HALIL ERGÜN: “ÇAPSIZ BIR SIYASET YÖNETIMI VAR VE ÜLKEMIZ BUNA MÜSTAHAK DEGIL"

HALIL ERGÜN: “ÇAPSIZ BIR SIYASET YÖNETIMI VAR VE ÜLKEMIZ BUNA MÜSTAHAK DEGIL

Yaprak Dökümü dizisinde canlandirdigi Ali Riza Bey karakteriyle hafizalara kazinan usta sanatçi Halil Ergün, daha güzel, daha özgür bir dünya, daha demokratik, çocuklarin mutlu oldugu bir ülke için hep muhalif oldugunu belirtirken, “Bugünlerde beni çok ya

Yaprak Dökümü dizisinde canlandirdigi Ali Riza Bey karakteriyle hafizalara kazinan usta sanatçi Halil Ergün, daha güzel, daha özgür bir dünya, daha demokratik, çocuklarin mutlu oldugu bir ülke için hep muhalif oldugunu belirtirken, “Bugünlerde beni çok yaralayan mesele sudur: Çapsiz bir siyaset yönetimi görüyorum ve 'Bizim ülke buna müstahak degildir' diyorum. Kazanimlar yikiliyor ve Türkiye’de toplumsal bir çözülme var kültürel olarak ve insani iliskileri olarak. Bunu somut olarak görüyorum. Bu beni yaraliyor, yakiyor yani. Simdi benim ülkemde konserler yasaklanabiliyor. Abuk sabuk gerekçelerle sarki söyletilmiyor falan” dedi.

Usta sanatçi 1946 yilinda, Bursa'nin Iznik ilçesinde dogdu. Ilk ve ortaokulu Iznik'te okudu. Pertevniyal Lisesi'nden mezun olduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde okudu. Halk Oyunculari'nda Teneke adli oyunla profesyonel oldu. Vasif Öngören, Mustafa Alabora ve Erdogan Akduman ile Ankara Birlik Sahnesi'ni kurdu. 1974 yilinda Yilmaz Güney'in senaryosu olan Izin filmiyle sinemaya basladi. 2006-2010 yillarinda Kanal D'de yayinlanan aile ve drama türündeki Yaprak Dökümü dizisinde Ali Riza karakterine hayat veren oyuncu Halil Ergün, ANKA Haber Ajansi'na konustu. Usta oyuncu ile filmlerini, gençligini, siyaseti ve bugünü konustuk.

Yaptigi hiçbir seyden pisman olmadigini belirten Ergün, sunlari söyledi:

"MERAKIM ÇOK VARDI AMA HIÇBIR SEYE ÖZLEMIM OLMADI: Muhtesem bir kasabada büyüdüm. Oranin çok eski bir ailesinin çocuguyum. Topraga bagli bir aile, yerli gelenegi olan. Gölü olan, panayirlari olan bir yerde çok mutlu bir çocukluk geçirdim. Muhtesem bir anne ile babanin çocuguydum, genis sülalelerde yetistik. Gölümüz vardi. Baliklarin firtina gibi, rüzgâr gibi estigi, sahillerde çok oldugu bereketli günlerdi. Merakim çok vardi ama hiçbir seye özlemim olmadi. Ailem, sartlarimiz. Bunu zenginlik anlaminda söylemiyorum. Insani bir ortamda yetistim. Ilk çikisim kasaba disinda Bursa’yadir. Yani ortaokula girdigimde sato seyretmeye geldik. Ilk surlardan disari çikisim odur.

HIÇ KOPMADIM KI IZNIK’TEN BIRAZ ISGAL ALTINDA BUGÜNLERDE ÜZGÜNÜM: Ama hiç kopmadim ki ben. Her tatilim, her dönüsüm; fakülte yillarim, ögrencilik yillarim, ailem, bugün de öyle. Sinema yaptigim zaman da basima gelenler zamaninda da hala oradayim. Her seyim orada, evim, barkim, hatiralarim, ailem, kardeslerim, hep Iznikli kaldim ben. Hiç kopmadim ki ondan ben. Yani sehirli olmadim, o kasabanin çocugu olarak kaldim. Hala biraz isgal altinda bugünlerde. Üzgünüm yani mimari ve beton her yere saldirdigi gibi buraya da saldirmis durumda.

HIÇ PISMAN DEGILIM YASADIKLARIMDAN ONLAR BANA AITLERDI: Bir sey daha söyleyeyim, hayatimda pismanlik kelimesi... 'Ben yaptim, benim tasarrufum' deyip, sadece tartismisimdir veya muhasebe etmisimdir içimde. Bir kere yasanmistir. Yani pismanlik ne kâr eder. Hiç pisman degilim yasadiklarimdan. Onlar bana aitlerdi. Hayat ve yapisalligim o anda bir gün yanlis oldugunu fark ettigim sey beni pismanliga götürmez. Bir daha tekrar etmemeyi besler bende. Hiç pismanlik tasimam hayatta.

