Prof.Turan; “Eğitimde ‘zihniyet değişimi’ şarttır…(1)”

Sitemiz köşe yazarı Dr. Göktan Ay’ın, Prof. Dr. Selahattin Turan (Bursa Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü) ile yaptığı söyleşiyi  yayımlıyoruz.

Güncel 11.06.2022 07:48:00 0
Prof.Turan; “Eğitimde ‘zihniyet değişimi’ şarttır…(1)”

AY: Pandemi döneminde Kasim 2020’de ilk söylesimizi yapmisiz. Sn. Hocam, nasilsiniz? Çalismalar nasil gidiyor?

TURAN: Çok tesekkür ederim. Salgin esnasinda; iki yil süresince, akademik çalismalarimda, agirlikli olarak, uluslararasi kitap proje, çeviri ve bölüm çalismalarina yogunlastim. Önceki söylesimizde sunu söylemistim: ‘Salgindan sonra egitimde hiçbir sey degismeyecek, her sey ayni olacak.’ Öyle görünüyor ki, Türkiye’de herkes, kurtarabildigi kadar, kendi çocugunu kurtarmaya devam edecek. Türk egitim sisteminin bir türlü çözmedigi, -Hasan Âli Yücel (1938-1946) dönemi hariç- ciddi bir ‘zihniyet, istikamet ve ülkü sorunu’ var. Egitimde “zihniyet degisimini” saglamadan; yeni bir yapi ve egitimde firsat ve imkân esitligi ve sosyal adalet gibi kroniklesen sorunlari çözmek ve herkese “nitelikli ve kapsayici egitimi sunacak bir model gelistirmek” oldukça zor.

AY:Herkeste bir sinav endisesi; ögrenci, ögretmen, müdür, ögretmen adayi, deyim yerindeyse, her egitimci kafayi sinav ile bozmak üzere, bozdu. Standart test, standart sinav, standart okul, standart yasam.” demissiniz. Hocam, hâlâ sinav korkusunu asamadik mi? Asamadiksa neden?

TURAN: Egitim stratejik bir kurum; nitelikli, insani ve demokratik bir toplum insa etmede en etkili araçtir. Kisaca, egitim toplumlarin kalkinmasinda, huzur, baris ve hosgörü içinde yasamasinda hayati bir isleve sahiptir. Cumhuriyetin ilk yillarindaki egitime dair söylev, demeç ve konusmalar incelendigi zaman; “Türkiye Cumhuriyeti’nin tam bagimsiz, özgür ve demokratik bir toplum olarak” sonsuza dek yasamasi için kilit islevin “okula ve egitime” yüklenildigi görülmektedir. Cumhuriyetin ilk yillarinda egitim ve okula büyük önem verilmis, egitim bakanlari, bürokratlari ve siyasiler bu hususu konusmalarinda her daim dile getirmis, vurgulamislardir. Standart testler ve sinavlar; yeni egitim anlayis ve uygulamalarina ters, yeni egitim felsefe ve anlayislarina uygun degildir. En basit tabirle eskimis, önemini kaybetmis, takinti haline getirilmis uygulamalardir. Türk egitim sistemi, çocuklarini eleyen degil çok yönlü degerlendiren, ögrencelerine seçenek ve tercih hakki sunan bir yapi ve anlayisa dogru evrilmek zorundadir. Türkiye’nin en kiymetli varligi, hazinesi insanidir. Standart sinavlar, bu hazinenin %80’nin basarisiz yaftaladigi yapilara dönüsmüstür. Türkiye’nin güçlü bir ülke olmasi için; “hiçbir çocugun elenmedigi, bütün okullarinin nitelikli oldugu, bütün çocuklarin nitelikli egitim aldigi” bir egitim politikasi ve bunu gerçeklestirecek model, sistemin kurulmasi gerekir. Gelecegin basarili egitim sistemleri; “gelecek odakli düsünen, bilgiyi yaratici bir sekilde kullanan, hayal gücü gelismis ve yaraticiligi destekleyen” sistemler olacaktir. Türkiye, 1950’den sonra bütün çocuklarin basarili olacagina olan inancini pedagojik olarak kaybetti. Bu anlayis politik ve ekonomik elitin isine gelmektedir.

AY: “Yaraticilik, elestirel düsünme, özgünlük ve biriciklik standartlastirilamaz.” derken neyi vurgulamak istiyorsunuz?

TURAN: Bu soru çocugun dogasina dair yapilan tartisma ve çalismalarla ilgili. Türkiye’nin en önemli varligi yeralti kaynagi degil, yer üstü kaynagi olan, “çocuklar, ögrenciler yani insanidir.” Her çocuk üstün bir varlik, potansiyeldir. Sunu biliyoruz; her bir çocuk kendine özgüdür ve bir takim verili yetilerle dogar; egitim ve okulun hatta ailenin temel görevi, insanda dogustan dogal olarak bulunan bu yetinin ortaya çikarilmasi, çocugun kendi özgün ruhunun ufkuna yürümesi için destek yapilari kurmak, imkân saglamaktir. Standartlasma öldü, standart insan öldü. Yaratici, hayal gücü gelismis, özgün, elestirel düsünen özelliklere sahip yeni insan tipi/tipolojisiönem kazandi. Fakat biz hâlâ “standart insan yetistirmeye” çalisiyoruz. Bir türlü eski anlayis ve uygulamalardan vazgeçemiyoruz. “Egitimde devrim” sart. Egitime dair söylenmesi ve konusulmasi gereken her sey konusuldu, söylendi. Bütün dünyada her egitimci ve egitim sistemi; ‘her çocuk biricik ve kendine özgüdür’ baslangiç ilke ve varsayimini kabul eder. Bunun anlami sudur: Insan kaliba sokulamaz, standartlastirilamaz. Bu çocugun dogasina ters bir durumdur. Modern okul çocugu normallestirmeye çalistigi için basarisiz oldu veya iflasin esigine geldi. Bugün okullar bir yandan diploma ve sertifika dagitan merkezler, diger taraftan kurs ve sinav endüstrisine dönüstü. Bu yüzyilin ve gelecegin basarili egitim sistemleri, az öncede sözünü ettigim gibi, yaraticiligi güçlendiren ve elestirel düsünmeyi, biricikligi ön plana çikaran, bilen degil yapabilen, izleyen ve degerlendiren, denetleyen ve hesap verebilensistemler olacak. Bunun için yaraticiligi ve elestirel düsünceyi güçlendiren; “güzel sanatlar/sanat egitimi, müzik, resim, tiyatro, sinema, edebiyat, felsefe ve benzeri derslerin merkeze alindigi” bir anlayisin, okulun merkezine konulmasi gerekir. Sanat ve kültür odakli egitim anlayisi; çocuklarin kimlik insa ve kendilerine güven duygularinin güçlendirilmesi açisinda da stratejik bir husustur.

