AY: Spor Bilimleri Fakülteleri’nin sizin zamanınız ile bugünkü durumunu değerlendirmeniz mümkün mü?
GÜLÜMSEYEN: Marmara Üniversitesi Beden Eğitimi Spor Bilimleri Fakültesi (o zamanki adı Spor Yüksek Okulu idi) Spor Yönetim Bölümünden 1998 yılından mezun olduk. Spor Yöneticilik Bölümü’nün bizler ikinci mezunlarıydık. Mezun olduğumuz o günden bugüne ortalama 24 yıl geride kalmış. Bu, köprünün altından çok sular geçtiği anlamına geliyor. Bu süre içerisinde fakülte ve bölüm sayısı, buna bağlı mezun olan öğrenci sayısı da arttı. Öğrenci olduğumuz dönemlerde, Fakültelerin Öğretmenlik, Antrenörlük ve Yöneticilik bölümleri vardı. Bugün ise baktığımızda bu engelliler, rekreasyon, egzersiz ve spor gibi bölümler açıldığını görüyoruz. Bölüm açmak tamamda, o bölümlerde uzman öğretim görevlisi var mı? Bölümler açılsın, ona göre öğrenciler alınsın eyvallah, peki mezun olan öğrencilerin iş istihdam sürecini sağlıklı işletiliyor mu? Tüm bu sorulara olumlu bir cevap bulmak önem taşıyor. Düşünebiliyor musunuz, 100’e yakın üniversitede bölüm var ve her yıl yaklaşık 4 bine yakın mezun veriliyor. Bizim dönemimizde Üniversitelerin Beden Eğitimi Bölümlerine Üniversite birinci basamak sınavından yeteri puan almanın yanı sıra, yetenek sınavlarına girmek durumundaydınız. Örneğin, 1994 yılında yetenek sınavına tam altı branştan (atletizm, jimnastik, basketbol, futbol, voleybol ve basketbol) sınava girmiştik. Bu demek oluyor ki, yeterli puana sahip değilseniz ve sporla bir bağınız/beceriniz/yeteneğiniz yok ise, Beden Eğitimi Bölümüne girme şansınız o denli şansınız da yoktur. Bugün ise baktığımızda, yetenek sınavı yapmayan, üniversite birinci basamak sınav puanı ile alan bölümler var. Bir başka durum ise, yetenek sınavına giren öğrencinin önünde öğretmenlik, antrenörlük, yöneticilik, engellilik ve diğer bölümleri tercih etme seçenekleri var. Bir bölüm olmaz ise, diğer alternatif bölümlerini tercih etme durumu var. Hal böyle olunca da, açıkta kalmamak veya neticesini iyi hesaplamadan istemediği bir bölümleri tercih eden öğrenciyle de karşılaşabiliyorsunuz. Netice olarak, eğitim seviyesi her geçen gün düşen ve işsizler ordusuna katılan yeni mezun Beden Eğiticiler, meslektaşlarımızın olduğunu görüyoruz, maalesef.
AY: Zaman zaman yapılan bazı hareketlerin “Spor Ahlakına” uymadığı yazılır. Nedir bunlar?