ILK ASKIMIN ETEGININ RENGINI VE DESENLERINI BILE UNUTMUYORUM HIÇ: Ilk askimi anlatiyorum size. Hiçbir yerde konusmadim simdiye kadar. Ben basarili bir ögrenciydim. Ilkokulu bitirdik ve ortaokula baslayacagiz. Ortaokul resimleri var. Sapkalar falan takip baslamistik, heyecanliyim. Kaydimizi yaptirdik, bir de iste modern kizlar vardi. Yani devletin memurlarinin kasabadaki uzantilarinin kizlari, çocuklariydi, farklilardi onlar. Bir gün kosuyorum çarsida Ayasofya Kilisesi sonra cami olmus orasi. Oradan çarsidan geliyorum karsidan bir kiz kosarak geliyor. Eteginin rengini ve desenlerini bile unutmuyorum hiç. Görmedigim bir kiz. Saçlari uzun simit yapmis. Asagiya dogru bir seyler yapmis sallaniyor. Elinde bir tas vardi. Baktim benim yasimda biri. Bir etek böyle klos bir etek galiba ve kavuniçi ile yesil bilmem ne renkli desenleri var büyük, büyük. Böyle birdenbire kaldim dedim ki 'O da okula gelse.' Kim oldugunu bilmiyorum. Çünkü kasabada yabanci.

YÜREGIMIN ÇARPTIGINI HISSETTIM: Sonra okul açildi. Okul bahçesinde sira olmusuz içeri girecegiz. Tam sira olmusuz. Birden okulun kapisindan bir kadin, siyah paltolu elinde kiz. Annesi getirdi mi buraya… Yüregimin çarptigini hissettim. Ondan sonra ayni sinifta okumaya basladik. Sonra ögrendim ki çok eski oranin yerlisi bir amcanin, fotografçi ünlü Pepiko amcanin kiziymis kendisi. Ve Bursa’dan gelmisler. Sonra okula geldik ben boyuna ona bir seyler yapiyorum, simarik da bir çocugum biraz belki. Hani simarik da demeyeyim de hep ilgi gören çocuk oldugum için ilgi göstermiyor bana. Ben gidiyorum kitabina asiliyorum, silgisini yikiyorum falan. Ben arkada üçüncü, dördüncü sirada o ön sirada oturuyor. Kizlar daha çok önde oturur. Bir gün yine defterini çektim artik, 'Bana bak, merhaba, ne oluyor diye sor' dedim. Tabii bu askin çapini ya da derinligini su anda ölçemem ama 'Lütfen, insanla çok ugrasiyorsunuz' dedi bana. O gün bittim yani anladin mi? Bittim. Sonra baska bir flörtü oldu. Baska bir erkek arkadasimizla. Böyle hep takip ediyorum. Sonra biraz söyle bir iliskimiz oldu. Iliski nedir yan yana konusmak, bilmem ne yapmak falan gibi onu unutmuyorum. Sonra öbür asklar iste yasinla orantili gelismeler oldu elbette.

BIZ 12 MARTLARDA, 12 EYLÜLLERDE HESAP VERMIS BIR KUSAGIN ÇOCUKLARIYIZ: Evliligi düsünmedim aslinda. Söyle ama… Bizim hayatimiz maceralar hayatidir. Fakülte yillarinda baslayan tiyatro mücadelesi ve en iyiyi yapmak. Tiyatro da kurduk falan. Kalabalik aile. Iki abim birisi asker oldu. Birisi esnafti Bursa'da. Sonra Isviçre’ye gitti orada kaldi. Sonra hapishane yillarim oldu. Yillarca biz 12 Martlarda, 12 Eylüllerde hesap vermis bir kusagin çocuklariyiz. Sonra sinema girdi. Bir de sey var askin ya da birlikteligin ötesindedir evlilik, kurumsal bir seydir. Pek de merakli degildim ayri. Hep bir hedefin pesinde kostuk yani benim bir sürü arkadasim evlenmediler. Evlilik düsünecek halimiz yoktu. Kizlar, oglanlar da öyle…

