AY: Son yillarda liyakat ve ehliyetsiz atamalar/görevlendirmeler nedeniyle kurumlarin itibar kaybettigi biliniyor. “Idealist insanlar” yerini bol kazanmak isteyenlerle yer degistirdi. Siz, “Idealizm kötü bir sey!” diyorsunuz…Neden?
YAZICIOGLU:
AY: Akademide çok tartisilan “tezlerle ilgili” bir tweet’iniz var: “Bazi doktora tezlerinin sonuç kisminda tezde yer almayan referanslara ve fikirlere ugrandigini görüyorum. Oysa sonuçta tezin ispat edilip edilemedigi ve adi üstünde sonuç yazilir.”
YAZICIOGLU:
Dogru takip etmissiniz, tesekkür ederim. Ben her bir yazim için oldukça fazla arastirma yapiyorum, kitap, makale ve tez okuyorum. Üniversite sayisinin artisiyla ülkemizde çok fazla doktora ve yüksek lisans tezi yapilmaya da baslandi. Onlar da karsima çikiyor ve onlara da göz atiyorum. Bu alandaki sorunlari yine Birikim dergisindeki “Üniversitenin Piyasa ve Fabrikalari” yazimda detaylariyla incelemistim. Akademinin belirli kurallari vardir, sayi arttikça, her kitlesel üretimde oldugu gibi bu kurallari unutanlar ortaya çikmaya baslar. Doktora en önemli akademik adimdir. Bu sayede bilimsel arastirmanin ve katkinin ne kadar ciddi bir is oldugu anlasilir. Doktora yapmis birinin bilimsel “yetkinligi” artik kabul edilmistir. Tez yazimi doktoranin son asamasidir. Literatür arastirilmis, hipotezler toplanmis ve degerlendirilmistir. O son asamaya yeni bir literatür giremez, girmemelidir. Sadece tez süresince ziyaret edilen literatürün isiginda varilan sonuç tartisilir ve okurlara tezin açiklikla ortaya konup konmadigi gösterilir. Hocalarimdan ögrendigim ve sonra da ögretmeye çalistigim yöntem bu olmustur.
AY: “Tez bitmis, sonucunu okuyorum, tüm tez boyunca söz edilmeyen bir kaynak üzerinden tartisma baslatiyor” demissiniz. Örnek verebilir misiniz?
YAZICIOGLU:
Münferit örneklerin ötesinde, önemli olan temel ilkelerin dogrulugu konusunda savasma azmimizi, daha önce de konustugumuz idealizmimizi terk etmemek. Dogruyu savunmak. Yapabildigimiz kadariyla da bir seyler ögretmek.
AY: “Birakin tibbî bir metni düzyazinin bile anlasilmasi için bir ton dil dökmek gerekiyor,” diyorsunuz. Bunun sebebi, iyi bir egitim alamamak mi? Çok kitap okumamak mi? Ezberci egitim dayatmasi mi?
YAZICIOGLU:
Yasamim boyunca dört dili ögrenmeye çalistim. Ana dilimiz dahil her dili en fazla okuyarak ilerletebiliriz. Izlediklerimiz, konustuklarimiz, tabii ki dil algimiza katkida bulunurlar, ancak sadece yeni kelime ve kavramlarla, bunlarin anlamlari üzerine düsünmekle anlama yetenegi kazaniriz. Kitap okumak, sayfalarla aramizda bir dünya kurulmasidir. O satirlarla diyalog içerisindeyizdir. Televizyonda dizi izlemek gibi bir metnin tahakkümünde olan bir monologda degil. Bunun için yazdigimiz, söyledigimiz siradan bir cümlenin bile bazen anlasilamamasi bana çok üzücü geliyor. Kitap okumanin yerini tutabilecek herhangi bir araç yoktur. Okudukça dil hakimiyetimiz artar. Bir süre sonra da imalari anlamaya baslariz. Ironisiyle, mizahiyla; esprileriyle bir dili anlayabilmek son asama olsa gerek. Bunun için ihtiyaç duydugumuz entelektüel birikim yine ancak kitap okuyarak elde edilir. Kitap okurken kendimizleyiz, kendimizizdir. Böyle anlari yakalayabilmek, edinilebilecek en önemli özgürlüklerden biri olsa gerek.