GÜLÜMSEYEN: Spor ahlakı, sporcunun kendisi ve rakibine olan saygının bir yansımasıdır. Kamuoyunda adaletli oyun anlamına gelen fair-playın günümüze yansıması, tanımında yer aldığı manasında olmayabiliyor. Bugün spor müsabakaları ve organizasyonlara baktığımızda, kazanma hırsı ön plana çıktığı için, derece yapmak için adeta her yolun mubah görülüyor. Maçı kazanda nasıl kanırsan kazan, rakibini yende nasıl yenersen yen, benim takımım maçı kazansında nasıl kazanırsa kazansın, sonucu çıkıyor. Futbol başta olmak üzere,birçok spor branşta ki mücadelenin sporun özü olarak tanımlana ‘sağlık, birlik, beraberlik, kardeşlik ve dostluk’ gibi değerler bir haber sürdüğünü görmekteyiz. Somut örneklerini gördüğümüz için, bu gerçekleri kimsenin inkâr etmek gibi bir durum söz konusu olamaz. Bugün, kamuoyunun en fazla ilgi gösterdiği futbol müsabakalarını düşünün! Siz çocuğunuz veya ailenizle birlikte gidip, bir futbol müsabakalarını tribünden gönül rahatlığıyla izleyebiliyor musunuz! Mümkün değil. Ferdi spor branşında sporcunun maç kazanması için sosyal hayatın ikinci plana itilmesi, sportif başarı uğruna zamanın büyük bir bölümünü spor alanlarında geçirmesi. Düşüncenin odak noktası, rakibi nasıl yenme üzerine kurulu. Sporcunun elde ettiği sportif başarının karşılığında elde edilecek ödül olarak nitelendirilecek maddi kazanıma bağlı olarak, kıyafet dahil spor ahlakında ödün verilmesine neden olunmaktadır. Bizlerin savunduğu tez, herkesin performans sporun yapacak diye bir düşünceye kapılmaması yönünde. Kamuoyunun sağlıklı ve zinde kalması için, herkes için spor anlayışını daha öncelik tanınması gerekiyor. Sözün özü, sporlar her ne kadar profesyonel olarak gözükse de, her geçen dönem spor ahlakın uzaklaştığını ve davranışların amatör anlayış/çerçevede sürdürüldüğünü görmekteyiz, maalesef.
AY: Bizim yıllardır savunduğumuz tez: mesleği ne olursa olsun, kişilerin mutlaka “spor-sanat-müzik” ile uğraşmasıdır. Siz de katılıyor musunuz?
GÜLÜMSEYEN: Kişinin spor yapmasında ki temel amacı, bedensel ve zihinsel açıdan zinde kalmak, eğer yarışma ortamında ise kazanmayı, buna ilaveten günlük yaşamımda sosyalleşmeyi hedefler. Müzik ve resim nasıl ki bir sanatsal uğraş ise, sporu da bu süreçten ayrı düşünmemiz mümkün değil. Sosyal bir varlık olan insanoğlu için hayatını kaliteli ve bir hedef uğruna yaşamasında, işte o belirtilen unsurlar (bu müzik, resim veya spor olabilir) önemli rol oynar. Hal böyle iken, bu tür faaliyetlerin birbirinden bağlantısı, ilgisi yoktur denilmesi mümkün değil. Nasıl ki sporcu için sağlıklı kalma, sosyalleşme, kazanma gibi bir hedefler var ise, ressam veya müzisyen içinde bundan farksız olmayan, sanatçı duygusuylahareket etme, tıpkı spor gibi seyirci/izleyenin takdirini kazanma içgüdüsüyle, estetik ve fiziksel aktivite söz konusu olmaktadır. Toplumları meydana getiren bir ferdin, mutlaka bir dalda yetenek sahibi olduğu, bu yeteneği de keşfetmenin eğitmenlerin görevi olduğunu görmekteyiz. Bunları söylerken, hemen şu soru akla gelebilir; ‘Peki bu nasıl olacak?’ Gelişmiş toplumlara bakıldığında, bu spor, müzik veya resim olabilir, her bir bireyin en az bir dalda ilgilendiğini görebilmekteyiz. Öyleyse, bu denli önemli uğraşlar, hayatımızın önemli, ayrılmaz bir parçası haline getirmek, yarar sağlar kanaatineyiz.
AY: Genel olarak sporda mı, yoksa; futbol, basketbol, voleybolda mı başarılıyız?