SONRA SINEMA MACERASI BASLADI: Sonra sinema macerasi basladi. Yilmaz (Güney) agabeyin beni göreve çagirmasiyla bir çesit. Çok sevdim ve kaldim. Kadere dönüstü sinema. Seks furyasi baslamis, sarkici filmleri olusuyor falan zordu. Bir de bir dönem var ve toplumsal içerikli film diye adlandirmislardi o anlamda yani söyleyecek lafi olan filmlerin olmasi noktasinin macerasina girdik o kolay degildi. Hiçbir zaman burada han-hamam, söhret-möhret, en güzel kadin, en çok para, hiç aklima gelmedi ben otellerde gelip, gidip kaldim. Yalniz su kadar var bir tane As Otel vardi turneyle gelirdik. Biraz üç kurus elimize para geçince Londra Otel’e terfi ettim.  O arada bu isin sey yani bu mesleki ya da var olma yani. Bir film bir maceradir. O film çekilir, bu film, lezzet, o çevre, var olma savasi, bir tarafiyla da ihtiras degil de onun üzerine gitmek... Bizim hayat tarzimiz toplumsal gelismelerden Türkiye’nin toplumsal tarzin disinda olmadi. Biz öyle bir kusagiz. Öyle bir 68 kusagiyiz. 

BABAM 'GEL TOPRAKLARIN BASINA, SENI EVLENDIRELIM, TRAKTÖR ALAYIM' FALAN DEDI: Sonra hemen meslege atilmadim iste orada hariciyeci olacak diye gönderdiler okula, fakültede derslerim var. Derken tutukluluk geldi. Sonra afla çiktim. Kasabamda evime döndüm yine baska bir yerim yurdum yok. Babam 'Tamam istemiyoruz artik gel topraklarin basina, seni evlendirelim, traktör alayim' falan dedi. Bu arada cezaevinden çikmanin ikinci ayinda geldi haber sinemaya basladim. O bir macera. Ha simdi bu film, bunun tadi, bunun bilmem neyi derken bir de biraz yeni bir çevre taniyorsun o da yeni bir baslangiç gibi yeni insanlar var. Sinemadan çok, tiyatrodan çok tanidiklarim vardi Istanbul’da. Vay ben evleneyim de su kiz, bu kiz öyle bir seyim çok olmadi zaten. Ama bu sartlarin içinde bir tepkiydi bir süre sonra tabii aile meselesi iki abim çektiler gittiler. Kiz kardeslerim var. Iki kiz kardesim vardi. Çok ilginçtir ki ikisinin de esleri çok erken öldü. Çocuklar kaldi. Onlarla ben ilgilendim. Koca koca adam oldular. Genis aileyiz, 6 kardesiz biz. Sonra da 50’li yaslara geldik. Bundan sonra ne evlenmesi oldu. Bir kadere dönüstü bir çesit. Bundan sonra da bilmiyorum yani. Bazen espri yapiyorum. 'Yok ya bana niçin gelecek' diye. Belli ölçülerle gelecek, o eski ilk askin bulusmasi üzerine oturan bir evlilik olmayacak hiçbir zaman. Iyisi mi böyle gitsin.

YEGENIMI BEN BÜYÜTTÜM, BABALIK DUYGUSUNU ONUNLA YASADIM: Yegenimi ben büyüttüm annemle. Annesi öldü ögretmenimdi. Abimin esiydi. Çocugunu kucagina alamadan öldü. Kaldi çocuk ve ben onu büyüttüm simdi Isviçre’de yasiyor. Oglum yani. Onla yasadim ben babalik duygusunu. Bunu ancak bir romandaki gibi duygularimi açiklayarak, olaylarla, dogayla iliskili falan anlatabilirim yani...

ÇOCUK ESIRGEME YURDUNDAN ÇOCUK ALACAKTIM TEHLIKELI BULDUM: Böyle bir ara hatta sey bile düsündüm. Bir tane arkadasa söyleyeyim nikâh yapmamiz gerekmeyen bir çocuk yapalim. Bir baktim komik bulduk. Sonra çocuk esirgemeden bir çocuk alalim dedim. Tehlikeli buldum onu da tartistim. Bir süre sonra kaldi çocuklar. Simdi yegenlerimin çocuklari var. Bir tane okuttugum kiz yegenimin çocugu oldu. Sonra ben sevgiyi insan ve çocuk üzerine kurdum. Ben bütün çocuklara heyecanlanirim. Radikaliz biz ya. Insanlar dogarlar, büyürler, askere giderler, evlenirler, çocuk yaparlar, ölürler. Nokta bir hayati hiçbir zaman kendime güzergâh olarak düsünmedim. Her gün yeniden heyecan hayat. Daha görecegimiz, yasayacagimiz çok sey var.

