Yakın politik tarih ve Ortadoğu üzerine bir çok kitapları bulunan Araştırmacı yazar Hakkı Öznur Esad rejimimin devrilmesinin ardından yeni süreçleri, Ahmed Şara liderliğindeki geçiş hükümetini ,karşılıklı ziyaretleri ve Suriye Türkmenlerinin geleceğini ele alan bir yazılı açıklama yayımlamıştır. Açıklamasında ABD / NATO’nın maşası, taşeron örgüt YPG/SDG ‘den söz ederek emperyalizmin “kara gücümüz” dediği bu terör yapılanmaları, Suriye’den atılmadıkça, etkisiz hale getirilmedikçe bölgeye huzur ve barış gelmez. Küresel diktatör ABD’nin işbirlikçisi, bu terör yuvalarına karşı askeri operasyonlara devam etmeli, bölge bu terör yuvalarından temizlenmelidir “ demiştir.
Öznur açıklamasında Devletimizin İstihbarat Teşkilatı MİT ve Kahraman Özel Kuvvetlerimiz Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyinde yaptığı başarılı operasyonlara devam etmelidir. Kandil ve Kamışlı’daki terör şeflerini paketlemeye, etkisiz hale getirmeye devam etmelidir. Cemil Bayık, Murat Karayılan, Duran Kalkan, Sabri Ok, Salih Müslim, Mazlum Abdi, Asya Abdullah vb. hainler hak ettikleri cezaya çarptırılmalıdır. Bu operasyonlar Milli Güvenliğimiz açısından son derece önemli ve yerindedir ” demiştir.
“Türk Devleti, Suriye Türkmenlerine tam anlamıyla sahip çıkmalıdır. Suriye’nin asli unsurlardan biri olan Türkmenler, yeni kurulan rejimde aktif olarak yer almalı, bazı bakanlıklar Türkmenlere verilmelidir. Türkmenlerin milli ve siyasi hakları, yeni anayasada güvence altına alınmalı ve kabul edilmelidir Milli Kimliğimiz Geleceğimizin Güvencesidir. Suriye Türkmenleri kurulacak bu devletin “Kurucu Unsuru” olarak Anayasal hukuk düzeyinde ve BM garantisi altında Hukuki Statü kazanmalıdır.” Demiştir.
Öznur açıklamasında hem Irak Türkmenlerine hem Suriye Türkmenlerine bütün mazlumlara, mağdurlara maddi ve manevi her türlü yardımı sağlayan ,destek veren Muhsin Yazıcıoğlu çizgisindeki STK ‘lara da teşekkür etmiştir . ANDA Kardeşe Vefa Derneği, Altın Küre’ Yardım Derneği, Yesevi Hareketi Derneğinin çalışmalarını yakından takip ettiğini, mazlumun olduğu her yere Türk’ün Vefalı elini uzatma gayesinde çıktıkları bu kutlu yolda muhteşem faaliyetler yaptıklarını ifade etmiştir. Şehit lider Türklüğün Kutup Yıldız Muhsin Yazıcıoğlu’nun çizgisini sürdürdüklerini, onun hayallerini gerçekleştirmek için hem Türkiye’de hem sınırlar dışında büyük işler başardıklarını ve tarihe not düştüklerini söylemiştir.
Öznur’un açıklamasının tam metni:
TÜRKMENLER SURİYENİN ÇİMENTOSUDUR
Suriye Türkmenleri, Oğuz boyundan geliyor. Türkmenler XI. yüzyıldan itibaren Oğuzlar’a verilen ad.Bilindiği üzere Oğuz Türkleri, sekizinci asırdan beri Suriye coğrafyasını yurt ve mesken tutmuşlardır. Oğuz Türkleri, bu coğrafyada yaşayan tüm halklarla kardeşçe ve dostane ilişkiler içerisinde olmuşlardır. Hiçbir zaman herhangi bir etnik, dini ve mezhep mensuplarına karşı kin ve düşmanlık beslememişlerdir.
