Bogaçhan Sözmen; “Tiyatro-Sarkici-Çalgici v.b. yetenek isteyen meslekler bir egitim gerektirir? (1)”

Bogaçhan Sözmen; “Tiyatro-Sarkici-Çalgici v.b. yetenek isteyen meslekler bir egitim gerektirir? (1)”

Sitemiz köse yazari Dr. Göktan Ay’in, D.T. Sanatçisi, Oyuncu, Müzisyen ve Seslendirme Emekçisi Bogaçhan Sözmen ile yaptigi söylesiyi yayimliyoruz….

AY: Nasilsiniz? Kendinizi okurlarimiza tanitir misiniz?
SÖZMEN: Çok tesekkür ederim. Sanat alaninda çalisanlar kendini isleriyle tanitir diye düsünüyorum. Bu sorunuzda kendimi tanitmam geregiyle karsilasinca asil yapmam gerekeni belki de eksik biraktigimi düsündüm. Saka bir yana, “6 yas civarinda müzik, 10 yasinda da oyunculuk egitimiyle tanismis” sansli bir çocuklugun, sevdigi isi yapan azinligin içinde bir yetiskinlige evrildigi bir öykü benimki. Ilkokulda Konservatuvarin efsane piyano ögretmenlerinden Banu Perk ile piyano derslerine basladim. 10 Yasinda TRT Ankara Radyosu Çocuk Kulübü’nün sinavlarinda basarili olarak ilk “oyunculuk, diksiyon, yayincilik egitimlerini” aldim. Ardindan ortaokulda H.Ü. Ankara Devlet Konservatuvari’na girerek burada flüt ögrencisi oldum. Lisans 2’ye geçtigim yil Tiyatro Bölümü’nün de sinavlarini kazaninca her iki bölümün tam zamanli ögrencisi olarak çift ana dal yapmaya basladim. 95 yilinda konservatuvardan mezun oldum. Tiyatro bölümünde aldigimiz ses egitimlerine müzik bilgilerimi de ekleyerek kendimi sarki söyleme alaninda da gelistirdim. 2020 yilinda Baskent Üniversitesi’nde “San-Opera Sarkiciligi alaninda” yüksek lisansa kabul edildim. Burada çok degerli san pedagogu Mustafa Yurdakul ile çalisma olanagim oldu. 82 yilindan itibaren TRT’nin radyo-tv yapimlarinda çalismaya basladigimi düsünürsek, meslekte; oyuncu, seslendirmeci, çalgici, sarkici, yönetmen, besteci, ögretmen vs olarak 40. yilimi sürdürüyorum. 

AY: Ailenizde sizi yönlendiren ya da örnek   kisiler oldu mu?
SÖZMEN: Babam Alper Sözmen konservatuvar mezunu bir müzisyendi. Elbette büyük etkisi var. Onun müzik yasamindaki genis çerçeve, benim müzige bakisimi da olumlu etkiledi kanimca. Klasik bati müzigi alaninda klarinet egitimi almis, uzun yillar “caz müziginde saksofonuyla çalismis”, ardindan TSM alanina dönerek TRT Ankara Radyosu’nda “kontrbas sanatçisi” olarak çalismis degisik bir öyküsü vardi. Bu çesitlilik ve onunla birlikte gelen genis çevre benim de ufkumu çok açmistir. Evimizde, yakin çevremizde, ardindan okulda bugün çogunlugun düsleyemeyecegi efsanelesmis isimlerle karsilasma, konusma, çalisma sansini bulmak büyük seydi. Safiye Ayla’yi bir ev sohbetinde görüp ona piyano çalmak, bir TV çekiminde Dramali Hasan Güler’le tanismak, Zeki Müren’in, Baris Manço’nun ve nicelerini gazino kulislerine tanik olmak, Necil Kazim Akses’in, Ilhan Baran’in, Muammer Sun’un oldugu bir okulda Cüneyt Gökçer’in, Hikmet Simsek’in, Asuman Korad’in, Ergin Orbey’in, Rüstü Asyali’nin, Çetin Tekindor’un, Turgay Erdener’in ve daha nice büyük ismin ögrencileri ve zamanla çalisma arkadaslari olmak, paha biçemeyecegim hazinemdir.

AY: Tiyatro-Sarkici-Çalgici v.b. yetenek isteyen özel meslekler bir egitim gerektiriyor mu?
SÖZMEN: Mutlaka gerektiriyor. Özellikle de günümüzde bunun mutlaka okullarda olmasi gerektigine inaniyorum. Çünkü çagdas yasam biçimleri artik eskisi gibi sahnede bir ya da birkaç ustanin yaninda yetisilebilecek kosullari içermiyor. Ne yasamin hizi insanlarin birbirine o özen ve ilgiyi göstermesine izin veriyor, ne de günümüz iliski biçimleri bu usta-çirak yöntemine izin veriyor. Bir meslek, erbabi disindakilerin yapamadigi, yapmamasi gereken bir beceridir. Isi herkes yapabilir belki ama meslek, sahiplerine özeldir. Bu da egitimsiz (bence asla) olmaz.
AY: “Hayatta ‘ögrenmek’ belki en degerli sey. Bunun da bir bedeli var; kimi zaman emekle, kimi zaman duyguyla ödenen. Bence en degerlisi zamani ögrenmek. En acilisi da. Geçtigini, gittiginde de geri gelmedigini ögrendiysen onu sömüre sömüre yasayacaksin.” diyorsunuz. Açar misiniz?
SÖZMEN: Zaman benim çok hassas hatta zaman zaman takintili oldugum bir kavram. Maddenin telafisi olabilir belki ama zamanin yoktur. “Bugün bulusamadik, yarin telafi ederiz” cümlesi dayanamadigim kaliplardan biri. Yarini, bugünün isiyle harcayamam, onun ve her anin kendi hakki ve degeri var. Dün olmasi gerekirken olmamis sey, olmamistir. O kadar. Gittiginde bir daha asla geri gelmeyecegi kesin olan en önemli varligi dogru kullanmali diye düsünüyorum. Çünkü, tersinden bir bakis açisiyla; elimizde ne zaman bitecegini bilmedigimiz ama sonlu oldugunu bildigimiz bir süre var. Bildigimiz ne kadarinin geride kaldigi. O zaman aslinda o kadar süreyi yasamis mi oluyoruz, yoksa sonuncuyu da tüketinceye kadar geçirdigimiz kadarini öldük mü acaba? O zaman degerini bilmek ve her ne istiyorsak hakkiyla yapmak gerektigini düsünüyorum. Durmak ya da gitmek; isteginiz her ne ise. Geçmisi yasamislardan mi olmak istiyorsunuz, an an ölmekte olanlardan mi? Bu konuda web sitemde https://www.bogachansozmen.com/category/blog/ adresinde bulunan “Bir Çift Sözüm Var” baslikli blogumda epeyce yazim da var. Ilgilenen olursa yorumlarini da almak isterim.

 

Devam edecek…