BIRDENBIRE BIRISI GELIP BIR 'TOKAT VURUR' DUYARSIN NIKÂHA GITMIS DIYE. BILMIYORUM YANI HAYAT BU: Bizde çok vicik vicik iliski yoktur. Böyle vicik vicik öpmek, canim, gülüm falan… Feodal bir aile gelisimi içinde hele erkek çocugu falan onu hep anlatiyorum bir yerlerde. Mesela ben danslar manslar vardi ya moda halinde. Biraz kivirir gençler, bayiliyorum ama ben hala çiftetelli oynayan bir adamim. Anlatabildim mi? Bir gün uyuyorum, birden bir rüzgâr esti, alnimdan biri öptü. Alnima dokunma oldu ve ‘Yavrum’ dedi. Hiç açmadim, annemin sesi, 'Ya bu kadin beni çok seviyormus galiba' dedim. Annemle baska bir iliskiye basladim. Babam da meleklerin adamidir. Biraz yerli ve biraz Cumhuriyet kültürüne, Osmanli kültürüne organik bagi olan bir ailenin, çok eski yerlesim yerinde insani.  Birden 'Ya annem de bir kadin' dedim öbür tarafta ahkâm kesiyoruz ya kadin meselesi, kadin haklari, e annen ne? Sade evde kosturan, her seyin de kahramaniydi. Onunla daha yakindan ilgileniyorum. Bir gün bana 'Oglum baban bir gün bile giydigim yeni bir elbiseyi fark etmedi biliyor musun' dedi. Ah… Bu çok basit bir laf gibi görünüyor ama bir kadin istemis, yani 'Çok yakismis karicigim' demesini demek ki ya. Babamin her seyi var, mal, mülk hatta sey derdi 'Bir Fatma’ma doyamadim bir hösmerime doyamadim' derdi. Kendi annemde bir evliligin getirdigi her seyi doyurdugu anlamina gelmiyor imkânlar. Kaç evlilikler gördüm kendi ailemde dehset seyler. Bu evlilige karsi olmak anlaminda degil söylediklerim. Sen sordugun için kendimi anlatiyorum. Ben böyle oldum. Kim bilir belki hayat bu, bu yasta birdenbire birisi gelip bir 'Tokat vurur' duyarsin nikâha gitmis diye. Ne bilim ben, bilmiyorum yani hayat bu.

ÇAPSIZ BIR SIYASET YÖNETIMI GÖRÜYORUM: Kizmak degil de kirginligim, heyecanimi öldüren seyler oldu. Benim kusagimin içinde, ülkenin daha güzel günlere gitmesini talep eden bir ruh var. Muhalif saflarda olmusumdur her zaman, daha güzel günler için tabii. Muhalif derken, siyaset yapmak anlaminda söylemiyorum. Daha güzel dünya, daha özgür bir dünya, daha demokratik bir dünya, daha çocuklarin mutlu oldugu bir dünya, ülke. Bugünlerde beni çok yaralayan mesele sudur: Çapsiz bir siyaset yönetimi görüyorum ve 'Bizim ülke buna müstahak degildir' diyorum. Bu kadar kapali konusayim. Kapali degil de yani derinlige girip de çok bilmisizdir, biz her seyi söyleriz ama söylemeye gerek yok. Bir tek sey var. Benim Cumhuriyetim var. Kahramanlar kurdular, basta Mustafa Kemal ve arkadaslari. Kör topal Cumhuriyet'in kazanimlari var. Adalet, gelisme, daha güzel günlere gitmek gibi yeni bir kültürün bulustugu bir sürecimiz vardi. Kazanimlar yikiliyor ve Türkiye’de toplumsal bir çözülme var kültürel olarak ve insani iliskiler olarak. Bunu somut olarak görüyorum. Beni yaraliyor, yakiyor yani. Ülkemiz buna müstahak degildir. Bu dalga dalga insanimiza da yansidi, tasraya da gitmistir. Bunu ben yasarken hayatin içinde insan iliskilerinde görüyorum. Beni yakan bu.

SIMDI BENIM ÜLKEMDE KONSERLER YASAKLANABILIYOR: Simdi benim ülkemde konserler yasaklanabiliyor. Abuk sabuk gerekçelerle sarki söyletilmiyor falan. Gündeminde olmuyor yönetimlerin. Insanlar bile televizyonlarda bakiyorlar. Öyle degildi Türkiye. Bir uzun yolculugumuz vardi. Yine yakalanacaktir bu yurdumuzda, yani daha güzel günlere... Bunu, dar bir siyasetçi ve bir siyasi reaksiyon olarak söylemiyorum. Bir yurttas olarak söylüyorum: Eger yurtseverlik varsa, eger gelecegi beslemeyi, daha güzel günleri savunuyorsak talepkâr bir toplum olmaliyiz. Aglasan bir toplumuzdur biz. Aglasmak baskadir, talep etmek baskadir çünkü demokrasilerde. Talep eden bir toplumu olusturmanin, biriktirmenin kavgasina girmeliyiz. Her kesimdekiler, sanattan, kültürden, is dünyasindan, emekçilerden falan yeni bir dil bulmanin ve bunu hayata geçirmenin çabasina girmeliyiz diye düsünüyorum.

