Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü Kalın: 'Esed rejimi Suriye?de iktidarda kaldıkça ve destekçileri Suriye?yi kendi menfaatleri için mahvettikçe, DAEŞ ve benzer gruplar şiddet içeren radikal ideolojilerini yaymak i?
İSTANBUL (AA) - Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, 'Esed rejimi Suriye?de iktidarda kaldıkça ve destekçileri Suriye?yi kendi menfaatleri için mahvettikçe, DAEŞ ve benzer gruplar şiddet içeren radikal ideolojilerini yaymak için kaos ve yıkımı uygun araçlar olarak görecektir.' dedi.
İbrahim Kalın, El-Şark Forumu ve Afrika-Ortadoğu Merkezi'nin Beşiktaş'taki Conrad Otel'de düzenlenen 'Ortadoğu'da Radikalizmi Yeniden Düşünmek' başlıklı konferansta yaptığı konuşmada, aşırıcılığın ortaya çıkmasının birçok nedeni olduğunu belirtti.
DAEŞ, PKK, ETA veya Myanmar'daki Budist grupların terör saldırılarına dikkati çeken Kalın, radikalizmi yalnızca tek bir din ile bağdaştırmanın yanlış olduğunu söyledi.
Fikirlerin yaygınlık kazanması neticesinde radikalizmin gittikçe büyüyerek bölgede geliştiğini aktaran Kalın, 'Bunlar İslamiyet'le terör arasında bir bağ kurmaya da uğraşmaktadır. Bu, tamamen yanlıştır. İslamiyet ile terör arasında bağ kurmak imkansızdır. İslamiyet bunu şiddetle reddetmektedir. İslam alimlerinin sözlerine bakacak olursak, bu konuda defalarca görüşlerini açıklamışlardır gerek İslam dünyasında olsun gerekse İslam dünyası dışında olsun. Çünkü İslamiyet, terörü şiddetle reddetmektedir. Bu bir gerçektir. Batılıların da bunu anlaması gerekiyor.' diye konuştu.
DAEŞ?in metodolojik esasını tek başına reddetmenin yeterli olmadığını, örgütün İslam?ın temel mesajını nasıl gasbettiğini ve bozduğunu göstermenin gerekli olduğunu aktaran Kalın, 'Aslında DAEŞ?in ideolojisi ve uygulaması, dünya üzerinde yaşayan 1,7 milyar Müslümanın inançlarına ve yaşam şekillerine taban tabana zıt.' ifadelerini kullandı.
İslami entelektüel ve hukuki geleneğin içerisinde, şiddet içeren aşırılığı önleyebilecek kaynaklar bulunduğunu vurgulayan Kalın, 'İslami sosyal ve kültürel tarih, Bağdat, Semerkant ve İsfahan?dan İstanbul, Saraybosna ve Cordoba?ya kadar bir barış ve hoşgörü kültürünün nasıl oluşturulup sürdürüleceğinin örnekleriyle dolu... Bugün Müslüman alimler ve dini liderler, gençlerin gerek Avrupa başkentlerinde gerekse İslam ülkelerindeki şiddete yönelen radikal grupların eline düşmesini engellemenin yolunu bulmak zorundalar. Sorun, bu mesajın günümüz dünya düzeninin aşırılıklarında kaybolmasıdır.' dedi.
Yakın tarihte iki dünya savaşı olduğuna, ardından Bosna Hersek'te, Afrika'da ve dünyanın muhtelif yerlerinde toplu öldürme olaylarının vuku bulduğuna dikkati çeken Kalın, bu olayların olumsuz bir etki bıraktığını ve ülkelerde istikrarsızlığa neden olduğunu, istikrarsız ve güvensizlik ortamlarının terörün kaynağını oluşturduğunu söyledi.
Suriye'deki iç savaşa dikkati çekerek, herkesin gözü önünde milyonlarca insanın yurtlarını terk etmek zorunda kaldığını aktaran Kalın, 'DAEŞ teröristleri ve diğerleri, radikal ideolojilerini yaymak ve yeni üyeler kazanmak için Suriye savaşını kullanıyorlar. Suriye?deki savaş, Doğu Akdeniz?de kendi politikalarını uygulamaya koymak isteyen tüm gruplar ve devletler için yararlı bir araca dönüştü. Suriye?deki savaş, sadece vahşi ve sorumsuz değil, aynı zamanda Ortadoğu?dan Avrupa ve Amerika?ya herkesin güvenliğini tehdit eden ve pahalıya mal olacak bir küresel güç oyununun dekorudur. Esed rejimi Suriye?de iktidarda kaldıkça ve destekçileri Suriye?yi kendi menfaatleri için mahvettikçe, DAEŞ ve benzer gruplar şiddet içeren radikal ideolojilerini yaymak için kaos ve yıkımı uygun araçlar olarak görecektir.' diye konuştu.
