İddianameden: 'Terör örgütü üyeliği ve yöneticiliği ile ilişkilendirilerek haklarında telefon dinleme, teknik fiziki takip kararları alınan şüphelilerden bir kısmının kamuoyunda da tanınan siyaset adamı, gazeteci, yazar, akademisyen
İSTANBUL (AA) - Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması'nın (FETÖ/PDY) 'Selam Tevhid' soruşturmasında kumpas yaptığına ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında, o dönemde görev yapan 54 hakim ve savcı hakkında hazırlanan iddianamede,'Terör örgütü üyeliği ve yöneticiliği ile ilişkilendirilerek haklarında telefon dinleme, teknik fiziki takip kararları alınan şüphelilerden bir kısmının kamuoyunda da tanınan siyaset adamı, gazeteci, yazar, akademisyen, iş adamı, devlet yönetiminde görevli üst düzey bürokrat, bir kısmının da dernek-vakıflar gibi sivil toplum kuruluşları olduğu, terörle ilişkilendirilebilecek herhangi bir faaliyetleri olmadığı için takipsizlik kararı verildiği, bu şahısların şüpheliler tarafından bilinçli olarak iletişime müdahale edilmek suretiyle gerçeğe aykırı olarak kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınmasının sağlandığı kanaatine varılmıştır.' denildi.
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcıvekili Ömer Faruk Aydıner tarafından tamamlanarak gönderildiği Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilen iddianamede, İstanbul Emniyet Müdürlüğü eski Terörle Mücadele Şube Müdürü Ömer Köse'nin kolluk tarafından şüpheli sıfatıyla alınan 25 Temmuz 2014 tarihli 135 sayfalık ifadesinin özetine yer verildi.
Köse'nin ifadesinde, cumhuriyet savcısının talimatıyla hakkında soruşturma yapılan şüphelilerin, bulunduğu sosyal pozisyonlara bakılmadığını, sorulan soruların muhatabının bu soruşturmayı yürüten TEM Müdürü ve görevlileri olmadığını, soruşturmanın sahibinin yasada da açıkça ifade edildiği gibi ilgili cumhuriyet başsavcısı olduğunu söylediği belirtilen iddianamede, iletişimin tespiti ve kayda alınması ile ilgili işlemleri TİB'in yerine getirdiğini, iletişimin dinlenmesi ile ilgili işlemleri savcının talimat verdiği kolluk kuvvetinin yerine getirdiğini, polisin kayda alma gibi bir görevi de olmadığını, kendisine yöneltilen soruda isimleri geçen devlet görevlilerinin görüşmelerinin bu şekilde kayıt altına alınmış olduğunu söylediği aktarıldı.
İddianamede, Köse'nin ifadesinde, kuvvetli suç şüphesi ile değişik zamanlarda farklı mahkeme ve hakimler tarafından verilen iletişim takip kararlarında, gerek şüphelilerin kendi aralarında yaptıkları görüşmelerin, gerekse de şüphelilerin devlet görevlileriyle yaptıkları görüşmelerin çözümünün yapılıp ilgili Cumhuriyet savcısına gönderildiğini anlattığı belirtildi.
Yakup Köse'nin, 25 Temmuz 2014 tarihinde verdiği 107 sayfalık ifadesinde ise, 'Selam' dosyasıyla ilgili dosyada yetkili savcı ne talimat verdiyse onun uygulandığını, mahkeme kararı ve savcılık talimatı alınmadan hareket edilmediğini söylediği kaydedilen iddianamede, soruşturma başladığı günden itibaren, 2-3 savcı ve 20'ye yakın farklı mahkemelerde görev yapan hakim tarafından verilen kararlar doğrultusunda yürütüldüğünü, şube müdürlüğünce elde edilen bilgiler soruşturma savcısıyla paylaşılarak alınan talimatlarla soruşturmanın yürütüldüğünü, bu soruların muhatabının ilgili hakim ve savcılar olduğunu, kendilerinin onların emirlerini yerine getiren kolluk görevlileri olduklarını, işin sahibinin kendileri değil, cumhuriyet savcıları olduğunu ifade ettiği aktarıldı.