DEVLET BASKICILIGININ DEGISMESINI ISTERIM. ÖZGÜR BIR TOPLUMDAN YANAYIM BEN: Devlet baskiciliginin degismesini isterim. Özgür bir toplumdan yanayim ben. Insanlarin özgürce gelismeleri, insanlasmayi daha çok besler. Yasakçilik, siddet, baski ve zulüm insanin insanlasma macerasini keser. Yamyam iliskiler ortaya çikar. Edebi söylüyorum ama böyledir. Onun yaninda tartisacak bir sürü mesele var, egitimde, adalette, sanatta… Yani hayatin içinde çok sey var ama onlar uzmanlik alanlarinin konusmalari, her kesimin uzmanlari vardir. Onlarin özgürce yaratmalari olarak bakiyorum.

BEN SIYASETE GIRMEDIM. SIYASI AÇIDAN HIÇBIR SEYIN BASI DA OLMAK ISTEMEDIM: Ben siyasete girmedim. Siyasi açidan hiçbir seyin basi da olmak istemedim. Ben mesela Çagdas Sinema Oyunculari Dernegi (ÇASOD) baskani oldum. Bana ihale ettiler, sadece kurulus bildirisini yazdim. Yapmayin, ayrilmayin derken bana kaldi. Benim dedem ilk Meclis üyesi. Erzurum- Sivas’tan gelen rüzgârin... Adi Halil Ibrahim Aga’dir. Belediye baskanligi yapmistir kasabamizda. Neyse, benim hiç öyle merakim olmadi. Siyasete atilip, iste milletvekili olmak, ilçe baskani, il baskani, parti baskani falan hiçbir gün. Ihtiras baska bir seydir siyasette. Çünkü siyaset yanlis uygulaniyor Türkiye’de. Ama sunu söylemek istiyorum. Siyaset sadece partilerin konusmalari, nutuklari falan degildir. Siyaset toplumsal islerin çözülmesi üzerine, kurulmasi üzerine, yakalanmasi veya degistirilmesi üzerine bir yaklasim kültürüdür. Sanat da siyasettir. Roman da siyasettir. Siyaset olunca illa partililer, parti üyesi, parti baskani, parti bilmem nesi falan yapar diye bir sey yok. Sanat siyasal bir eylemdir. Askin da siyaseti vardir, dostluklarin da günlük hayatin da aile iliskilerinin de. Siyasete böyle bakariz biz. Bir de siyasal tavrimiz oldu elbette. Bunlarin gerçeklesmesi, biriktirilmesi, gelismesi için siyasi yöneticiler, kurumlar o yönden destek olduk, zaman zaman da oy verme olarak. Ben genel olarak Türkiye’nin gelecegini, bagimsiz ve demokratik bir Türkiye’nin özgür bir Türkiye’nin gelismesine katkida bulunmanin saflarinda bir siyasi bir tavir içerisinde oldum.

HAVAYA SOKTULAR PEKI DEDIM AMA KAZANAMADIK: Belediye baskani filan olma çabam olmadi. Film çekiyoruz rica ettiler. SHP’ye destek vermistim. Fikri Saglar Kültür Bakani olunca bana 'Hadi gel bakalim' dedi. Neyse Türk sinemasinin sorunlari, danismanlik. Gittim 4-5 yil danismanlik yaptim Kültür Bakanligi'nda sinema ile ilgili. O ayri bir macera, kitap gibi anlatirim. Film çekiyoruz. Bir otobüs geldi SHP Beyoglu Ilçe Örgütü, oturdular. Ben de 'Merhaba, hos geldiniz' dedim. Filmi sahilde çekiyoruz, hatta set durdu. Sonra 'Belediye Baskanligi adayligi teklif ediyoruz' denildi. 'Nereden çikti ya' dedim. Ben hiç düsünmedim bile. Ikna etmeye çalisiyorlar falan, güldüm. Sonra oradan bir arkadas, 'Bunu yapacaksin arkadas. Öyle kaçmak yok' dedi. Böyle havaya mi soktular, tahrik mi edildim. Telefon ettim Fikri Saglar’a 'Sen bilirsin' dedi. Bilge falan oradan 'Yap' dediler. Beyoglu olmasi var ya kültür merkezi, sanat merkezi, orada çok sey yapilir. Birden öyle ben de kabul ettim, geldim.  Bir baktim baska aday da varmis meger. 'Ya beni niye getirdiniz' dedim. Bana söylemisti üstü kapali Fikri (Saglar) Bey. Ama pisman degilim. Muhtesem, onurla anacagim bir süreç oldu. Kazanmistik da. Yani kucakladi baya beni o yöre. Sanatçilar, arkadaslarimiz. Kazandik gibi aslinda. Taksim’deki bizim Ahmet Sezer Alilerin Taksim Sanat Evi’nde iste kutlama gibi oturuldu, sanatçilar, arkadaslar dolu falan yorgunum da ben biraktim, birakirken de gece saat 02.00 falan miydi neydi. Kazanmistik gidiyorduk. Evim yok Londra Otel’deyim. Sabah bir haber, kaybetmisiz. Yani kazanmamisiz.