GÜLÜMSEYEN: Sporda başarı nedir, diye bana sorsanız, size vereceğim en net cevap; ‘Her bireyin mutlaka bir branşta ilgilenmesidir’ derim. Röportajımızın satır aralarında belirttiğimiz gibi, bir branşı yapacak tesis veya malzeme bulamazsak, yapacağımız en iyi spor hareket etmek, yani sağlıklı ve zinde kalabilmek için yürüyüş derim. Spor yapan kişi sayısını artırdığınız, doğru bir programa ve doğru bir organizasyon yaptığınızda, bunun neticesi sportif başarı ulaşılabilir. Uluslararası spor müsabakalarına başarıların en net yansıması, Olimpiyatlar olmaktadır. Pandemi dolayısıyla geçen yıl yapılan 2020 Oyunlarında ABD 113 madalya ile ilk sırada yer alırken, Türkiye toplam 13 madalya ile genel sıralamada 35. basamakta yer aldı. Yine röportajımızda yer alan tesis yatırımlara kıyaslandığında,85 milyona yaklaşan Türkiye nüfusunu, üstelik bu mevcut nüfusun her defasında övündüğümüz gençlerden oluşması gerçeğini göz önüne aldığımızda, elde edilen sportif derecelere sanırım kimse başarı olarak tanımlayamaz. Pek bunun için ne yapılmalı? Bize göre yapılması gerek, sporcu lisansı çıkarma özentisini bir kenara bırakarak çalışmalarımızı, her bir vatandaşın spor (hareket ve egzersiz) yapması için yönünde gerçekleştirmek olmalı. Hal böyle olunca, bir yandan vatandaşımız sağlıklı kalma yolunda hareket edecek, diğer yandan yetenekli sporcu ortaya çıkacak, daha da ötesinde ise Spor Organizasyonlarda hedeflenen başarılar gelecek.
AY: Bir yazınızda; “Spor federasyonların başkanlık seçimleri yapıldı. Özel Sporcular Spor Federasyonu Başkanı Birol Aydın güven tazelerken, görme, işitme ve bedensel engelli spor federasyonların başkanları değişti. “ demişsiniz. (12 Aralık 2021/YeniAkit) Başkanlar bu konuda ne söz verdiler?
GÜLÜMSEYEN: Değerli Göktan hocam, müsaade ederseniz sorunuzu cevaplamaya geçmeden önce, yazılarıma ilgi gösterdiğiniz için size çok teşekkür etmek isterim. Bildiğiniz gibi, Pazar gününe denk gelen hafta sonları gazetemiz Yeni Akit’in internet sitesinde, yaklaşık 5 yılı geçkin bir süredir ‘Engeliler ve Spor’ konusunu yazmaktayız. Yazı içeriğinin engelliler olması, ülke nüfusunun önemli bir kesimini (bu yaklaşık nüfusun %12-13 üne tekabül ediyor) oluşturan vatandaşlarımıza karşı, bir spor yazarı olarak sosyal sorumluk kapsamında görevimizi yerine getirmek amacı taşımaktadır. Sporun, engelli ve engelsiz bireyler üzerinde olumlu etkisi olduğunu inananlardanız. Spor yapan engelli bir bireyin fiziksel, zihinsel ve sosyal açıdan yararlarını günlük ve çalışma hayatımızda şahit olmaktayız. Engelli veya engelsiz daha çok çocuk, genç, yaşlı her bir bireyin sesi olabilir, onların hayatlarını kaliteli sürdürmelerine katkı sağlarsak, bizim için büyük kazanım olmaktadır. Bir uzvunu olmayan veya olan uzvunu tam olarak kullanamayan, toplumda da engelli olarak tanımlanan vatandaşlarımız için, Ahmet Gülümseyen olarak yapabileceğimiz, onların sesini topluma duyurabilme andına ne yapabiliriz, anlayışıyla hareket etmeye çalıştık. Engelli bireylerin spor faaliyetlerini de devlet adına Spor Federasyonları üstlenmektedir. Spor Federasyonları son seçiminde Bedensel, Görme ve İşitme Engelli Spor Federasyon Başkanları değişirken, Özel Sporcular Federasyonu Başkanı Birol Aydın yeniden seçildi. Seçilen başkanlar yeni dönemde neler yapacaklarını gazetemizin sitesinde detaylarıyla değinirken, başkanların ortak mesajları, daha çok engelli bireye spor yaptırmak ve gerçekleştirilen spor organizasyonlarında sporcularımızın madalya kürsüsünde yer almalarını sağlamak yönünde olduğunu görüyoruz. Düşüncenin ne kadarının uygulamaya geçirebilecekler, kaçta kaçının sonuca yansıtabilecekler, takip edip, hep birlikte göreceğiz.
