İstanbul Adalet Sarayı’nın C Kapısı girişinde bulunan Atrium alanında toplanan avukatlar, daha sonra hep birlikte alkışlarla adliye meydanına çıktı.
“ŞU ANKİ TARIM BAKANI ZEYTİN ALANLARINDA HER TÜRLÜ İŞLETME VE TESİS YAPILMASININ ÖNÜNÜ AÇMAYA ÇALIŞAN TEKLİF SUNDU”
Burada avukatlar adına bir açıklama yapan Özgür Ceylan Aykaç, zeytinlikleri madencilik faaliyetine açan yönetmelik değişikliğine tepki göstererek şöyle konuştu:
“2009 yılında, şu anki Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci’nin de içinde bulunduğu bir kısım milletvekilleri, Zeytincilik Kanunu’nda zeytin alanlarında her türlü işletme ve tesis yapılmasının önünü açmaya çalışan bir teklifte bulundu. Ardından 2021 yılında yine hukuka aykırı bir şekilde yönetmelik değişikliğiyle zeytinliklerin daraltılması, birçok yatırım için kullanılması sağlanmaya kalkışılmış, neyse ki Danıştay 8. Dairesi zeytinliklerin kıyımının önüne geçmiştir.
“7 DEFA MECLİS’E GETİRİLEN YASA 7 DEFA REDDEDİLDİ”
Ancak zeytine dikilen gözler, 2017 yılında tekraren bu kez bir kanun tasarısı olarak Meclis’te vücut buldu. Burada da haklı kamuoyu tepkisi üzerinde kanun tasarısı geri çekilmek zorunda kaldı. Zeytinlikler için Meclis'e 7 defa getirilen ve 7 defa reddedilen yasa teklifinin ardından bugün yine çok önemli bir noktadayız. Türkiye’deki zeytinliklerin madencilik faaliyetine açılması, bir insan hakkı olan güvenli, temiz, sağlıklı çevrede yaşama hakkını açıkça ihlalidir.”
“2 DEFA BERAAT KARARI ÇIKTI, 3. KEZ TEKRAR YARGILANIYORLAR”
Gezi Parkı davasına ilişkin konuşan avukat Akçay Taşçı ise şunları söyledi:
“2013 yılında ülkenin her yerinde insanların kendi itirazlarını, taleplerini yanlarına alarak çıktıkları meydanlarla ilgili bir dava açıldı. Bu davaya temel olarak dış güçlerin başlattığı bir isyan girişimi olarak bakıldı siyasal iktidar tarafından. Bastırılmaya çalışıldı, yok edilmeye çalışıldı. 8 canımızı kaybettik. Açılan davada iki defa beraat kararı çıktı. Üçüncü kez tekrar yargılanıyorlar. Bu davanın temel olarak geldiği yer şurasıdır; Gezi’de isyan edilen, itiraz edilen, talep edilen her ne varsa bu dava, bu itirazların, bu taleplerin hepsinin en doğru, en gerçek, en temel talepler olduğunu ortaya koymuştur.
'YARGILANANLAR GEZİ’NİN TALEPLERİDİR'
Gezi’nin temel talebi, Gezi Davası gibi davalar olmasındır. Bu talep, hala en güncel, en sıcak, en yakıcı haliyle devam etmektedir. Gezi Davası, Türkiye’de eşit yurttaşlığın, çevrenin, kadın haklarının, işçi haklarının talep edilmesinin önündeki en büyük engeldir. Çünkü Gezi’nin talepleri bunlardı ve yargılanan da bu taleplerdir. Geldiğimiz noktada Gezi Davası’nın Türkiye’nin en temel sorunlarıyla ilgili en temel konuları tartışan dava olduğu kanaatindeyiz.
'MÜDAHALE EDENLERİN KİM OLDUKLARINI ORTAYA KOYAN BİR DAVADIR'
Kimin kimle nerede görüştüğüyle ilgili bir dava değildir. Dışarıdan kimin müdahale ettiğiyle ilgili bir dava değildir. Müdahale edenlerin kim olduklarını ortaya koyan bir davadır. Türkiye’de yargı bağımsızlığının olmadığını en açık bir şekilde ortaya koyan bir davadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin verdiği kararların uygulanmayacağının açıkça ilan edildiği bir davadır. O yüzden Gezi Davası, Türkiye’de ihtiyaç duyduğumuz her şeyin, eşit yurttaşlığın, demokrasinin, insan haklarının, protesto özgürlüğünün yargılandığı davadır. Bunun da ötesinde; Türkiye’de eğer birlikte umutlu, onurlu, eşit ve yoldaşça bir hayat yaşayacaksak bu dava onun önündeki en büyük engellerden biridir.
'HERKESİ DAVAYA KATILMAYA DAVET EDİYORUZ'
Gezi Davası, pazartesi günü karara bağlanacak çok büyük bir ihtimalle. Adil yargılanma hakkının sonuna kadar ihlal edildiği bir davanın son aşamasındaysa celse arasında mütalaa tebliğ edildi ve duruşmaya kadar savunmamızı hazırlamamız istendi. Herkesi pazartesi günü saat 9 buçukta bu meydanda yapılacak olan basın açıklamasına, devamında da davaya katılmaya davet ediyoruz.'
“İŞGALİ ŞİDDETLE KINIYOR VE ‘SAVAŞA HAYIR’ DİYORUZ”
Rusya'nın Ukrayna'ya askeri müdahalesini değerlendiren avukat Mustafa Kemal Güngör de şunları söyledi:
'Bütün dünya sıkıntılı günlerden geçiyor. Hemen yanı başımızda Rusya, tamamen uluslararası hukuka aykırı olarak Ukrayna’yı işgal ediyor. Sivil, asker binlerce insanın öldüğüne dair haberler alıyoruz. Bu kirli savaşın mutlaka durdurulması gerekiyor. Biz adalet nöbetçileri olarak, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini ‘ama’sız, ‘fakat’sız, şiddetle kınıyor ve ‘savaşa hayır’ diyoruz.
'SAVAŞIN KENDİSİNİ SUÇ SAYMALIYIZ'
Bildiğimiz üzere bu günlerde Avrupa’nın çok çok demokratik bazı ülkelerinde büyük Rus sanatçılarının evrensel eserleri yasaklanıyor. Ünlü müzisyenler işten atılıyor. Savaşın kendisini suç saymalıyız. Kimin haklı, kimin haksız olduğunu tartıştığımız sürece savaşı önlemek, barışı sağlamak kolay olmayacak. İnsanlığın yüzlerce yıllık deneyiminden yola çıkarak artık bugün sadece savaşta işlenen cinayetleri, tecavüzleri, hırsızlıkları, yolsuzlukları, zorla göçleri değil savaşın kendisini suç saymalıyız. Ancak savaşı suç sayan bir bakış açısı savaşı önleyebilir. Biz adalet nöbetçileri olarak, savaşa karşı barışı savunuyor ve ‘savaşa hayır’ diyoruz.'