ELLERIMIZLE TEPSIYLE IKTIDARI BUNLARA VERDIK, BIR DAHA DA BIRAKMIYORLAR: Ama sunu söyleyeyim orada iste ta oralardan baslayan meseleler. Karsimizda herkes girdi. Gittim ben ÖDP’ye 'Arkadas ne yapiyorsunuz ya' dedim. Seçime aday koydular. CHP yeniden açilmisti. Deniz Baykal gelmisti basina. Onlar aday koydular Ertugrul Günay’i bak simdi… Zülfü de Büyüksehir Belediye Baskani adayi. Sonra baktim DSP'nin kurulusunda Bülent (Ecevit) Bey’e yardim ettim. Iznik’te telefonlar, sanatçilari toplayip konusturdum. Çünkü Arayis Dergisi’nde çok dogru yazilar var diye. Bu partili olmak degil. Biz simdi bugün de partili falan degiliz ama dogru söyleyene sempati duyariz. Bunlara bile sempatik baktim baslangiçta. 'Demokrasi, basin özgürlügü, insan haklari, Avrupa Birligi' dediler diye baktim. Sonuçta muhtesem bir hayat, daha detaylari var girmeyeyim de. Hesap su: Bak ellerimiz ile verdik kendilerine, kendilerine demokrat, solcu filan diyen arkadaslar. Ellerimizle tepsi ile iktidari bunlara verdik, bir daha da birakmiyorlar görüyorsun iste. Bir sürü projemiz vardi. Deniz Baykal beni sonra yine zorladi oralara girmeyeyim.

SIYASETE GIRSEYDIM BENI YA VURURLARDI RANTÇILAR YA ISTIFA EDERDIM YA DA KIRLENIRDIM IYI KI OLMAMIS: (Yeniden siyaset düsünür müsünüz sorusuna yanit) Hayir. Yani görev gelirse yaparsin ama bu yasta yok yok. Artik siyaseti gençler yapsinlar, gelissinler. Taptaze çocuklar. Bütün bu gördüklerimizden, yasadiklarimizdan sonra. Bunu baska yerde konusmadim: 'Iyi ki de olmamisim' dedim. 'Beni ya vururlardi rantçilar ya istifa ederdim ya da kirlenirdim' dedim. Iyi ki olmamis. Bunu söyledim. Çünkü tanik oldugum çok sey oldu sonra. Baska türlü bakiyoruz hayata. Bir kere su siyasetçiler, siyasete girenler her asamada yer kapmaktan vazgeçsinler. Kimileri delege olmak için, kimileri ilçe baskani olmak için, kimileri ilçe yönetim kurulu üyesi olmak için, kimileri il yöneticisi olmak için anladin mi? Il yönetiminde, belediye meclisinde, kimisi belediye baskani, sonunda da milletvekili olmak için bulusma yeri olmaktan çikarsinlar. Kitlelerin hayatlarini daha dogru, daha zengin, daha yasanir hale getirecek çaba, taleplerine karsi gelismenin bunun nutuk atmak olmuyor. Pazarda domates 50 lira olmus, salatalik 3 kurus olmus, vah vahla olacak is degil bu. Yeni bir dünyanin tadini yaratacak, taleplerini besleyecek çalismalar yapmak lazim. Ama bugün için Türkiye halkina bu kadar çok çeliskinin, çatismanin ve yanlisligin – agir laflar söylemek istemiyorum, çünkü sakin olmaya çalisiyorum. Hala, kavrayip da nerede benim hatam demiyorsa mübarek olsun ömrümüzü verdik, halk halk diye.