AY: Ülkemizde “egitim” konusu bir türlü rayina oturamadi. MEB, 8.nci Bakana kavustu. Ama, Sn. Mahmut Özer, Bakan Yardimcisi oldugu halde, Bakan olunca birçok bürokrati ve sistemi degistirdi. Bu dogal mi?

TURAN: Bu husus 1950’den beri böyle. Iktidarlar egitimi ideolojik, kitleler üzerinde “egemenlik kurma, endokrine etme” aygiti olarak görüyor. Oysaki egitim ideolojik degili politik bir aygittir. Egitimin politik tarafi, esas itibariyle, Türkiye Cumhuriyeti’nin sonsuzda dek tam bagimsiz ve huzur içinde yasamasi için; çocuklarin özgür iradeleri ile siyasal tercih yapabilmeleri ve sosyal yasamin bütün süreçlerine aktif katilabilmeleri için temel beceri kazandirma süreci ile ilgilidir. Millî Egitim Bakanligi’nin yeni bir yapi ve davranisa ihtiyaci var.


AY: YÖK Baskanimiz degisti. Sevindik, Istanbul’dan kendisini taniyoruz. Sizce, Baskan basarili olabilir mi? Bu ortamda elinde sihirli degnek var mi?

TURAN: Türkiye’de yüksekögretim ve bilim üretme kültürü 12 Eylül darbesinden sonra bozuldu. O günden bugüne bir türlü düzelemedi. Türk yüksekögretiminde yeni bir yapi ve davranis, felsefe ve anlayisa ihtiyaç var. Türk üniversite düzeninde; “üretkenligi ve liyakati” esas alan, “hesap verebilir” yeni bir yapiya acil ihtiyaci var. Kisaca, yüksekögretim düzenimizin “bir sistem bütünlügü içinde, bütün yönleriyle ele alinip yeniden kurulmasi” gerekir. Akademik özgürlükleri, hesap verebilirligi, akademik kültürü ve bilim insanlarinin desteklendigi, liyakati ve yetkinlik esasli bir modele ihtiyaç var. Merhum Prof. Dr. A. Süheyl Ünver 1983 yilindaki bir sohbetinde; “Üniversitede ilim yok. Oku, oku anlat. Hiç kimse, kendisinden, müstebatindan söylemiyor.” Sanirim pek degisen bir sey yok. Fakat sayilari, 2 bin 3 bin de olsa, her seye ragmen, çok iyi bilim insanlarimiz da var.

AY: “Yeni kusagi tenkit etme, elestirme hakkimiz yok, fakat düzeltme, rehberlik etme, rol model olma hakkimiz var eger kendimiz ‘düzgün’ isek” derken, sihirli kelime “düzgün isek”. Nasil bir düzgünlükten bahsedilebilir?

TURAN: Toplumsal yozlasma ve bozulma “yetiskinlerden” baslar, çocuklardan degil. Çocuklar, esas itibariyle, yetiskinleri örnek, rol model alir. Eger biz çok çalisirsak, onlarda çok çalisir. Eger biz insan kayirmazsak onlarda kayirmaz, eger biz çalip çirpmasak onlarda yetiskin olduklarinda çalip çirpmaz. Her toplumsal sorunu gidermek için, okullara veya fakültelere ders koymak, isi basite almak; sorunun aslina, özüne, eskilerin deyimiyle, künhüne varmamaktir. Düzgün olmak, her daim insan kalabilmektir.

AY: Siyasilerin söylemleri nedeniyle, bazi konularda toplum geriliyor, ötekilestiriliyor, sonra da “82 milyonun oyuna talibiz. Biz bir ve beraberiz” deniyor. Bu dogru bir yol mu?

TURAN: Egitimin en önemli islevi kisiyi insan kilmaktir. Insan kilmak, eskilerin olgun insan dedikleri, baskalarini düsünmek, hosgörülü olmak ve farkliginin bir erdem olduguna inanmakla ilgilidir. Siyasetin kullandigi dil önemlidir. Fakat bundan daha önemlisi toplumun kullandigi dildir. Toplumun bir “sarsinti” geçirdigini, her alanda bir “çikmazda oldugumuzu” düsünüyorum. Bunun için sosyal kurumlari güçlendirmek, egitimin/okulun toplumsal sorunlarin üstesinden gelebilmesi için, “yeni bir estetik, yaraticilik, elestirel düsünme odakli bir egitim anlayisin ise kosulmasi gerekir” düsünüyorum.


 


 


Cuma 15.6 ° / 10 °
Cumartesi 16.1 ° / 9.6 °
Pazar 13.7 ° / 2.7 °