AY: Peygamber Efendimiz döneminde “spor” hangi düzeyde vardı ve yapılış amacı neydi?
GÜLÜMSEYEN: Göktan hocam, bu sorunun içeriği o kadar önemli ve anlamlı ki, sanki final sorusu gibi, soru için teşekkür ederiz. Peygamberimizin bizzat yaptığı, ölçüsünü de Kur’an-ı Kerim olan ve asr-ı saddette denen zaman diliminde yapılan sporun nasıl yapıldığını, bilmekte yarar var. Bu sorunun cevabını müsaade ederseniz, daha önce kendisiyle röportaj yaptığımız İlahiyatçı-Yazar Ali Kemal Kastan Hocamızın görüşlerinden aktarım yaparak cevaplamak istiyorum. Her defasında vurgu yaptığımız gibi, bir konuyu en iyi uzmanları bilir. Söz konusu Asr-ı Saadete Spor olunca da, İlahiyatçılara görüş beyan etmesi daha uygun olacaktır. O yazıda ne diyor Ali Kemal Hocamız “İslam kelimesinin sözlüklerdeki birinci anlamı barış, ikinci anlamı teslimiyet, üçüncü anlamı ise güvendir. İslam’ın asıl hedefi, yeryüzünde barışı ve adaleti oluşturmaktır. İslam’da savaş var, ancak bu savaşın hedefi de barıştır. Bu savaşın hedefi, barışı bozacak olan zorbaların, zalimlerin etkisini kırarak barışı oluşturmaktır… İslam zalimlerin durdurulmasını emreden, zulmün yeryüzünden silinmesini hedefleyen bir dindir. Bu bağlamda, zalimin zulmünü engellemek için güçlü olmak gerekiyor… Atıcılık, okçuluk, güreş, koşu, yürüyüş, yüzme, ağırlık kaldırma ve binicilik peygamber efendimizin bizzat ilgilendiği sporlardı. Bu sporları incelersek bugün yapılmakta olan altmış-yetmiş spor çeşidinin tamamının temelini oluşturduğunu anlarız…” Sporu sağlıklı kalmak ve zalimin zulmünü engelleme adına yapan bir Peygamberin ümmetiyiz, elhamdülillah. Yine bu konuda Değerli Akademisyen Zeki Taş hocamızın ‘İslam ve Spor’ isimli kitabını önerebiliriz. İslami açıdan sporun nasıl yapılması gerektiği hususunda, önemli bir kaynak. Spor kitaplığımızda önemli bir eksikliği dolduran bu kitap, İslam’ın emrettiği, Müslümanlığımızın gerekliliği konusunda önem taşıyor. Asr-ı sadette yapılan spor ile günümüz yaptırılan bazı spor branşlarının mahiyeti o kadar farklılık göstermektedir ki. Peygamber Efendimiz döneminde yapılan sporlar ve yapılış biçimi ile ilgili önce biz bilgi sahibi oluyor, sonrasında bilgimizi gazetemiz Yeni Akit’in bize ayrılan bölümünde her Cumaokuyucularımızla paylaşıyoruz, elhamdülillah.
AY: Verdiğiniz değerli bilgiler için teşekkürler…
GÜLÜMSEYEN: Değerli Göktan hocam. Bize bu imkânı verdiğiniz için, asıl biz size teşekkür eder, saygılar sunarız. Her bir düşüncemiz hayırlara vesile, niyet hayır akıbet hayır olsun inşallah….