İddianamede, soruşturma sırasındaki şüpheli olan kolluk görevlileri hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan tutuklamaya yönelik istemler ve verilen kararlara da yer verilen iddianamede, bu şüphelilerin 'hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek', 'özel hayatın gizliliğini ihlal etmek', 'resmi belgede sahtecilik', 'suç uydurma', 'devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etmek' suçlarından tutuklanmaları talebiyle İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliğine sevkedildiği anımsatıldı.
- Çok sayıda gazeteci, akademisyen, devlet kurumlarındaki görevliler dinlenmiş
İddianamede, 'Selam Tevhid' soruşturmasında çok sayıda gazeteci, akademisyen, yazar, iş adamları, devlet kurumlarındaki görevliler, vakıf, dernek gibi kuruluşların başkan ve üyelerinin soruşturmaya dahil edildiği, belirtilerek, 'Kamile Yazıcıoğlu isimli şahsın 4 Mart 2011 tarihinde vermiş olduğu ifadesi sonrasında, AKABE Grubu adı altında soruşturma başlatıldığı ve bu kapsamda sorgu zaptında isimleri yazılı birçok gazeteci, akademisyen, yazarın özgeçmiş bilgileri kaydedilerek soruşturmaya dahil edildiği, Hüseyin Avni Yazıcıoğlu ile irtibatlı şahıslar hakkında teknik takip kararı alındığı, irtibatlı görünen şahısların yaptıkları görüşmeler neticesinde bu şahısların soruşturmaya dahil edildiği ve soruşturma kapsamında 238 kişi hakkında iletişimin tespiti kararı alındığı' ifadelerine yer verildi.
Yine soruşturma kapsamında, bazı şüpheliler hakkında teknik araçla izleme kararı alındığı kaydedilen iddianamede, 13 adet vakıf, dernek, kültür merkezi, sosyal tesisler, cami, TV kanalı olmak üzere çeşitli yerlere de teknik araçla izleme kararı alındığı, kurum telefonları içerisinde Başbakanlık İdari ve Mali İşler Daire Başkanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı Özel Kalem Müdürlüğü, TRT Genel Müdürlüğü, Anadolu Ajansı Genel Müdürlüğü, İran İslam Cumhuriyeti Büyükelçiliği, İstanbul Üniversitesi, ODTÜ, Muş Alparslan Üniversitesi, Kağıthane Belediyesi Başkanlığına ait telefonların hedef şahıs üzerinden iletişiminin tespitinin yapıldığı vurgulandı.
İddianamede, bunlara ilişkin çok sayıda tape ve çözüm tutanaklarının dosyada mevcut olduğu belirtilerek, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Başmüşaviri olarak görev yapan Sefer Turan'ın konumu itibariyle çok sayıda yabancı görevliyle yaptığı görüşmelerin dinlendiği, Turan'ın konumu itibariyle yaptığı görüşmelerden dolayı soruşturmaya dahil edilerek Kudüs Ordusu Örgütü ile irtibatlı olup olmadığının tespiti ve bağlantılarının ortaya konulabilmesi, örgüt içerisindeki hiyerarşik yapının deşifre edilebilmesi amacıyla şahıs tarafından kullanılan telefonların iletişim takibinin yapıldığı aktarıldı.
AK Parti eski Milletvekili iş adamı Faruk Koca'nın Kudüs Ordusu Terör Örgütü ile irtibatlı olup olmadığının tespiti ve bağlantılarının ortaya çıkarılması için kullandığı telefonların dinlendiği kaydedilen iddianamede, bu bağlamda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve özel kalemi Edip Ali Yavuz ile olan birtakım iletişimlerinin tespit edilip kayıt altına alındığı, bunlardan bir kısmının da tape dökümleri yapılmak suretiyle yazılı hale getirildiği, söz konusu iletişimlerin bir kısmının içeriklerinin devlet güvenliği açısından önem arz ettiği ve gizli kalması gerektiği düşünülen görüşmeler olduğu, bu kapsamda çok sayıda tapelerin mevcut olduğu bildirildi.
