Tarih: 28.04.2024 14:18

Doç.Dr. Yusuf Kızıltaş; Bizde liyakat değil sadakat daha önemli…(2)”

Facebook Twitter Linked-in

Sitemiz köşe yazarı Dr. Göktan AY’ın, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç.Dr. Yusuf KIZILTAŞ (Eğitim Fakültesi Temel Eğitim Bölümü Sınıf Öğretmenliği Eğitimi Anabilim Dalı) ile “eğitim, liyakat, nitelik ve öğretmenler” üzerine yaptığı röportaja devam ediyoruz.


 

AY: Etik, çalışkan, üreten, çocukların iyi yetişmesi için çaba gösteren bir öğretmenin hafta sonu tatili olabilir mi?

KIZILTAŞ: İşini hakkıyla yerine getiren, canla başla çalışan bir öğretmen için tatil kavramı yoktur. Ama fenomen öğretmenler gibi olup da mesleğinin hakkını vermeyenler için demiyorum. Onlar öğretmenlik kisvesi altındaki şarlatanlardır. Öğretmenlik dışında hiçbir meslek evine evrak ve ödev götürmez. Siz, hastasının tahlil sonuçlarını eve götüren bir doktor göremezsiniz. Veya sanığın dosyasının eve götürüp onu irdelemeye çalışan bir hâkim de göremezsiniz. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Ama öğretmenlikte bu var. Bir da öğretmenlerin karşısında ‘tatil tatil’ diye boş naralar atan kerameti kendinden menkul tipler var. 

AY: “Okullarımız ve sınıflarımız gittikçe kontrolden çıkıyor. Yetenek sizsiniz yarışmalarıyla istismarda farklı bir seviyeye tanık oluyoruz. Çocuklarımızda oluşacak hasar büyüyor. Çocuklar bir yandan rekabete mahkûm edilirken öbür yandan dijital mühimmat olarak servis ediliyor.” diyorsunuz. Örnekler verebilir misiniz?

KIZILTAŞ: Evet bu çocuklarla ilgili bilgiler pedofili sayfalarına düşüyor. Bir anlamda dijital mühimmat ihraç ediyoruz. Avustralya’da yayımlanan bir rapor bu korkunç gerçeği gözler önüne sermiştir. Bizde ise tedbirler yok. Çocukların yüzleri çeşitli uygulamalarla başkalarına monte ediliyor. Veya başkalarının görselleri çocukların yüzlerine monte ediliyor. Sorumsuz ve işgüzar öğretmenler yüzünden bu sorun daha da büyüyor.

AY: Eğitim Sendikalarının görevlerini yaptığına inanıyor musunuz?

KIZILTAŞ: Sendikalı biri olarak net bir şekilde diyorum: Bazı sendikalar öğretmenleri öğretmen olarak değil üye olarak görürler. Söylemlerini kılı kırk yararcasına yürütürler. Aman o incinmesin aman bu kızmasın. Bir sendika başkanı rotasyon olmaz diyor. İyi de kardeşim batıda binlerce norm fazlası öğretmen var. Bunları bir yerlere görevlendirmek lazım. Aynı şekilde doğuda hizmetini tamamlayıp da memleketine gidemeyenler var. Başka bir sendika başkanı çıkıp öğretmen şiddetine duyarsız kalıyor ama farklı meslekten biri darp edilince kıyameti kopartıyor. Ben muhalif bir sendikaya üye değilim. Ama muhalif sendikalar çoğu zaman daha cesur ve samimi olurlar. Orada da kontrolü sağlamak bazen zor. Her şeyi eleştirmeye başlayınca o da sorun. Biz sendikalaşma konusunda iyi bir noktada değiliz. Bazı sendikalar bazı siyasi partilerin arka bahçesi olarak görülüyorsa bu algıyı yıkmak sendikalara kalmış. Örneğin mülakat konusunda sessizliğe bürünen sendika başkanı olmamalı. Bunu dediğinizde bayrak vatan düşmanı olmuyoruz. Hepimiz bu bayrağın vatanın aşığıyız. Ama derdimiz eğitim olmalıdır. Dert etmeyince olmuyor. 


