Sitemiz köse yazari Dr. Göktan AY’in Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuari Viyolonsel Sanatçisi Doç. Sinan DIZMEN ile yaptigi söylesiye devam ediyoruz…
AY: Makalenizde; “Ne acidir ki; gelinen noktada, Cumhuriyetin 99 yil önce çözdügü meseleyi, Yüksekögretim Kurulu tek basina 99 yil sonra tekrar sorun haline getirmeyi basarmistir.” diyorsunuz. Açar misiniz?
DIZMEN: Tabi ki. Aslinda çok basit. 1924 yilinda Musiki Muallim Mektebi bu günkü adiyla, Egitim Bilimleri Fakültesi, Müzik Ögretmenligi Anabilim Dali kuruluyor ve egitimine basliyor. Ancak yillar geçtikçemektebin performans sanatçisi yetistirme konusunda etkili olmadigi görüldügünden Halil Bedi YÖNETKEN, Cevat Memduh ALTAR, Hasan Ferit ALNAR, Cemal Resit REY, Ulvi Cemal ERKIN, Nurullah Sevket TASKIRAN, Cezmi ERINÇ ve Necil Kâzim AKSES‘Türkiye Devlet Musiki ve Tiyatro Akademisi’nin Ana Çizgileri’ baslikli bir raporhazirliyorlar.
Bu raporda “
“Bugün yurtta musiki kültürü veren tek devlet müessesesi Ankara Musiki Muallim Mektebi [Müzik Ögretmen Okulu]’dur. Musiki Muallim Mektebi, musiki ihtiyaçlarimiz arasinda yalniz musiki ögrencisine olan ihtiyacimizi karsilamakta, musiki ögreticisi ise bu müessesede ancak umumi kültürü almaktadir. Halbuki Cumhuriyetin musiki ögreticisi yaninda bilhassa “bestekâr ve çalici, okuyucu ve oynayiciya ihtiyaci vardir. Bunlar içinde faraza yalniz okuyucu ve oynayici yetistiren bir mektep açmak yalniz bir kisim memleket ihtiyacini tatmin eder. Memleket her türlü musiki ihtiyacini temin edecek, bütün musiki ihtisas [uzmanlik] subelerini havi [içeren] bir müesseseye muhtaçtir. Bu müessesenin titri [unvani] ya “Devlet Musiki Konservatuari” veya “Devlet Musiki ve Tiyatro Akademisi”dir. Heyetimiz Akademi tabirini tercih etmektedir.”
denilerek, Müzik Ögretmeni yetistiren bir kurumun “Performans Sanatçisi” ihtiyacini karsilayamayacagi, bu sebeple yeni bir yapilanma ihtiyacindan bahsediliyor.
Düsünün, savas yorgunu, hayatin ve bilimin,daha dogrusu bir medeniyet için var olmanin, her alaninda atilim yapmaya ihtiyaç duyan bir devlet, o günün her türlü zorlugu karsisinda dogru olani arastirip buna kafa yoruyor.
Bu gün YÖK sayesinde geldigimiz noktada tam tersini yapiyoruz. Egitim Fakültelileri, Konservatuvar egitimine katmaya çalisiyoruz. Maalesef Genç Cumhuriyetin çözdügü sorunu, biz bu gün tekrar sorun haline getiriyoruz.
AY: Yapilanma yanlisliklari devam ediyor ve Müzik, sürekli Güzel Sanatlar/Mimarlik/Sanat/Tasarim Fak. Ile birlestiriliyor. 2018’de kurulan Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversiteside bana göre yanlis yapilandi. Isminin “Ankara Müzik ve Sahne Sanatlari Üniversitesi” olmasi, Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin de “Istanbul MSGSU” paralelinde ihdas edilmesi gerek” diyorum. Siz ne dersiniz?