- 'Hakan Fidan terör örgütü üyesi gibi gösterilmek istendi'
İddianamede, yapılan tape dökümlerinde, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın terör örgütü üyesi gibi gösterilerek 'Emin' kod adı verildiği, yine AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un danışmanı Furkan Torlak'ın bulunduğu konum itibariyle yaptığı bu görüşmelerden ötürü soruşturmaya dahil edilerek Kudüs Ordusu Terör Örgütü ile irtibatlı olup olmadığının tespiti ve bağlantılarının ortaya konulabilmesi, örgüt içerisindeki hiyerarşik yapının deşifre edilebilmesi amacıyla telefonu ve e-posta adresinin 19 Şubat 2012 tarihinden itibaren teknik takibe alındığı anlatıldı.
Yine Furkan Torlak hakkında 'silahlı terör örgütü kurmak, yönetmek ve terör örgütüne üye olmak' suçundan kamuya açık yerler ile kullandıkları iş yerlerindeki faaliyet ve hareketlerinin izlenmesi amacıyla teknik araçlarla izleme kararı alındığına işaret edilen iddianamede, Torlak'ın, görevi dolayısıyla yaptığı devlet politikası açısından önem arz ettiği düşünülen görüşmelerinin varolduğu kaydedildi.
İddianamede, soruşturma kapsamında HAS Parti Genel İdare Kurulu Üyesi Erol Dilaver'in, eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in danışmanı Adnan Boynukara'nın dinlendiği belirtilerek, bu kapsamda Boynukara ile HDP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan arasında çok sayıda telefon görüşmelerinin tespit edilip kayıt altına alındığı aktarıldı.
İddianamede, şunlar kaydedildi:
'Terör örgütü üyeliği ve yöneticiliği ile ilişkilendirilerek haklarında telefon dinleme, teknik fiziki takip kararları alınan şüphelilerden bir kısmının kamuoyunda da tanınan siyaset adamı, gazeteci, yazar, akademisyen, iş adamı, devlet yönetiminde görevli üst düzey bürokrat, bir kısmının da dernek-vakıflar gibi sivil toplum kuruluşları olduğu, terör ile ilişkilendirilebilecek herhangi bir faaliyetleri olmadığı için takipsizlik kararı verildiği, bu şahısların şüpheliler tarafından bilinçli olarak iletişime müdahale edilmek suretiyle gerçeğe aykırı olarak kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınmasının sağlandığı, ayrıca bu konuda gerçeğe aykırı belge düzenledikleri, bu belgelerin resmi belge niteliğinde olduğu, bu dinlemelerin kod adı verilmek suretiyle yapıldığı, bu dinlemeler sonucu elde edilen verilerin içeriklerinin devlet güvenliği açısından önem arz ettiği ve gizli kalması gereken bilgiler olduğu, bu haliyle bu bilgilerin temini ile siyasal ve askeri casusluk suçunun oluşacağı, zira ülke başbakanının diğer ülke cumhurbaşkanları ve başbakanları ile onlarca dakika görüşmelerinin dinlenmesinin ve kayıt altına alınmasının tesadüf olamayacağı, bu dinlemelerin gerçek kişilerin kimliklerinin mahkemelerden saklanarak yargıyı yanılttıkları, eksik ve yanlış bilgi verilmek suretiyle yapılan dinlemeleri amaç dışı kullandıkları, bizzat dinlemeyi yapan kişilerin dinlemelerinin içeriği ve hangi amaç için kullanılacağı konusunda bilgilerinin olamayabileceği, ancak sorumluluk noktasında rütbeli görevlilerin ham dinlemelerin hangi kısmının çıkarılıp hangi kısmının çıkarılamayacağına karar verdikleri, bu noktada içeriklerine vakıf olduklarının anlaşıldığı kanaatine varılmıştır.'
Üzerlerine atılı devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etme ve resmi belgede sahtecilik suçları yönünden şüphelilerin emniyette rütbeli oldukları belirtilen iddianamede, şüphelilerin çok sayıda dinleme ve takip kararının altında imzalarının bulunduğu, böylece suçu işledikleri yönünde kuvvetli suç şüphesinin var olduğu kanaatine varıldığı gerekçesiyle tutuklanmalarına karar verildiği kaydedildi.
(Sürecek)