DIZILERIMIN HEP BIR NUMARADA KALMIS OLMASI YAKIN ÇEVREMDE BILE TATSIZLIK YARATTI: 10 sene sürekli kesintisiz dizi çekmem ve dizilerimin hep bir numarada kalmis olmasi yakin çevremde bile tatsizlik yaratti anladin mi? Türkiye basariyi çok sevmez. Arkani döndügünde her türlü gerekçeyle seni reddetmek ve bos ver demek kültürü çok geliskindir: Yanlis olan bir seydir bu. Ben hep sunun kavgasini yaptim. Iddia ile söylüyorum her zaman 'Basarilari asagi çekmeyiniz, basarilar büyütülsün, tarla büyüsün' dedim. Bugday atabilecegin, tohum atabilecegin yer çok iyi hazirlansin ki bitsin. Sana da yer çikar sende varsa bir sey. Ama her seyi asagi çekip, her filmi, her oyuncuyu, yönetmeni, aktörü veya kitap veya baska alanlarda bizim böyle bir basaridan rahatsiz olma aliskanligimiz vardir. Ben öyle yapmadim. Ben bugün bir sahne seyrediyorum bir filmde, bir oyuncuyu seyrediyorum 'Allah’im ne güzel oynamis aç su telefonu tanidigimsa ne güzel oynamissin' diyeyim diyorum. Geçen gün Sinan’in seyretmedigim bir filmini gördüm. O kadar begendim ki Sinan’i aradim, buldum, 'Çok güzel filmmis' dedim. Ben bütün bunlarin zenginlik oldugunu düsünüyorum. Sen de yapacaksan bu isi. Önce bir yer hazirla. Ekmek için önce tarlalar sürülür, hazirlanir. Gübreler kistan atilir karistirilir, sonra bugdaylar atilir, üstüne tirmik çekilir ve bugday tarlasi çikar. Ama sen hazirlanmamis bir tarlaya bugday atarsan fareler yer, kuslar yer birkaç tane biter. 

ISTEMIYORUM POLEMIKLERE GIRMEYI: Hiçbir kanalda kim var, kim yönetici hiçbirini bilmedim ben. Kim film çekecek, kim kanal yapacak? Ben bugüne kadar çok konusmadim. Ne siyasal tutumumla ilgili ne kendimle ilgili ne bana saldiran pislik laflarla ilgili hiç cevap vermedim simdiye kadar. Onun için dikkat ediyorum. Istemiyorum polemiklere girmeyi. Bu dönem kanallar var, diziler yapiyorlar. Seyretmiyorum. Yorgunum biraz, müzik dinliyorum. Bir de malum bazi kanallar var. Onlari da haberleri izlemek için açiyorum. Ülkede kirginligim var yurttas olarak. Bana is verilmiyor falan, öyle bir derdim yok benim. Hos pek de gelmedi o meshur televizyon kanallarindan. Bir de prensip olarak bu dönem yapmam. Biraz daha angaje olmayan kanallar hayata geçer, yeni bir kültüre otururlar, bana da bir pay düserse oynarim. 

FATMA GIRIK SIRTINI DÖNÜNCE SANA HIÇ BIÇAK ÇEKMEYECEK KADAR YIGIT BIR KADINDI: Su kadarken (eliyle gösteriyor) ben sinema seyrettim. Çünkü babamin makinistlik yaptigi, hala oglunun da gidip filmler getirdigi kerpiçten yapilmis bir sinema vardi. 5 yasinda, oralar tek eglence yeriydi. Bütün filmleri seyrettim. Ilk böyle Muhsin Ertugrul’un filmlerinden Suzan Yakarlardan, Nevin Ayparlardan, Cahide Sonkulardan oralardan baslayarak Belgin Doruklara gelen Muhterem Nura arkadan Türkan Soray, Fatma Girik. Büyük isimler. Öyle çok oyuncu falan olmak istemedim. Ama heyecanla andigim insanlar vardir. Sonra ben sinemaci oldum. Fatma Girik… Su kadardan basladi biliyorsun filmlerde, seyretmissin bakiyorsun falan. Fatma Belediye Baskani oldu sonra. Bir sanatçi olarak bizim dernegimizin bir üyesi oldugu Nur (Sürer) ile çok giderdik Fatma’ya. O dostlugun, açik kalpliligin ve dobraligin kadinidir, insanidir daha dogrusu. O keyif verir insana, sirtini dönünce sana hiç biçak çekmeyecek kadar yigit bir kadindi. O çok önemli. Bir de esprisi vardi. Hayati girgira aliyordu. Fedakârdi. Ölümü beni çok çok sarsti. 

ÇOK GÜZEL FILMLERLE IZ BIRAKTILAR DAHA ÖTESI VAR MI: Beni ilk defa çikaran o (Fatma Girik) oldu yurt disina. Belediye baskaniydi Hollanda’ya gidiyor. 'Illa sen de gel' diyor. 'Bir kültürel çalisma yapalim' dedi. Bizim disari çikisimiz yasakti. Sonra Turgut Özal’a haberler gönderildi sunlar bunlarla. Izin alarak çiktim. Ilk öyle ile basladik. Sonra Hollanda'ya, Almanya’ya gittik. Berlin’e falan. Mutlu oldu mu? Oldu. Çok güzel filmlerle iz biraktilar daha ötesi var mi? Böyle sakir, sakir bu ülkenin, bu topraklarin evlatlari var. Onlar kalacaklar. Nazimlar, Yasar Kemaller bunlarin hepsini tanidim. Onlarla yasamis olmanin mutlulugu var. Büyük oyuncular hepsi. Hep kurtulacak diye baktik çok direndi espriyi hiç birakmadi. Hala bak tikaniyorum, kaniyorum. Ona gelmemeliydi sira diye düsünüyorum ama hepimizin olacagi belli. Herhalde istasyonlarimiz daraldi, azaldi. Biliyorsun duraklarimiz çok azaldi yas olarak süreç olarak. Fatma (Girik) o benim askimdi.