Suriye coğrafyasında yaşayan kadim halklardan birisi olan Türkmenler, Suriye’de geniş bir alana yayılmış halde. Halep, Lazkiye-İdlib (Bayır-Bucak), Humus, Hama, Tartus, Rakka, Dera, Şam ve Golan bölgelerinde Türkmen varlığı bulunuyor. Suriye Türkmenleri, yüzyıllardan beri yaşadıkları topraklarını ve kimliklerini korumak için bugün ciddi bir mücadele veriyor.
Asırlarca bölge insanı ile barışık halde yaşayan Türkmenlerin durumu, 1918 yılında imzalanan Mondros Mütarekesi ile tersine dönmüştür. Türk hakimiyetinin bu topraklarda son bulması ve Türk askerinin çekilmesi ile Türkmenler için zorlu dönem başlamıştır. Nitekim Suriye’de işgal döneminde veya sonrasında iktidara gelen tüm rejimler, Türkmenlere karşı kindar ve acımasız olmuşlardır. Çünkü söz konusu rejimler Türkmenleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin uzantısı ve Türk devletlerinin bakiyesi olarak görmekte istemişler ve intikamlarını Türkmenlerden almışlardır.
Türkmenler bölgenin 1000 yıllık hakimiydiler ancak Osmanlı dağılınca sömürge idaresinin elinde kalan bölgede yaşamaya devam ettiler ve kimlik yarılmaları yaşadılar. Misak-ı Milli sınırlarının içerisinde Halep’in 100 kilometre güneyinden geçer Misak-ı Milli sınırları. Halep Kuvayi Milliyesi kurulmuştur. Orada ki, Fransızlara karşı hem isyanı örgütlemesi açısından hem Halep’te yaşayan Türkmenleri örgütlemesi Fransızlara karşı savaş yürütülmüştür. Ve bunlar Antep, Urfa, Maraş savunmasında da Halep bölgesinden hem insan hem lojistik destek sağlayarak oradaki Fransızlara karşı mücadele verilmiştir. Hatay ne kadar sonradan Türkiye’ye katılabildiyse de diğer Türkmen şehirleri o kadar şanslı değildi.
1958’de yapılan toprak reformu ile Türkmenlere ait birçok tarla, bağ ve bahçe kamulaştırıldı. Bu ve benzeri uygulamalar yüzünden 1950’ler boyunca Halep’ten Türk asıllı aileler, Türkiye’ye kaçmaya devam ettiler.1963’te yaşanan darbeden sonra bakılar artarak devam etti. Türkmenler herhangi bir sivil ya da yasal örgütlenme oluşturamadı. Hafız Esad rejimi “Tek Suriyeli Kimliği” politikası çerçevesinde, Türkmenleri asimile ederek “Araplaştırma” politikası izledi.
“Fransız Manda yönetiminden itibaren Suriye’deki tüm yönetimler tarafından, özellikle de Baas yönetimleri tarafından “Türkiye ajanı” olarak suçlanmışlardır. Bu çerçevede birçok Türkmen tutuklanmış, işkence görmüş ve infaz edilmiştir. “Şanslı” olanlar ise Türkiye’ye iltica etmek zorunda kalmıştır. Kısaca, Suriye Türkmenleri “Türk” olmanın bedelini 100 yıldır fazlasıyla ödemiştir..
Türkmenlerin ülkedeki nüfusları ortalama 3 milyondan fazla yani Araplardan sonra nüfus çoğunluğuna sahip ikinci büyük grup. Suriye'de en kalabalık oldukları yerler Şam, Lazkiye, Hama, Humus ve Rakka. En yoğun oldukları bölge ise Halep. Şam'da yaşayanlara Şam Türkmeni, Halep bölgesindekilere Halep ya da Culap Türkmeni, Lazkiye'de yaşayanlara da Bayır-Bucak Türkmenleri deniyor.
ORSAM’ın araştırmasına göre Halep’te 975 bin, Humus’ta 835 bin, Şam’da 460 bin, Lazkiye’de 385 bin, Hama’da 350 bin, Rakka’da 120 bin, Dera’da 75 bin, Tartus’ta 50 bin, Kumeytra’da 50 bin, İdlip’te 25 bin, diğer bölgelerde 175 bin olmak üzere Suriye’nin her bölgesinde toplam 3,5-4 milyon Türkmen yaşamaktadır.