DIZMEN: Bizim insanimizin en büyük sorunu her konuyu bildigini sanmasidir. Hele yönetim mertebesindeki biri için “BILMIYORUM, BIR BILENE SORALIM” demek züldür. Bu yüzden her yeni yapilanma mutlaka sorunlu dogar. Zira içerige degil görünüse göre kararlar aliniyor. Mimarlik, Güzel Sanatlar, Tasarim, Müzik. Hepsi birbirinden farkli alanlar. Mimarlik hele tamamen bambaska bir alan . Mimarlik Mühendislikle bir arada paralel olmali. Mimarlikta da çizdim bitti ile olmuyor. Binanin statigi var mühendislik alanina giren. Hesap kitap isi.
Güzel Sanatlarin içinde ne isi olabilir. Mimarinin. Mimaride asil olan güzel bina çizmek degildir. Islevsel ve amaca yönelik hacimli binalar yaratmaktir. Evet bir nevi sanattir. ama güzellik kaygisi degil islevsellik üzerine kuruludur felsefesi.
Güzel Sanatlar Fakültelerinin ve Konservatuvarlarin gerçekte tek basina bir yapilanma içinde olmalari gerekiyor. Ve iki sanat alani da mutlaka Üniversite çatisindan kurtarilmalidir. Kendi özerkliklerine kavusmalilar. Üniversite ile sanat egitimi birbirinden ayrilmalidir. Çünkü Üniversite kriterleri ile egitim, Konservatuvarlarin hizmet ettikleri sanat kurumlari ile bagini koparmistir.
Devletin Sanat Kurumlarindaki, tecrübeli bir çok sanatçidan faydalanmak maalesef mümkün olmuyor. Bu insanlardan mesela 20 sene solo dans etmis bir bale sanatçisindan; makale, yabanci dil sinavi veya poster çalismasi, bildiri sarti isterseniz bunun mantigi olabilir mi?. Ya da bu kime fayda saglar? Bu sekilde bir çok dans edemeyen ya da çalamayan ama; makale yazan, yabanci dili olan, poster ve bildiri hazirlayan akademisyenleriniz olur. Kimin daha faydali olacagina karar vermek çok zor olmasa gerek. Özellikle ögrencilerin rol model olarak kimi karsilarinda görmek istediklerini düsünürsek.
2547 sayili kanunda yapilacak bazi eklemeler ile çok daha islevsel bir yapilanma olusturmak mümkün. Üniversiteler, Güzel Sanatlar Fakülteleri ve Konservatuvarlar olarak üçe ayrilmali. Böylelikle kriter belirleme çatismasi yasanmaz ve her kurum kendi istedigi kriteri belirler. Yoksa isim degistirip ilgisiz alanlari birbirine baglayip ayirarak sadece is yapiyor gibi görünürsünüz.
AY: 207 Üniversite ve rektörümüz var. Sizce, bu rektörlerin ne kadari “Müzik ve Güzel Sanatlar” ile ilgililer. Toplumdaki yerini ve önemini biliyorlar? Müzik kurumlarini destekliyorlar?…
DIZMEN: Bahsettiginiz zor bir soru. Benim bildigim özellikte biri yok. Sadece sunu biliyorum, bazi Üniversiteler bir hevesle Güzel Sanatlar Fakültesi veya Konservatuvar kuruyorlar. Sadece bir iki bölümle açilip sonra öyle kaliyor. Ne bölümleri tamamlaniyor, ne kadrolari, ne enstrüman ihtiyaçlarini tamamliyorlar. Kuran pisman oluyor belki de. Bir çok Üniversite altindan kalmayacagini bildigi için hiç ilgilenmiyor gibi de görünüyor olabilir. Güzel Sanatlar Fakültesi ve Konservatuvar kurmak ve isletmek çok pahali ve donanim isteyen bir alan.