AY: Bazi alanlarda –ki müzik ve güzel sanatlarda çok dertliyiz– terminolojide birlesilemiyor. Siz; “Humanities’i ‘Beseri Bilimler’ olarak çevirmislerdi, ben de buna itiraz edip ‘Insan Bilimleri’ demistim kendiminkine,” demissiniz. Bir de ‘Sosyal Bilimler’ deniyor. 2022 yilindayiz, 207 üniversitemiz var, hangisi dogru?
YAZICIOGLU:
Elbette hiç kimse tek basina karar verici merci olmasa da, vaktiyle gündelik hayatta kullanmadigim su “beser” kelimesine itiraz etmistim ve o gün görmüstüm ki, “Insan Bilimleri ya da Insan ve Toplum Bilimleri de” kullanilmaya baslanmis. Ben kendi adima bu tanimlari dogru buluyorum. Cumhuriyet tarihinde dil üzerinden yapilan tartismalarin haddi hesabi yok; yeni dil, eski dil, ana dil, güncel ya da gündelik dil vs. Beser artik kullanilan bir kelime degil, sastigina dair bir özdeyisimiz var, o baska! Bugün beser kelimesi cümle içinde kullanildiginda da sadece “ideolojik bir anlami kastediliyor” demektir: Eskiye nazire. Nazirelerle gidebilecegimiz tek yol geçmistir. O da adi üstünde geçmistir.
AY: “Üniversite yoktur hoca vardir, hoca yoktur ögrenci vardir.” Sizin de kullandiginiz bu sözü yorumlar misiniz?
YAZICIOGLU:
Bildiginiz gibi akademik yasam oldukça uzun süren bir egitim demek ve bu süre içerisinde çok çesitli sistemlerle, hocalarla ve ögrencilerle karsilasirsiniz. Mühendislikten sosyal bilimlere birçok alanda, dünyanin en iyi üniversitelerinden birinde doktoraya baslayip bitiremeyenleri, bitirip saygin bir bilimsel katki saglayamayanlari, tam tersi kimsenin adini sanini duymadigi okullarda doktora yapip alanindaki en önemli isimlerden biri olanlari, özetle kisinin merak, azim ve iradesinin diger tüm etkenlerden daha önemli oldugunu gördüm. Tez asamasinda hele her zaman hocanin bilgisi ve rehberligi çok önemlidir, bulundugu üniversiteden ziyade. Kliselere kapilmadan açacagimiz yol ancak kendimizinki olabilir.
AY: Sosyal medyada görünme, takip edilme sayisinin çoklugu kisiler için bir ölçü olabilir mi? Mesela Twitter’da hep ayni kisilerin paylasim yaptigi görülüyor. Bir üniversite rektörü paylasim yapiyor. 5000 akademisyeni var, begenen 200 kisi. Yorumunuzu alabilir miyiz!
YAZICIOGLU:
Sosyal medyanin yarattigi kakafoni konusunda artik bir süphe yok. Peki, oradaki bu kaos, bu uyumsuzluk onu yadsiyacagimiz anlamina mi geliyor? Onu hepten seytani mi kiliyor? Her toplumsal olgunun bir diyalektigi de mevcuttur. Daha dogrusu sosyal medya diger her sey gibi diyalektige tabidir. Düsünceler ve degerler ortaya çikar, sonra bunlarin karsitlari... Sosyal medyada yanlis bilgiler verildiginde bunun savasi yine orada oluyor. Konuya dönecek olursak, daha önceleri gizli kalan her yüz, her tepki, cehalet ve bilgelik artik sosyal medyada herkesin gözü önünde. Oradan ülkemize de dünyaya da bakabiliriz. Sordugunuz örnekte de paylasimin içerigidir onu begenilir kilan. Bir rektörün eger üniversiteyi temsilen bir hesabi varsa, ne begenilmesine de sahsi bir düsünce iletmek için paylasim yapmali düsüncesindeyim. Bu açidan haber niteligi tasiyan bir paylasim begeni almayabilir ama bu bir kistas degildir. Önemli olan o haberin kaç kisi tarafindan okundugu, mesajin kaç kisiye ulastigidir. Bu bilgi, örnegin Twitter’da paylasiliyorsa az bir begeni almis olsa da mesaji ulastirmak amaçsa, o paylasim görevini yerine getirmistir. Duygusal bir kültürüz, begenilmek hosumuza gidiyor ama sosyal medyadaki “begeni”lere biraz daha akilci bakmaliyiz. Mütekabiliyetin, iktidar iliskilerinin at kosturdugu ve bunun bir cam kadar saydam oldugu bir yer orasi.