61 YILLIK BAAS DİKTATÖRLÜĞÜNDE KATLİAMLARA UĞRADILAR VE BÜYÜK ZULÜMLER GÖRDÜLER
61 yıllık Baas iktidarı döneminde büyük baskılara, zulümlere uğradılar, asimile edilmek istendiler. Milli benliklerini korumaya çalıştılar. Ancak
küçük gruplar, Araplar içinde asimile oldu, dillerini unuttular.
Zalim Hafız Esad döneminde baskı ve tehdit merkezli dönem içerisinde “Türkmen” olmak, Türkmenler için çok zordu. Sistem/rejim her şekilde “Suriyeli” üst kimliğini dayatıyordu. Böylesine bir süreçten ve süzgeçten geçen Suriye Türkmenleri, özellikle dil konusunda büyük oranda Araplaştırma politikasına maruz kaldılar. Eğitim sisteminin katı bir şekilde Arap/Suriye milliyetçiliği ile örülü olması, Türkmenlerin “milli ve kültürel kimliğini” direk olarak hedef aldı.
Kırsalda yaşayan Türkmenler her ne kadar resmi olarak değil ama gayriresmi olarak Türkçeyi kullanmaya devam etseler de şehir merkezlerinde yaşayan Türkmenler, Türkçeyi unutmaya mahkûm edildiler. Yine kırsaldaki Türkmenlerin kendi aralarında evlilikler yapmış olması, Türkmen kimliğini ve Türkçeyi muhafaza etmek konusunda etkili olsa da kentli Türkmen nüfus için aynı şey söz konusu olmadı.
Yüzyıllardır Suriye’de, Suriye halkından ayrı bir halk olarak Türkmenler, varlık gösteriyor. Suriye’de Türkçe konuşan yaklaşık iki buçuk milyon civarında Türkmen var. Türkçeyi unutmuş Türkmenler ile beraber Suriye’deki Türkmen nüfus üç buçuk milyon civarındadır.
1971 yılından 2024 yılına kadar Suriye’yi Nusayri Esad ailesi yönetmiştir. 1971 yılında Muhalifleri etkisiz hale getirdikten sonra Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Baba Hafız Esad 2000 yılında öldü. Tam bir diktatördü. Halka kan kusturdu. Türkmenler katliamlara uğradı. Yerine geçen ve 24 yıl ülkeyi yöneten oğlu da, zalimlikte babasıyla yarışmıştır. Firavun Esad ailesi şanlı bir kıyamla devrildi ve Rusya’ya kaçmak zorunda kaldılar.
8 Aralık 2024 tarihinde 61 yıllık Baas ve 54 yıllık Esat diktatörlüğünün son bulmuştur. Ülkeyi demir yumrukla yöneten Baas diktatörlüğü, başta Türkmenler olmak üzere tüm kesimleri zulüm ve mağdur etmiştir. Ancak Türkmenlerin gerek Türk kökenleri gerekse Sünni inançları gereği, iki kat daha fazla mağdur olmuşlardır.
ESAD REJİMİNE KARŞI İLK İSYANI TÜRKMENLER YAPMIŞTIR
Suriye Türkmenleri, 2011 yılında sokak hareketleri başlayan bu kutlu mücadelede en başta yer almış ve binlerce şehit vermekten tereddüt etmemişlerdir. Zira bu mücadele, 8 Aralık 2024 tarihinde taçlanmış ve dünyanın en kanlı ve zalim rejimi son bulmuştur.
Deralı yiğit Türkmen gençler, 15 Şubat 2011'de okullarının duvarına "Ey doktor (Beşar Esad) şimdi sıra sende" yazarak, yaklaşık 14 yıl sürecek halk devriminin kıvılcımını ateşleyen isimler olmuştular. 14 yıl sonra aynı duvarlara Dera da Türkmen gençler "Doktor kaçtı" diye yazarak, tarihe geçen hikayelerini tamamladılar.