YASADIGIM KIRGINLIKLARIM VAR, VASIYETIMDIR ÖLDÜGÜMDE TÖREN ISTEMIYORUM: (Röportaj öncesi öldügünüzde tören istemediginizi söylemistiniz): Evet istemiyorum. Ben çok yerli bakiyorum hayata. Iznik bir avuç. Aile mezarligim da orada. Orada gömülmek istiyorum. Çok tanik oluyorum orada. Biçimsel bir sey uygulaniyor ayni iste meclis önünde yapilir ya biçimsel seyler gibi. Ölülerin tabutlarinin arkasinda. Cani çeken, içi çeken gelir. Ben size bir sey söyleyeyim evimde 40 tane ciddi ödül var gelirsen görürsün. Yurt disindan, yurt içinden onlarca var. Ben bir gün bile bir tebrik telefonu almadim biliyor musunuz, arkadaslarimdan, çevremden. Ancak festivalde ödül aldigim yerden birileri varsa 'Tebrik ederiz demislerdir.' Çok tanik oldum. Cenazelere gidiyoruz, konusmalara bakiyorum. Cenaze namazi kilinir, götürürsün. Kadinlar gelmez. Baksana simdi gene fetva veriyor. 'Kadinlar gelmeyecektir cenazeye' diye. Bundan daha fahis ne olabilir hayatla ilgili. Böyle bazi birikmelerim var. Çünkü bazi yasadigim kirginliklar var. Kendi sahsi iliskilerimden, en yakin dostlar var. Hiç küsmek falan degil. Sadece artik hayati biraz daha kristalize ediyorum ve daha yük olmayan seylere yöneliyorum... Vaktimiz az kaldi. Yani komsulara, aileme telefonlar veriyorum. Çalisanlarima 'Öldügüm zaman haber verin gelsin yegenlerim alsinlar götürsünler cenazemi' diyorum. Zaten duyulur o anda öldügüm. Çok seven varsa otobüse atlar gelir.

Vasiyetim bu (tören) istemiyorum. Tabii çok samimi insan vardir, etkilenir. Ben de gittim bir sürü degerli arkadasimizin, agabeyimizin, saygi duydugum kisilerin cenazelerine. Ama genel bir kültürü söylüyorum. Yani vazife ifa etmek noktasinda bir sey oldugunu görüyorum. Kimse vazifeli degil benim ölmemden. Ne kadar kaldiksa sedamizla anilirsak aniliriz.

TÜRKIYE TOPLUMU KÜLTÜRÜNE, SANATINA ÇOK SAHIP ÇIKMALI: Sanatla ugrasan biri olarak hayatim boyunca tiyatro, sinema ya da buna benzer bir sürü meseleyle iç içe olarak yasadigim. Bir sürü arkadasim, bir sürü insan gibi bir toplumun ileriye siçramasinin temel yatagi sanat ve kültür dünyasidir ve çoluk-çocugumuzu, gençlerin egitim programi içerisindeki gelismelerde sanattan nasip almalarini saglayacak programlar ve uygulamalar yapsin aileler. Türkiye toplumu kültürüne, sanatina çok sahip çikmali onun üstüne oturur. Oradan yetissin gençler çünkü bak bunu hep söylüyorum. Dünyanin neresinde bizim yasadigimiz topraklardaki kadar medeniyetlerin yasadigi bir toprak var? Kaç uygarlik yasadi? Kaç kültür yasandi? Biz bütün bunlarin mirasçisiyiz burada. Burasi Anadolu topragi. Yani sonra da iste Selçuk’u ve Osmanlisi geldi bütün bu miraslarin sahibi biziz. O yüzden burasi dünyada gösterilebilecek kadar sey olmasi lazim, yaratici olmasi lazim diye düsünüyorum.

"SIZIN MACERANIZIN MALZEMESI DEGILIM' LAFINI SÖYLEYEN BIR HALKIN OLUSMASI LAZIM: Baska is yok mu yapilacak? Tabi o ayri. Bir de insan olarak kendi hayatlarini talep etmeli insanlar. 'Ben sana vergi veriyorum, ben bu topraklarda yasiyorum. Benim elimden çikan oyla siz oraya geliyorsunuz benim hayatimi dogru dürüst düzenleyeceksiniz. 'Sizin maceranizin malzemesi degilim' lafini söyleyen bir halkin olusmasi lazim. Gençler de bu noktada hassas olsunlar.