AY: Toplumun çok yozlastigi ve birbirine karsi tahammülsüzlüklerin arttigi, tanimlanamayan Z kusaginin ülke için bir amaçlari olmadigi v.b. söyleniyor. Ne dersiniz?
YAZICIOGLU:
Amerika’daki pazar arastirmasi sirketleri tarafindan önümüze sürülen su Z kusagi taniminin çeliskili bir ifade ve eksik bir kavram oldugunu düsünüyorum. Bunu da uzun bir yaziyla açiklamistim. Nesil isimleri, diger her tür demografik genelleme gibi bizleri yaniltabilir. Z’den sonra hangi harfi önümüze sürecekler sizce?Su bir gerçek, insan-makine iliskisi tarihte hiç olmadigi kadar fazla artik. Telefonlar üçüncü elimiz misali bedenlerimizin bir uzvu gibiler. Yasama bu sekilde baslayanlar, haliyle farkli bir dikkat esigiyle gelisiyorlar. Stimülasyonun çok oldugu ortamlarda konsantrasyon herkes için zordur. Harfli nesil ismi belirtmeksizin herkeste dikkat sorununun, ondan beslenen tahammülsüzlügün arttigi kanisindayim. Kapitalist düzenin ayyuka çiktigi ve yozlasmanin hizlandigi bir devirdeyiz. Ekranlarda izlenecek, olmadi dinlenecek bir sey mutlaka var. Asirilar, çoklar ve gündemi yakalayabilmek için insan çok sey takip etmek zorunda. Oysa insanlarin kendi baslarina kalabilecek zamana da ihtiyaçlari vardir. Bunun için telefondan ya da herhangi bir ekrandan ayrilamayacagini bildigim herkese bari kitap okurken birakin, diyorum.
AY: Paylasmak istediginiz baska bir konu var mi?
YAZICIOGLU:
Bir önceki sorunuza ek olarak belki sunlari da söyleyebilirim: Günümüzün iletisim ve haber alma araci olan sosyal medyayi seytanlastirmaktan ziyade, bilakis onun yasamlarimizin bir parçasi olusunu kabullenmeli ve bilgili, donanimli kisiler tarafindan kullanimini desteklemeli, o hep savasilan kötülügün oraya sahip olmasini engellemeyiz. Hayalperestlik derseniz kabul ederim ama bu hayalleri kurmaya yine devam ederim. Idealim olan adil düzen için çalisirim. Son söz olarak, insan ruhunu, dogasini, dünyayi anlayabilmek, hayaller kurabilmek için edebiyatin rolünün ne kadar elzem oldugu tekrarlamak isterim. K24’te yayimlanan bir yazimda da anlattigim gibi, ben 19. yy Fransa’sini tarihçilerden degil, Èmile Zola’dan ögrendim, keza Istanbul’unu da Hüseyin Rahmi’den ve çagdasi diger birçok degerli yazarimizdan.
AY: Ilginize çok tesekkür ederiz….
YAZICIOGLU: Esas ben bu ilginç sorulari hazirladiginiz ve bana bu konulardaki fikirlerimi açiklama firsati verdiginiz için tesekkür ederim.