O dönem çocuk yaşta 1,5 ay rejimin güvenlik birimlerinde tutulan gençlerin salıverilmemesinin ardından başlayan rejim karşıtı gösteriler, kısa sürede ülke geneline yayılmıştı. 8 Aralık'ta Baas rejiminin devrilmesinin ardından evlerine dönen Deralı gençler, "Ey doktor şimdi sıra sende" yazdıkları okulun duvarına bu kez "Doktor kaçtı.. 8/12/2024" yazarak, Beşar Esad'ın kaçışını tarihe kazıdılar. Bu savaşın en büyük mağduru Suriye’de yaşayan Türkmenlerdir; olaylarda yaklaşık 50.000 insanımız hayatını kaybetti on binlercesi yaralandı. Bir milyondan fazla Türkmen topraklarını terk etti. Hâlbuki Türkmenler bu toprakların gerçek sahibidir;
Suriye de, Türkmenler yalnızca Esat diktatörlüğüne karşı değil aynı zamanda IŞİD ve PKK gibi terör ve bölücü örgütlerine de karşı mücadele vermiştir. Bilindiği üzere Suriye Türkmenleri bugün 3.500.000’u aşan varlığıyla tüm tehdit, tecrit ve asimilasyon politikalarına karşı varlığını, günümüze kadar devam ettirmeyi başarmışlardı
Suriye Türkmenleri, 402 yıl süren Osmanlı Devleti’nin faturasını çok ağır ödediler. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasından sonra Misak-i Milli’nin dışında kaldıklarına bir türlü inanamadılar. Önce mandater devlet Fransa’nın, 1946’dan sonra da Suriye Arap Devleti’nin yoğun baskısı altında kimliklerini ve dillerini unutmaya, topraklarını terk etmeye zorlandılar.
Suriye Türkmenleri, Suriye’de Araplardan sonra en büyük nüfusa sahip ikinci etnik grup. Türkmenler, Suriye’de geride bıraktığımız sürecin en büyük mağdurlarından birisi. Hiçbir zaman etnik/dini terör örgütleri ile irtibatı olmamış ve her zaman Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunmuş bir toplum olarak Suriye Türkmenleri bugün de masada kendi haklarını kendisi savunmak istiyor. Bu haklı bir istektir.,
Milli Kimliğimiz Geleceğimizin Güvencesidir. Suriye Türkmenleri, yeni anayasa içinde yer almalı, Türkmence, resmi dil olarak kabul edilmelidir. Suriyeli Türkmenlerin yeni yönetimde güçlü bir şekilde yer alması, sadece onların geleceği için değil, Türkiye Cumhuriyeti'nin güvenliği, özellikle de sınır güvenliğimiz için hayati önemde.
Suriye Türkmenlerinin 2011 yılından bu yana vermiş olduğu ‘Onur ve Özgürlük Mücadelesi’ yeni bir aşamaya ulaşmıştır. BAAS diktatörlüğüne karşı ilk isyanı Türkmenler, mart ayında Dera’da başlatmıştır. Bu isyan, tüm Suriye’ye yayılmıştır.
2013 yılında Türkiye'nin kararıyla bölgede Suriye Türkmen Meclisi kuruldu. Suriye Türkmenleri ve Suriye Türkmenlerinin meşru temsilcisi olan Suriye Türkmen Meclisi gerek siyasi gerekse diplomatik olarak Suriye’de Türkmen halkının çıkarlarını korumak ve geleceğini güvence altına alabilmek için çok yoğun bir çalışma yürütmek zorundadır.
SURİYE TÜRKMENLERİ KIRMIZI ÇİZGİMİZDİR
Suriye Türkmenlerin yeni rejimde etkili konumda olmalı ve yer almak zorundadır .Türkiye’nin Milli Güvenliği açısından da, Suriye Türkmenlerinin geleceği çok önemlidir .Şu an gelinen nokta iç açıcı değil. Suriye’de yeni bir dönem başlamıştır ve yeni yönetiminde Türkmenlerin hakları korunmalıdır. Suriye Türkmenlerinin siyasi ve milli hakları için Ankara aktif olmalıdır.
Suriyeli Türkmenler Dokuz Asırdır Suriye’de başlıklı bir uzun makalede yer alan şu ifadeler çok önemlidir:
“Suriye Türkmenleri, Suriye’nin halk ve toprak bütünlüğünden yanadır. Hiç bir şekilde etnik, dini ve mezhepsel bölünmeden taraf değildir. Ancak Suriye’nin bölünmesi durumu da Suriye Türkmenlerinin önünde kendi başlarının çaresine bakmaktan başka bir seçenek bırakmayacaktır.
