"MEB’in görevi öğretmen seçmek değildir. Öğretmen istihdam etmektir."
Sitemiz köşe yazarı Dr. Göktan AY’ın, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç.Dr. Yusuf KIZILTAŞ (Eğitim Fakültesi Temel Eğitim Bölümü Sınıf Öğretmenliği Eğitimi Anabilim Dalı) ile “eğitim, liyakat, nitelik ve öğretmenler” üzerine yaptığı röportajı yayımlıyoruz.
AY: Yusuf Hocam, nasılsınız?
KIZILTAŞ: Teşekkür ederim. Sizler de iyisiniz umarım.
AY: Öğretmenlerimizin lisans eğitimlerinde görmedikleri ancak okullarda/sahada karşılaşacakları hususların önemli bir bölümünü içeren kitabınızın güncellenmiş 3. baskısı yayımlandı. Paylaşımdan memnun musunuz?
KIZILTAŞ: Esasında kitabımızın varlığı, lisans eğitimindeki derslerde ve kitaplarda yer alan içeriklerin eksikliğinin delilidir. Çünkü kitabım, öğretmen adaylarının lisans eğitim boyunca görmedikleri ama okullarda yani sahada karşılaşacakları birçok işlevsel bilgiyi içermektedir. Lisans eğitiminde verdiğimiz içeriklerin büyük bir çoğunluğu sahada öğretmenlerimizin işine yaramayacak. Eğitim, iltifat sanatı değildir. Hiç kimse kusura bakmasın. Ben de kalkıp cicili bicili söylemlerde bulunmayacağım. Bu acı gerçekle yüzleşmek zorundayız. Biz, sahaya değil KPSS’ye öğretmen yetiştiren bir sistem haline dönüştük. Biz lisans eğitiminde İYEP, DYK, e-Okul, Aday öğretmenlik, ÖBA gibi uygulamaları öğretmiyoruz. Öğretmenler kurulu veya veli toplantıları nasıl yapılır şeklinde bir öğretimimiz yok. Desimal dosya sistemi nedir, belirli gün ve haftaların önemi, sosyal kulüpler gibi hususları da öğretmiyoruz. Daha da önemlisi bir sınıf defteri veya nöbet defteri nasıl doldurulur gibi hususları da öğretmiyoruz. Ama 3. baskısı yayımlanan kitabım bu eksiklikleri belirli oranda kapatmaya yöneliktir. Bu benim başarım değil, sistemin bir açığıdır, eksiğidir maalesef.
AY: MEB’de 9. Bakan görev başında. 22 yılda yapılan bu (Bakan-Bakan Yard., Genel Müdür, İl/İlçe Müdürleri, Sistemler, Yönetmelikler) değişikliklerin eğitime yararı oldu mu?
KIZILTAŞ: Benim anlamlandırmakta zorlandığım bir husus var. Bakınız, bakan değişebilir. Ancak bakan değişirken neden tüm kadrolarını da değiştirmek zorunda kalıyor ben bunu anlamakta zorluk çekiyorum. Efendim, her Bakan kendi ekibiyle çalışmak istiyor. Tamam da her gelen bunu yaparsa sistem nasıl istikrar sağlar? İktidar değişse ve bakan da eski kadroları tamamen değiştirse belki kısmen de olsa anlarsınız. Maalesef ülkemizde sistem böyle. Bir belediye başkanlığı bile başka partiye geçince tüm kadrolar yeni başkan tarafından değiştirilir. Ancak bakanlıklar düzeyinde bunun yapılmasını gerektiren siyasi bir değişim yok ki. O zaman şu soru ortaya çıkıyor: Bizim amacımız ve davamız eğitim mi şahıslar mı? Eğer bu güzel ülkenin geleceği ise o zaman kimse kusura bakmasın, başarılı şahısları tutacağız ve başarısız kişileri tasfiye edeceğiz. Ama bizde değişimler böyle mi yapılıyor? Bilemiyorum. Bizde bakan değişiminden daha hızlı değişime uğrayan aslında bürokratik atamalardır. Sürekli değişimin olduğu yerde istikrar olmaz. Öte yandan bakan değişince bakıyorsunuz önceki yönetimde başarısız olan bazı kişiler yine görevde kalıyor. O zaman tamamen değişim yapın ya da hiç yapmayın. Eğer bir bakan görevden alınıyorsa veya bir il milli eğitim müdürü görevden azlediliyorsa o zaman onun tüm ekibi başarısızdır. Bu zan varken başarı sadece bir beklentiye haline gelir. Bu da üzücüdür.
AY: Kübra Par’ın Bakan Sn. Yusuf Tekin ile yaptığı programda yapılan söylemlere karşı bir tweet attınız ki çok doğru. Bir eğitimci olarak ÖABT, KPSS konularında bilgi verir misiniz?
