Doç. Dr. Selçuk Özdağ ile şehircilik anlayışımızın köklerine inerek keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Özdağ, şehircilik ve mimariye olan ilgisi ve bilgisiyle Türklerin fethettikleri yerleri kültürleriyle nasıl bayındır hale geti
ENPOLİTİK: Yeni rejimi görünür kılan sadece anıtlar ve heykeller miydi?
SELÇUK ÖZDAĞ: Tabii ki sadece anıtlar ve heykeller değil. Bunu bütün mimarî yapılarda, şehirlerde mekân kullanımında, imar planlarında görmek mümkündür.
Evvela şunu ifade etmek gerekir:
Yapılan bütün tasniflerde CHP’nin Tek-Parti olduğu 1950’ye kadar, rejimin adı “Otoriter Rejim”dir.
Bernard Lewis’in “Modern Türkiye’nin Doğuşu”; Feroz Ahmed’in “Demokrasi Sürecinde Türkiye”; Mete Tunçay’ın “Türkiye’de Tek Parti Yönetiminin Kurulması”; Kemal Karpat’ın “Türk Demokrasi Tarihi” kitapları örnek olarak gösterilebilir.
Rejim, siyasî olarak “otoriter” bir karaktere bürününce, onun yaptığı ve eylediği her şey otoritenin rengini alıyor. Çünkü “otoriter iktidar” ancak yaparak ve eyleyerek konuşuyor.
Başka bir ifadeyle otorite; mimarîde, şehir planlamasında tecessüm ediyor (cisimleşiyor). Müşahhas (somut) hale geliyor.
Binaların yüksek tavanlı girişleri “abidevî” özellikler taşıyor.
Evvela, malzeme olarak taş kullanılıyor. Yapı malzemeleri arasında taşın müessir bir hususiyeti var. Eskilerin ifadesi böyledir. Yani taş, insana daha çok tesir ediyor, etkiliyor.
Sadece sıva yapılmış bir binanın ön cephesi ile kabartma nizamî taşlarla inşa edilmiş bir binanın cephesini düşünün.
Hangisi daha etkileyici olur? Tabii ki taş malzemeyle inşa edilen daha etkileyici olur.
Yapı malzemesi olarak taş ile birlikte mermer de kullanılmıştır.
Kaldı ki, yukarıda bahsettiğim “abidevî” özellik sadece taşın malzeme olarak kullanılmasıyla sınırlı değil.
Malzeme olarak taş kullanılıyor ama daha önemli olan bu devirde inşa edilen binalar, geniş cepheli ve insan boyutunu aşan binalardır.
Genişlik ve bilhassa yükseklik, her vakit dikkat çekici ve etkileyicidir. Tavanlar yüksektir. Sütunların azameti dikkat çeker.
Yalnız şunu ifade etmek gerekir ki; geniş, büyük, yüksek her bina, her zaman güzel görünmüyor.
Yapı elemanları ile derinlik kazandırılmış bir bina veya bölüm her zaman estetik hissini vermiyor.
Mesela TBMM’nin inşası bile tartışma konusu olmuştur. Bilge mimar Turgut Cansever, “Ev ve Şehir” isimli kitabında diyor ki:
“Büyük Millet Meclisi yapısında büyük ölçü tutkusunun, çok iri taşların, çok yüksek kolonlar ve yapı elemanlarının her birinin kendi başına teker teker etkili olması isteği göze çarpıyor.
Bu büyüklük vurgusu, her zaman ciddiyet ve tutarlılık hissi vermiyor. Tersine, bir saygı hissinin oluşması yerine, iri unsurların ve malzemenin içerikten yoksun yığını haline dönüşmektedir.”
Benzer özelikler ve itirazlar, o dönemde il ve ilçelerde inşa edilen hükümet konakları hedef alınarak da yapılmıştır.
Hükümet konakları, sivil mimarî yerine, devletin resmî mimarîsinin mümessilidir, onu temsil eder. Bu yüzden yeni rejimin, mimarîye bakış açısını yansıtması bakımından önemlidir.
Temel amaç, devlet otoritesini hissettirecek; halka, saygı ve bağlılık telkin edecek ciddi ifadeli olmalarıdır.
Bu yapılar aynı zamanda, etraflarındaki yapılara göre daha büyük kütleli yapılardır. Böylece nisbî (orantılı) olarak daha büyük görünür ve daha etkileyici olurlar.
İlber Ortaylı, “Hükümet Konakları” başlıklı bir makalesinde diyor ki:
“1940’ların sonlarına kadar inşa edilmiş olan hükümet konakları tek bir dikdörtgen blok içindedir.”
Dikdörtgen prizma şeklindeki bir yapının, bu şekilde inşa edilmemiş olan diğer yapılara göre daha etkileyici ve büyüklük hissi uyandıracağı tahmin edilebilir.
Bu dönemdeki yapılaşmada, tezyinat (süsleme) ön planda değildir, dikkat çekici değildir.
Ama mesela, uzun (yüksek) sütun veya kolonların hemen göze çarptığı bina girişleri tercih edilmiştir.
Bina kütlelerinin simetrik olması, merdivenli girişlerin inşa edilmesi bu yapıların insanlar üzerindeki otorite etkisini artırmıştır.
Özet olarak şunu söyleyebiliriz: bu dönemde, şehircilik planlaması ve mimarlık uygulamaları, devletin gücünü göstermek için kullandığı bir propaganda aracı durumundadır.
-Devam edecek-