Uluslararası Üniversiteler Konseyi Kurucu (IUC) Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Hikmet Azizoğlu, 'Bireyin fizyolojisi, biyolojisi insan olduğunu tanımlayabilir ama eğer kişilik olarak vicdan, merhamet, iman, ahlak, sevgi, sadakat gibi vasıflara sahip değilse biz onu ne tür bir insan olarak algılayabiliriz?' dedi.
Türkmeneli televizyonunda yayınlanan ?Coğrafyamıza Akademik Bakış? programına bu hafta siyasetci, akademisyen, yazar ve 22., 23., 24. Dönem Kütahya Milletvekilli Dr. Soner Aksoy?u ağırlayan Azizoğlu, insanların hızlı kültürel, dinsel, aile veya diğer tüm kültürel değer ve kavramlarında içinde bulunduğu insani ve beşeri değer kavram kültürlerinden farklı bir yapıya büründüğü yakın zaman dilimini analiz ederek görüşlerini paylaştı.
Programda, özellikle son yüzyılda İslam coğrafyası başta olmak üzere insanoğlunda hızlı bir değişim ve dönüşüm yaşandığını belirten Azizoğlu, 'İnsan denilen varlığı analiz ettiğimizde fiziki ve biyolojik yapısının yanında kişilik unsurları da çok önemli bir etkendir. İnsanoğlunun fizyolojisiyle, biyolojisinin yanında davranış kalıplarıyla da insan olup olmadığını analiz etmemiz de çok önemli bir gösterge olması gerekir. Maalesef son yıllarda baktığımızda bireylerin inanç, değer, kavram, merhamet, vicdan, iman gibi unsurlardan hızla uzaklaştığı günümüzde bazen düşünüyoruz acaba farklı bir canlıyla mı karşı karşıya kaldık. Bu farklı bir yapı mı? diyoruz insanoğluna. Çünkü insani bütün değerlerini ve hissiyatını kaybeden bir varlıkla karşı karşıya kalmamız bizi şaşırtıyor. Maalesef de bu süreci bizim neslimiz, bizim dönemimiz yaşıyor. Neden bu değişim ve dönüşümü son yüzyılda özellikle yaşıyoruz. Neden bireylerimizin sanki gizli bir güç odağı beynine, ruhuna hükmederek onları farkında olmadan uzaktan kumanda ile kontrol edilen bir mekanizma haline getirdi. Kendi özünden uzaklaşmış, temel yapılarının içinde inançları, aile kavramları, ahlaki değerleri, toplumsal yaşamı, milli değerleri katarak, genişleterek analiz edebiliriz. Böyle bir yapıda karşımızda duran bireyin ne olduğunu düşünmek durumunda kalıyoruz' dedi.
Bir tarafıyla batı toplumlarının partneri, ortağı NATO, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği gibi unsurlarla bir batı ülkesi olan Türkiye?nin diğer taraftan İslam coğrafyasının tarihsel misyonu, vizyonu, umudu olan Türkiye?nin bu iki yönünün, batı ve doğu değerleri arasında köprü vazifesi gördüğünü kaydeden Azizoğlu, şunları söyledi:
'Türkiye?nin yaşadığı bu değişim ve dönüşüm medeniyetler ittifakında pozitif mi, negatif mi bir etki sağlıyor düşüncesindeyiz. Çünkü bizler örnek alınan bir toplum ve ülkeyiz. Örnek alınan bu toplum ve ülkede bu değişim ve dönüşüm bazen negatifte örnek teşkil ediyor. Toplumlar bize göre kendilerini dizayn ediyorlar. Pozitif olanla da negatif olanla da. Yaşadığımız hızlı değişim ve dönüşümle giyimimiz, kuşamımız batı toplumlarının birer kopyası haline geldi. Sosyal yaşantımızla bizler sanki batı toplumlarının kötü bir örneği olduk. Son 15 yıldaki hükümetin, devletin, milletin kendi özüne dönüşü, birlikte hareket edişi, yaşamsal her alanda milli manevi değerlerin başta sorunlardan birisi olduğunu algılayarak bu asimilasyonun önüne set çekildi. Asimilasyonundan çok batı toplumlarıyla kültürel anlamlarda, ekonomik anlamlarda, diplomatik veya politik anlamlarda entegrasyonlar sağlayarak yeni bir vizyon, yeni bir misyon toplumun önüne koymasıyla bu değişim ve dönüşüm Türkiye?deki toplumda olduğu kadar İslam dünyasında da pozitif bir değişim ve dönüşüme neden oldu. Yani insanlar artık kendi dinleriyle, kültürleriyle, değerleriyle, kavramlarıyla batılı olmayı kabul ediyorlar. Batı değerleri, kültürleri, kavramlarıyla değil. Öncelikle bu değişimler de fizyolojik ve biyolojik insan tanımlamasının yanında kişilik tanımlamasının da gerektiğine inanan bir entelektüelim. Yani bireyin fizyolojisi, biyolojisi insan olduğunu tanımlayabilir ama eğer kişilik olarak vicdan, merhamet, iman, ahlak, sevgi, sadakat gibi vasıflara sahip değilse biz onu ne tür bir insan olarak algılayabiliriz?'