KIZILTAŞ: Elbette. Şöyle ki;
1) Sadece ÖABT ortalamalarına göre öğretmen ataması yapılmaz. Böyle bir sistem yok.
2) ÖABT sınavında soruların tamamına yakınını doğru yanıtlayan bir öğretmen de branşına yeterli kontenjan verilmezse atanamayabilir. Bu, o öğretmeni başarısız kılmaz.
3) Örneğin 10.000 mezunu olan bir branşa 100 kontenjan verseniz, ÖABT’yi full yapsa da atanamayabilir. Bu durumda dediğim gibi atanmayan kişi başarısız olmuyor. Onun adı da atanamayan öğretmen değil ataması yapılmayan öğretmen oluyor.
4) ÖABT alan bilgisi sınavıdır. Bu konuda başarısızlık şayet var ise bunun birçok teknik nedeni vardır. Bu konuda da birçok eğitimci benzer şeyleri söyler. Ben de bu nedenlerin tamamına yakınını sıralayabilirim. Ama hiçbiri aslında mülakatın getirilmesindeki ısrara bir neden olamaz. Lakin dayanaksız bir bahane olabilir.
5) ÖABT’ye güvenmeyen bakanlık ne 10 dakikada ne de 1 saatte bir öğretmenin kapasitesi hakkında hüküm veremez. Bu bir çelişki olur. Hele de bu öğretmenleri mülakat komisyonlarında yine KPSS ile atanmış öğretmenler/yöneticiler değerlendiremez.
6) Zaten ÖABT ortalaması düşük olan genel olarak atanamıyor ki! Bazı branşlarda ÖABT’si yüksek olanların çoğu da atanamıyor. Mesele çoğu zaman kontenjandır, netler değil. Derece yapıp da atanamayan onbinlerce öğretmen var.
7) Peki ÖABT ortalaması düşük olsa bile bir öğretmen atanabilir mi? Mümkündür. Yukarıda da yazdığım gibi bir branşın kontenjanını şişirirseniz başarısız olan da atanabilir. Ki bunun yakın tarihimizde örnekleri çoktur.
8) MEB’in görevi öğretmen seçmek değildir. Öğretmen istihdam etmektir. Öğretmeni yetiştiren üniversitelerdir. Öğretmen eğitimi yetersiz ise çözüm mülakat değil öğretmen yetiştiren kurumlardır, kişilerdir. Ve yukarıda da dediğim gibi başka nedenlerdir. En önemlisi de lisans kontenjanlarının artırılması ile puanları dibe vuran öğretmenlik bölümleridir. MEB, mülakatla öğretmen seçecekse üniversiteler neden var?
9) Gazeteci şüphecidir, sorgular, irdeler. Her bilginin kaynağını teyit etmelidir. Sizden istirhamım öğretmenlikle ve eğitimle ilgili konularda eğitimcileri dinlemeniz. Daha da önemlisi vakıf olmadığınız konular hakkındaki hükmünüz hem üzücü olmuştur hem de öğretmenleri yaralamıştır.
10) Acı bir itiraf: ÖABT sınav içeriklerinin çoğu öğretmenlikte kesinlikle işlenmeyecek ve öğretmenlerin işine yaramayacak bilgilerdir. Yani ÖABT sınavının esasında kendisi bile tartışmalıdır.
11) Ve kabul edelim ki maalesef biz mülakat ülkesi değiliz. Mülakat bizim işimiz değil. Bu tüm siyasi dönemler için geçerlidir. Bazı istisnalar dışında mülakat yapılmamalı. Öğretmenlik ise o istisnalar içinde değildir.
Kübra PAR’ın eleştiriler üzerine yaptığı açıklamayı da verelim;
“Mülakat tartışmasına dair; Dün Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin yayınımızda öğretmen atamalarında, adayların kendi alanlarında ders anlatma kabiliyetlerini ve müfredat hakimiyetlerini ölçmek üzere, bir deneme dersi yapmak istediklerini, bu mülakatlar esnasında adayların ve jüri üyelerinin isminin gizleneceğini, görüşmede kamera kaydı alınacağını ve sonunda adayların imzasıyla tutanak tutulacağını söyledi. 2023 yılı orta öğretim matematik alan sınavında başarı ortalamasının yüzde 19 olduğunu göstererek, öğrencilerimizin iyi eğitim alabilmesi için bu değerlendirmenin şart olduğunu anlattı. Bu doğrultuda bir deneme dersini doğru bulduğumu söyledim. Çünkü hepimiz eğitim hayatımızda ders anlatma kabiliyeti çok zayıf olan yetersiz öğretmenlerle karşılaştık. Fakat iki gündür bu sözlerimin yanlış anlaşıldığını ve öğretmenlerimizi kızdırdığını görüyorum. Elbette ben de torpile, kayırmaya haksızlığa neden olan bir mülakat uygulamasına karşıyım! KPSS’de iyi notlar almış öğretmenlerimizin objektif kriterlerle hakkaniyetli biçimde atamasının bir an önce yapılmasını sonuna kadar destekliyorum! Programımda atanamayan öğretmenlerin de sesi olmak, meseleyi onların penceresinden dinlemek isterim. Bu cumartesi Farklı Açılar programında atanamayan öğretmenler inisiyatifinin temsilcilerinden birini konuk olarak davet edeceğim. TV 100 ailesi olarak her zaman olduğu gibi bundan sonra da tüm öğretmenlerimizin yanında olmaya devam edeceğiz.”