 

AY: Öğretmenlerin özlük haklarında iyileştirme yapılmadığı halde, Sn. Numan Kurtulmuş gibi Ak Parti Genel Başk. Yard.; Sadece MV maaş alan ve zorda olan MV var” sözünü nasıl yorumluyorsunuz?

KIZILTAŞ: Bunu talihsizlik olarak yorumluyorum. Kıyak emeklilik gibi bir garabet var karşımızda. 

AY: MEB Bakan Sn. Yusuf Tekin en son “adam gibi mülakat yapacağız” demişti, demek ki daha önce adam gibi yapılmıyor muydu? sorularına hedef oldu. Uzun zamandır konuşmuyor ve Müfredatı değiştirmeye kendini adamış gözüküyor. Mülakat gerekli mi?

KIZILTAŞ: Biz mülakat ülkesi değiliz. İktidarda kim olursa olsun bu cümle geçerlidir. Hiç kimse kusura bakmasın, biz duygularımızı kararlarımıza referans gösteren ve bunu da ikili ilişkilerle pekiştiren bir toplumuz. Bu güzel ülkenin mülakat karnesi kötüdür. Mülakatı destekleyen biriyim. Ama bizim ülkemiz için değil. Mülakatı meşru göstermeye çalışmaya yönelik yapılan her açıklama insanları aksine daha da kaygılandırıyor. Yani biz mülakatı getirme amacımızı da savunamıyoruz. Mülakatı nasıl yapacağız!


 

AY: Bazı kolejlerin, yabancı diye uzmanlığı öğretmenlik olmayan (mühendislik, veterinerlik vb. gibi) kişilere öğretmenlik yaptırdığı iddia ediliyor. Yorumunuzu alabilir miyiz?

KIZILTAŞ: Buna tanık oldum. Ama buna neden şaşırıyoruz? Biz muhasebe, sıhhi tesisat mezunlarını öğretmen yaptık. Öğretmenlik yapanlar var devlet okullarında… 

Foto: Yusuf 2

AY: Tweetiniz şöyle; “Nerde görsem tanırım liyakatsiz yöneticiyi:) - Düğme iliklemede aşırı meziyetlidir. - Öne doğru eğilmede yeteneklidir. - Kurumda arazi olmada istikrarlıdır. - Velinin statüsüne göre davranmada mahirdir. - Sadakatle bağlı olduğu kişinin her paylaşımını beğenir yorum yapar. - Amirine dizdiği methiyelerde divan şairlerine meydan okur.” Katılmamak mümkün değil de neden böyle? Yetişmemizde mi sorun var?

KIZILTAŞ: Bizde liyakat değil sadakat daha önemli galiba. Müdürlüğünü korumak için sendikalar arası dikey geçişlerin yapıldığı bir yerde pedagoji değil ideoloji konuşulur. Geçen sene seçimlere ramak kala bazı sendikalarda ciddi istifalar oldu. Neden? Hükümet değişebilir. Bunların çoğu da seçim sonrası geri geldi:) Ve bunların içinde idareciler de var, geleceğin idarecileri de. Yorumu okuyuculara bırakıyorum

AY: Köy Enstitüleri rol modeldi. Günümüzde Eğitim Fakülteleri’nde sadece alanlarında bilgi sahibi olmuş, ama sınıf görmemiş, uygulama yapmamış, diğer bilim/alanlarla ilgisi olmayan mezunlar veriliyor. Ne dersiniz?

KIZILTAŞ: Köy enstitülerini aradığımız oluyor. Sadece şunu diyeyim: Bizim köy okullarına atanacak öğretmenlere yönelik ayrı bir eğitim politikası oluşturmamız lazım. Köy okullarındaki dinamikler çok farklıdır. Bazı fakültelerdeki bölümler tamamen köy okullarına öğretmen yetiştirecek düzeyde eğitimler vermelidir. Akademisyenleri de köy okulu deneyimine sahip olanlar olmalıdır. Köy okullarına giden öğretmen hayatının şokunu yaşıyor. Çünkü biz köy şartlarına göre yetiştirmiyoruz. Neyle karşılaşacaklarını bilmiyorlar. Sorunları ve çözümleri sunmuyoruz. Çünkü bu açığı kapatacak donanımlı ve deneyimli akademisyenimiz de yok. En önemlisi de politikamız yok. Daha da acısı böyle bir derdimiz yok…

AY: Öğretmenlik kutsal bir meslek derler. Halen kutsal mı?