Bu konuda belki en sansli kurum Eskisehir Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvari en son kurulan Konservatuvarlardan. Ve içinde müzikolojiden çalgi yapimina kadar tüm bölüm ve sanat dallarini olusturmus. Akademik bir orkestrasi da var. Bu haliyle Türkiye’nin su an kapsamli bir Konservatuvari durumunda. Bana göre bu süreçte emegi olan Anadolu Üniversitesinin tüm Rektörleri,sanat konusunda görevlerini yapmis ve ilgi göstermis denilebilir.
AY: “Konservatuvar egitimi biyolojik açidan bir modifikasyon egitimidir. Biyoloji Biliminde üç unsurdan bahsedilir: Mutasyon – Adaptasyon - Modifikasyon” Bu basliklar ilginç, lütfen açar misiniz?
DIZMEN: Bir enstrüman çalmak ciddi bir ugras ister, Ancak o enstrümani kusursuz çalmak bir ömür ister. Bu örnek Bale, Modern Dans, Opera Sarkiciligi ve Tiyatro için de geçerlidir. Çok uzatmamak için kendi alanimdan örnek veriyorum. Çaldiginiz enstrümani vücudunuzun bir parçasi haline getirmeniz yillar alan ve hayatinizin çok ciddi bir kismini adamanizi gerektiren bir süreçtir. Bu süreç sonunda elbette vücutta bazi degisimler olmaktadir. Biyolojik açidan incelendiginde Konservatuvar egitimi Modifikasyon sürecini gerektirmektedir.
Biyoloji Biliminde üç unsurdan bahsedilir;
Mutasyon-Adaptasyon-Modifikasyon
Mutasyon, gen yapisinda meydana gelen degisikliktir ve kalitimsaldir.
Adaptasyon, canlilarin çevre sartlarina uyum saglamasidir ki temel sebebi hayatta kalmaktir. Yine kalitimsal bir özelliktir.
Modifikasyon, çesitli dis etkenlerle genlerin isleyisinde meydana gelen degisime denir.Kalitimsal olmadigi gibi dis etkenler ortadan kalktiginda geriye dönüs meydana gelir.
Konservatuvar egitimi, kisinin yetenegi çerçevesinde, sahne üzerinde performans göstermek için kullandigi organlarini gelistirmesi, yani modifiye etmesidir. Bu organlar tüm vücut adaleleri oldugu gibi, San ve Tiyatro alaninda dil, girtlak, ses telleri ve diyafram gibi iç organlar da olabilmektedir. Düzenli ve yillarca süren çalismalar sonucunda bir sanatçi, saatlerce sürecek performansini, büyük salonlarda, yüzlerce seyirciye sunabilmek için gerekli uzuvlarini normal insanlardan daha üstün hale getirmek zorundadir. Hatta bunun sonucunda bazi organlarinda sekil bozukluklari ve deformasyonlar da görülmektedir. Örnek vermek gerekirse; Yayli çalgi çalanlarda sol elin sag elden büyük veya arse tutan sag isaret parmaginda baskidan kaynaklanan kemik seklinde bozulmalar gibi.
AY: Müzik ve Güzel Sanatlar alani için açilan Sanatta Yeterlik programlarinda da sorun var. YÖK hala, titr hakki vermedi. Bu konuyu da incelemissiniz….Bilgi alabilir miyiz?
DIZMEN: Aslinda Sanatta Yeterlik egitimi yapanlarda titr olmamasi çok dogru bir uygulama. Çünkü “Dr.” doktora yapanlarin sahip oldugu, yani bilimsel bir çalisma ve yeni bir bilimsel tezi ortaya atip, onu savunan kisilerin aldigi bir unvan. Ama biz sanatçilar bilimsel bir tez pesinde kosmuyoruz. Biz bir sanat eserini olabilecek en iyi ve kusursuz haliyle icra etmenin pesindeyiz. O nedenle bizlerin Dr’siz olmasi aslinda Sanatçi Akademisyen oldugumuzun bir göstergesi. Almanya’da da Profesörlerin titrlerinde Dr. yoktur. Ben bu ayrimin olmasi gerektigini düsünüyorum.
Devam edecek…