AY: Tweetlerde vurguluyorsunuz. Öğretmenler etik olmayan davranışlarda bulunuyor ve sosyal medyayı yanlış kullanıyorlar. Bunun sebepleri çocukları kullanıp kendilerini göstermeleri mi, yoksa disiplin suçlarının çalıştırılmaması mı?
KIZILTAŞ: Maalesef sosyal medyayı popüler olma yolunda profesyonelce kullanan öğretmenlerin sayısı gittikçe artıyor. Öğrenciler birer aparata dönüştü ve para kazanma yolundalar. Öğretmenlik gittikçe itibar kaybediyor. Sınıflar zaten podyuma dönüştü. Malumunuz, fenomen öğretmenlerle ilgili kapsamlı bir çalışma yapmıştım. Bunun bir farkındalık yaratmasını umuyordum. Kısmen amacımıza ulaştık ancak bu yetmemiş anlaşılan. Her şey başa sardı. Çocuklarımız, nispeten dijital narsist olarak tanımlanan şarlatan fenomen öğretmenlerin oyuncağı haline dönüşüyor. Çocukları istedikleri gibi kullanan bu saplantılı tipler velileri de avuçlarına alıyorlar. Çocukları peşlerinde, kendi marka değerlerini yükseltmek ve yazdıkları sözde kitapların tanıtım yüzleri olarak kullanmaktadırlar. Bu kişiler rapor alıp sağda solda cirit atınca sınıflarına kim bakıyor? Bu kişiler hangi ara ders işliyor? Bu kişilerin paylaştıkları çocuklar pedofili sayfalarına da düşüyor. Bakanlıklar neden sessiz? Ama bakıyorsunuz, fenomenler bakanlığın yazdığı dergilerde, yaptıkları faaliyetlerde de yer alıyor. Öte yandan bu şarlatanları destekleyen bir de liyakatsiz ve vasıfsız yöneticiler var. Öğretmenlere baskı kurarlar. Bunlar fenomen öğretmenlerin sırtını da sıvazlayanlar. Bunların içinde il-ilçe müdürleri, şube ve okul müdürleri de var. ‘Hocam daha çok fotoğraf çekin, paylaşımlarınızda şu isimleri etiketleyin, daha çok video kaydı alın’ …. Kardeşim sizin işiniz bu mu? Siz şovmen misiniz eğitimci mi? Gösteri toplumunda gösterişle mi hizmet ettiğinizi ortaya koymaya çalışıyorsunuz? Siz kime yaranmaya çalışıyorsunuz? Sizinkisi hizmet değil, tek kelimeyle hezimet.
AY: Sizin deyiminizle “Sosyal medya şarlatanı fenomen öğretmenler, çocukların istismar edilmesine ve öğretmenlik mesleğini ayaklar altına alınmasına mı hizmet ediyor. Öyle ise, Bakanlık bunu görmüyor mu?
KIZILTAŞ: Evet, bunlar şarlatan. Biri kız çocuğunu başbaşa yemeğe çıkarır, diğeri palyaço gibi kılıktan kılığa girer, ötekisi çocuğu pizzacıya götürüp de bunu marifet gibi paylaşır, bir başkası Yeşilçam oyuncularının sesini monte eder, başka bir şarlatan Kürtçe şarkı söyleyen çocuk üzerinden mizah devşirmeye çalışır, yine başkası şiveyle alay eder. Say say bitmez! Bunların sistemi bellidir: Önce çocuk istismarı videoları ve fotoğraflar çek. Sonra bunu servis et. Takipçi satın al. Sorgulamayan kitleye cicili bicili görün. Bazı yayınevleri sonra bunu far keder. Gel sana kofti ve dandik kitaplar çıkartalım. Sen de kazan biz de! Çünkü bazı yayınevleri için fenomenlerin kitlesi potansiyel müşteri adayıdır. Herkes kendi çıkarının peşinde. Kimse eğitimi ya da çocukları düşünmüyor. Kitapların içeriği de rezalet. Çocuk edebiyatı da risk altında. Sonra biraz popüler olunca eski istismar videoların hesabından sil. Sonra da ortalıkta yazar diye dolan. Bunlardan bazıları özellikle istismarın kitabını yazan ve beynini nadasa çekmiş şarlatanlardır. Çocukları bunlardan uzak tutmak gerekir.
Devam edecek…