KIZILTAŞ: Öğretmenlik kutsal falan değildir. Bunlar amatör iltifatlar. Öğretmenliğe kutsallık atfetmek, öğretmenlerin taleplerini sümen altı etmek ve gündemden düşürmek için öğretmenlere yapılan komplimanlardır. 24 Kasım da komplimanların tescillendiği tarihtir. Öğretmenin hakkı ödenmez diyorlar mesela. Yahu niye ödenmesin? Öğretmenlik profesyonel bir meslektir. Öğretmen babasının hayrına mı mesleğini icra ediyor? Öğretmenin ihtiyaçları, ailesi, hedefleri yok mu? Öğretmenlik profesyonel bir meslektir ve bu mesleğin özlük hakları iyileştirilmelidir. Bunlar yapılsın, o zaman ben de ‘öğretmenlik kutsaldır’ derim:)

AY: Sizin “Makam Flörtü” tanımınız var. Ne demek?

KIZILTAŞ: Makamda kalmak için her yönetici değişiminde manevra yapanlar... Bakıyorsunuz bir il veya ilçe müdürü, okul müdürü, daire başkanı, genel müdür… Amiri değişince hemen yeni amire yanaşıyor diğerini unutuyor. Bu böyle devam ediyor. Yenisi görevden alınınca da devam ediyor. Makam flörtünü izahını burada aramak gerekir. Amaç makamda kalmak. Makamda kalmak uğruna her türlü flört meşrudur o kişiler için. Taviz vermek ise rutin bir eylemdir.


 

AY: MEB’de çalışanlar takip edilip, ödüllendiriliyor mu?

KIZILTAŞ: Ödüllendirme sisteminde eleştirilecek çok husus var. Bakıyorsunuz listelere, ağırlıklı olarak idareciler var. Pasifize edilen görevden alınan kişiye ödül verilmiş. Bunun üzerine daha ne diyebilirim? Canla başla çalışan kişi ödül için bu işi yapmıyor. Ama hak edenle, hak etmeyen arasındaki çizgi yok. Ödülün olduğu yerde adalet şaibe altında kalabilir.


 

AY: Bizim alanımız olan müzik için söylersem Sınıf Öğretmenlerinin spor dersi vermemesini, müzik derslerine alan mezunu öğretmenlerinin girmesini yıllardır söylüyor, yazıyor, dile getiriyoruz. Ama sonuç alamıyoruz. Sizce neden?

KIZILTAŞ: İlkokul öğrencisine yaklaşım ayrı bir uzmanlık gerektirir. O yüzden ilkokulda yetenek ve güzel sanatlar dersine sınıf öğretmenlerinin bazı koşullar sağlandıktan sonra girmeleri daha yerinde olabilir. Bizim bazı branşlarda uzmanlaşmamız lazım. Örneğin İngilizce. İngilizce öğretmenliği ilkokul, ortaokul ve ortaöğretim diye lisans eğitiminde ayrılmalı, tıpkı matematik gibi. Müzik, görsel sanatlar ve beden eğitimi dersinde de bu yapılır mı? Burada iki seçenek var. Ya bu alanlarda bölümlere ayrılmalı ya da sınıf öğretmenleri bu alanlarda daha iyi yetiştirilmeli. Doğru olan da sınıf öğretmenlerinin bu alanda kapasitelerinin artırılmasıdır. Bizler lisans eğitimlerimizde bu eğitimleri aldık. Ama bugün bu eğitimler yok. Sınıf öğretmenleri üç alanda da uzmanlaşacak eğitim almalıdır. Aksi durumda müzik, görsel sanatlar ve beden eğitimi bölümlerinde kademelere göre lisans eğitiminde bölümlerin ayılması gündeme alınabilir. 


 

AY: Bu açık, net, doğru ve katıldığımız görüşleriniz için teşekkür ederiz. 

KIZILTAŞ: Bana bu fırsatı verdiğiniz için ben de teşekkür ediyorum.


 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —