTİLERİN EKONOMİK YETERSİZLİKTEN DEVRE DIŞI BIRAKILMASI DOĞRU DEĞİL: Siyasi partilere yapılacak yardım konusunda da adaletsizlik vardı. Yüzde 1 oy alan partilere yardım yapılması ilkesi benimsendi. Yeni kurulan ve beklediği kadar oy alamayan partilerin tümüyle ekonomik yetersizlikler nedeniyle devre dışı bırakılması doğru değil. Adaletsizliğin de ortadan kalkması lazım. Biz bunu da sağladık.
KİM SOYDUYSA O PARALARI GETİRECEK: Tek adam rejimi var. Bir baskıcı yönetim Türkiye’yi yönetiyor zaten. Ekonomik sıkıntılar var. Beşli Çete var. Ama söz verdim. Beşli Çete’nin sadece Türkiye’deki elde ettiği haksız kazançları değil, kaçırıp Londra’ya götürdüğü paraları da getireceğiz. Affetme gibi lüksümüz yok. Kim soyduysa o paraları getirecek. Getirmek zorunda. ‘İktidar olduk, yeni sayfa açalım’ değil, kim kul hakkı yediyse onun hesabını sormak zorundayım. O zaman bu ülkede gerçek anlamda demokrasi olur, kimse bir daha tevessül etmez o işe. Ben, onlara da bir açıklamamda, ‘Erdoğan’ın oligarkları’ olarak söylemiştim. İktidar partisini de destekleyen temel grup.
ROBOSKİ AİLELERİNDEN ÖZÜR DİLEMEMİZ LAZIM: Siyaset elbette ki var olan sorunları çözecektir. Helalleşme dediğim zaman şöyle tepkiler de geldi. ‘Adam devleti soydu, sen helalleşelim diyorsun.’ Helalleşmek, gücü elinde tutanın yaptığı haksızlıkları kabullenip yaptığı haksızlıkla yüzleşmesidir. Hırsızlık yapanla yüzleşilir mi? O ayrı bir şey. Roboski’de gençleri geri getiremeyeceğiz. Ama bir hata var. Yüzleşmememiz lazım. Varsa telafi etmemiz lazım. En azından ailelerinden özür dilememiz lazım. Zaten yapacak başka bir şey yok. Toplumun kucaklaşmaya ihtiyacı var. Hatalarımızı görmemiz lazım. Varsa çıkıp özür dilememiz lazım. Canlılar içinde hata, insana özgü bir kavramdır. Diğer canlılarda hata kavramı yoktur. Biz, aklımızla hareket ettiğimiz için hatayı telafi etmemiz lazım.
YARANIN KABUK BAĞLAMASI LAZIM: Ben, Diyarbakır hapishanelerinde işkence gören beş kişi ile de görüştüm. Anlatırken gözyaşlarını tutamadılar. Siz bunlarla nasıl helalleşeceksiniz? Nasıl yüzleşeceksiniz? Görüyorsunuz yaptığınız hatayı. O zaman helalleşeceksiniz. ‘Biz burada yanlış yaptık’ diyeceksiniz. Bunu yapmazsanız toplumsal barışı sağlayamazsınız. Yani o yara kabuk bağlamaz. Onun kabuk bağlaması lazım. Onun için de helalleşmemiz lazım.
HELALLEŞME SİYASİ PARTİLERİN OLGUNLAŞMASI DEMEKTİR: Diyarbakır Hapishanesi; diyorlar ki ‘eğitim merkezi’ yapacağız. Orayı yapacaksanız, ‘insan hakları müzesi’ yapın. Orayı insanlar görsün, işkencelerin yapıldığını görsün. Nasıl Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının yapıldığı yer müzeye dönüştürüldü, giden insanlar acı gerçekleri görüyorlar. Genç kuşakların, en azından geçmişteki hataları unutmamaları ve bir daha tekrar edilmemesi için belleklerini hazırlamaları gerekiyor. Helalleşme ne demektir? Siyaset kurumunun olgunlaşması demektir. Siyasi kurum olgunlaşırsa toplumda kutuplaşma olmaz. O zaman demokratik yarış olur. Yarışımızın gücü de anlayışı da değişir. Şimdi baskıda yarış... Olmaz. İntikam almada yarış… Olmaz. Sadece Diyarbakır Hapishanesi’ni düşünmüyoruz. Erenköy’de de vardı. 12 Eylül döneminde niceleri. İlhan Selçuk’tan başlayarak pek çok kişi işkencelerden geçti. O evi yıktılar. Ziverbey Köşkü. O başlı başına olay. Toplumun yüzleşmesi lazım. Yazarı, çizeri, gazetecisi… Perişan ettiniz. Yüzleşmekten korkmamak lazım. Yapanlar da acı görenler de bizim insanımız. Ama yapanların topluma özür borcu var. Önemli olan samimi bir yüzleşmenin gerçekleşmiş olmasıdır.
BİR YÜZYILIN HESABINI YAPMAMIZ LAZIM: Bizim 2. Yüzyıla Çağrı Beyannamemiz var. Bir yüzyılı devirdik. Şimdi ikinci yüzyıla geçeceğiz. Bir yüzyılın hesabını yapmamız lazım. Acılarımız oldu; bakanlar, başkanlar, gencecik fidan gibi gençlerimiz idam edildi, darbeler yapıldı. Acısıyla tatlısıyla bir yüzyıl bitirdik. İkinci yüzyıla başlarken geçen yüzyılın bütün ayrıntılarıyla belleklerimizde tutup daha güçlü başlamamız gerekiyor.
KÜRT SORUNU İÇİN BEŞ MADDE: İkinci Yüzyıl Çağrı Beyannamemizde ‘Kürt sorunun çözeceğiz’ diye madde de koyduk. Var olan sorun; var. Biz bu sorunu çözeceğiz. Bazıları ‘böyle bir sorun yok’ diyor, olmayabilir onlara göre. ‘Niye böyle sorun yok’ diye kısır tartışmanın içine girmenin mantığı yok. Sorunu yaşayan kim? Sorunu yaşayan birisi ‘böyle bir sorun var’ diyorsa sorunu yaşamayan birisi bunu anlayamaz zaten. Sorun olup olmadığını bilmeniz için sorunu yaşayanı dinlemeniz lazım. Şimdi sorunun çözümü konusunda beş temel ilkemiz var. Birincisi; sorunun nerede çözüleceğine karar vermeliyiz. Sorun TBMM’de çözülür. Kanun çıkaracaksınız nereden çıkaracaksınız? Dünyanın bütün ülkelerinde kanun çıkacaksa meclisten çıkar. Nasıl olacağını da söyledim; artı, Sayın Erdoğan’a bir de mektup gönderdim. Meclis olması lazım. Uzlaşma Komisyonu kurun, partilerin eşit sayıda milletvekili görev alsın, ayrıca parlamento dışında ‘akil adamlar heyeti’ kurun, bu çalışmalar eş zamanlı olsun. Bu önemli bir adım. Biz, anayasa değişikliğinde de bunu yapıyoruz. Bu temel sorun. Mucizeden bulduğumuz bir şey değil. Uzlaşma komisyonları ki bir başka özelliği var, İçtüzük’te böyle bir komisyonun adı yok. Rahmetli Ecevit demiş ki ‘Anayasa’yı değiştireceğiz, uzlaşma komisyonu kurmamız lazım’. 82 Anayasası’nda en büyük değişiklikleri yapan Ecevit hükümetidir, yani koalisyon hükümetidir. Uzlaşma Komisyonu ile yapmıştır. Uzlaşma Komisyonu, aldığı kararı Anayasa Komisyonu’na sevk etmiştir, oradan geçmiştir. Yaptığı bütün değişiklikler de oybirliği ile geçmiştir, demek ki uzlaşabiliyoruz. İkincisi; sorunu çözmek isteyen kişinin samimi ve dürüst olması lazım. Üçüncüsü; gizli ajandası olmayacak. ‘Ben bunu yapayım, oy toplayayım, başka bir şey yaparız’ olmaz. Dördüncüsü; millete açıklayamayacağı angajmanlara girmeyecek. Beşincisi de süreç devam ederken hem parlamentonun hem milletin bilgilendirilmesi gerekiyor. Diyebilirsiniz ki ‘bu görüş yanlıştır, eksiktir.’ Saygı duyarız. Bizim düşündüğümüz çerçeve bu.
KÜRDİSTAN LAFINI BÖLGESEL AYRIMCILIK OLARAK TANIMLADIĞIMIZ İÇİN KABUL ETMEDİĞİMİZİ SÖYLEDİM: Herkesin özgür ve eşit olması gerektiğinden söz ettik. Zaten hepimiz eşit olmazsak ne olacak? Bir grubumuz ayrıcalıklı, öbürümüz daha kötü. Olmaz. Hepimiz eşit olarak yaşamak zorundayız. Şimdi Kürdistan lafı dolayısıyla da söylediniz. Bir bölgesel tanım olarak. Sorunun boyutunu da hatırlamıyorum. Bir bölgesel ayrımcılık olarak tanımladığımız için bunu kabul etmediğimi söyledim. Ama Irak Anayasası’nda, Irak’ta Kürdistan Bölgesel Yönetimi var zaten. Biz buna itiraz edemeyiz, zaten hakkımız da yok. Heyet de gönderdik, niye karşı çıkalım. Kaldı ki akrabalıklarımız var. Dolayısıyla rahatlıkla söyleyebilirim, altı liderin üzerinde anlaştığı temel konulardan birisi de bölgesel barışı sağlamaktır. Kavganın ne bize ne o ülkelere hiçbir faydası yoktur. Emperyal güçlerin talepleri doğrultusunda dış politika sürdürmeyeceğiz. Hiçbir emperyal güç, ateşi eliyle tutmaz. Maşa kullanır. Maşanın da kim olduğunu üç aşağı beş yukarı biliyorsunuz. Biz, emperyal güçlerin maşası olmayacağız. Bütün halklarla barış içinde olacağız. Türkiye, bu bölgenin en güçlü ülkesi. Beraber büyümeliyiz. Ekonomik büyümeyi beraber sağlayacağız.”