DAEŞ'in bu zemini bulmasına neden olan sebeplerin ortadan kalkması gerektiğini kaydeden Kalın, 'DAEŞ, sadece daha büyük bir problemin belirtisidir. Bu problem modern dünyanın radikallerinin, uluslararası sistemin başarısızlığının, umutsuzluk ve nihilizmin, siyasi ve ekonomik adaletsizliğin ve gelenek ile modernite arasındaki gergin ilişkiden gelen bir sorundur.' değerlendirmesinde bulundu.
Terörün, hükümetin denetimi kaybettiği ülkelerde daha fazla geliştiğini ifade eden Kalın, bu konuda uluslararası iş birliği ve yardımlaşmanın olması gerektiğini belirtti.
Brüksel ve Ankara'daki terör saldırılarının tüm uluslararası toplumu sarstığını ifade eden Kalın, bu saldırıların terörle mücadelede uluslararası bir politika izlenmesinin gerekli olduğunu gösterdiğini dile getirerek, 'DAEŞ'in stratejisine karşı bir strateji ortaya konulmalı. Öncelikle İslam ülkelerinin el ele vererek bu terör örgütü ve düşünsel arka planına karşı bir strateji ortaya koymaları gerekir.' dedi.
DAEŞ'in Suriye'deki iç savaş ile Irak'taki siyasi ve güvenlik sorunlarının sonucunda ortaya çıkmış bir örgüt olduğunu kaydeden Kalın, şöyle konuştu:
'Unutmamamız gerekiyor ki Esed, Suriye'de 400 bin kişiyi öldürmüş durumdadır. Bu şiddet sarmalı birçok grubun güçlenmesini sağlamıştır. Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir terör örgütü bu sayıda insan öldürmemiştir. Bizim Suriye'de yaşananları unutmamamız gerekiyor. DAEŞ ne kadar barbarca saldırılar yapmış olsa da bu rakama ulaşmış değildir. Bu anlamda 'DAEŞ'le savaşıyoruz' adı altında birçok problem yaşanmış ve başarısız strateji nedeniyle birçok insan kin tutar hale gelmiştir, bu politikalara karşı. Yine çifte standartlı politikalar, terör örgütlerine karşı çifte standartlı bakış açısı, sorunu artırmaktadır. DAEŞ terör örgütüdür ama PKK da yine bir terör örgütüdür.
İkinci olarak, iyi veya kötü terörist yoktur. Etnik, dini veya siyasi amaçlarına bakılmaksızın terör her yerde terördür. Paris ve Brüksel?deki saldırıları düzenleyen DAEŞ?i terörist örgüt olarak görüp, son iki ayda Ankara?da iki terör saldırısı düzenleyen PKK?yı terör örgütü olarak görmemek mantıklı da ahlaki de değildir. AB ülkeleri, PKK?nın Avrupa?daki sistemi manipüle etmesine izin vererek teröre karşı tutarlılık testinde başarısız olmuşlardır. PKK terörü, DAEŞ ile mücadele adı altında meşrulaştırılamaz. Son Ankara ve İstanbul saldırıları, karşıt ideolojik-politik arka planlarına rağmen DAEŞ ve PKK?nın Türkiye?ye yönelik terör eylemlerinde birleştiğini gösterir.'
İslam dünyasının öz güvene ihtiyacı olduğunu aktaran Kalın, sözlerini şöyle tamamladı:
'Başkalarını suçlamak bizim sorunlarımızı çözmez, aksine entelektüel tembelliğe ve ahlaki mutaassıplığa neden olur. Klasik İslam medeniyetinin büyük başarılarıyla elbette gurur duyulmalıdır, hepimizin bunlardan öğreneceği çok şey var. Ancak onları bugün tekrardan üretmek tamamen farklı bir meseledir, bu da verimli bir eğitim sisteminin görevidir. Dünyanın diğer güçlü ülkeleri gibi, Müslümanlar da kendi geleneklerine ihanet ettiler. Adaletsizliğin, eşitsizliğin, fakirliğin, aşırıcılığın ve terörün aralarında yuvalanmasına izin verdiler. Müslüman liderler, alimler, kadın ve erkek yazarlar, iş adamları ve toplum hizmetinde bulunanlar bir adım öne çıkmalı ve inanç, akıl ve değer üzerine kurulu bir kültür inşa etmelidir. Zengin doğal kaynakları bulunan Müslüman ülkeler, fakirliğin yok edilmesi, eğitim, iyi yönetim, kentsel gelişim ve gençler ile kadınların güçlendirilmesine yönelik yatırımlar yapmalıdır. Daha fazla ülke, kaynaklarını daha iyi kullanmalı ki İslam ülkeleri tekrar barış, adalet, inanç, akıl ve değer bölgeleri olmalı. Bunu için daha iyi yönetim, siyaset ve planlama gerekiyor, ancak en önemlisi dünya ile ilişkimizi yeniden tanımladığımız ve ona bize verilen bir ?emanet? olarak davrandığımız bir mantalite devrimi gerektiriyor.'