Suriye Türkmenleri Suriye’nin geleceğine ilişkin yapılacak tüm toplantı ve görüşmelerde aktif bir şekilde müzakereci olarak birden fazla kişi olmasını istiyoruz. Bir de Türkiye’deki yetkili makamlarla daha hızlı ve etkin görüşme fırsatı bulmalıyız. Tarih bize gösteriyor ki tüm savaşlar masada kazanılmış ya da kaybedilmiştir. Bu nedenle haklarımızı, hukukumuzu masada güçlü bir şekilde savunmak arzusundayız. Suriye’deki Türkmen varlığının bekası için, göçe zorlanıp boşaltmak zorunda kaldığımız köylerimize, toprağımıza geri dönebilmeyi, yaşam hakkımızı ve gelecek nesillerin refahını garanti altına almak durumundayız. Yeri gelmişken şunu da ifade etmek gerek. Suriye’de Türkmenlerin güçlü bir şekilde var olması, milli kimliğini, dilini, kültürünü koruyarak toplumsal olarak gelişmesi aynı zamanda Türkiye’nin milli güvenliği için de elzemdir. Nitekim bu coğrafyada tecrübe ile sabittir ki güvenlik hatları sınırın ötesinden başlıyor. Bu nedenle biz diyoruz ki Halep, Rakka güvendeyse, Halep’te, Rakka’da Türkmenler güçlüyse Türkiye’nin güney sınırları güvendedir; Bayırbucak güvendeyse, Bayırbucak’ta Türkmenler güçlüyse Hatay güvendedir.
Suriye’deyken bize Türk derlerdi, Türkiye geldik bize Suriyeli diyorlar.” Halbuki orada nasıl yaşıyorsa burada aynılar. Anadolu insanından farklı değiller. Fakat ne olursa olsun biz sitem ve isyan etmeyiz. Türkiye varsa biz varız, Türkiye güçlüyse biz güçlüyüz. Türkmenler için Suriye bir vatanımız ama Türkiye’de bir ana vatanımız . Türkiye ve savaş sonrası yeniden şekillenecek olan Suriye iyi ilişkiler içinde olmalıdır. Aksi takdirde bedelini en çok biz Türkmenler öderiz. Türkiye, Türkmenlere çifte vatandaşlık ya da mavi kart gibi uygulamalarla Türkmenlerin aidiyet duygusunu artırabilir”.
Suriye'de yaşananlar, Saddam'ın devrilmesi sonrasında Irak'ta yaşananlarla aslında çok benzer. Suriye’nin ikinci büyük toplumu olan Suriye Türkmenleri şüphesiz ki savaşın en mağdur toplumudur. Suriye Türkmenleri hiçbir zaman etnik, dini terör örgütleri ile irtibatlı olmamış, sempati dahi duymamıştır.
Suriye Türkmenleri, Türkmenler dahil olmak üzere tüm halkların temel hak ve hürriyetlere sahip olduğu üniter bir devlet modelini savunuyor
SURİYE TÜRKMENLERİ TEK YÜREK TEK YUMRUK OLMALIDIR
Suriye Türkmen Meclisi ve Suriye Türkmen Dernekleri tek yürek, yek yumruk olmalıdır .Türkmenler birlik ve beraberlik içinde hareket etmelidir. Irak Türkmenlerinin yaşadıklarından ders çıkarmalıdır. Aralarındaki problemleri akıl ve ortak şuur ile çözmeli. Suriye Türkmenleri yeni oluşan Suriye’de et etkili toplum olduğunu ortaya koymalıdır. Fitne ve fesat merkezlerine karşı daima uyanık olmalıdırlar.. Suriye Türkmenler, Türkmen düşmanı, Türkiye düşmanı, mihraklara, yabancı istihbarat servislerine karşı daima tetikte olmalıdır. Bölgemizde başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler ve terör rejimi Siyonist İsrail hem Irak’ta, hem Suriye’de Türkmenlerin siyasette etkin olmasını istemiyorlar. Türkiye’nin Türkmenlerle ilgilenmesinden rahatsızlar. Emperyalizmi ve yerli işbirlikçilerini rahatsız etmeye devam edeceğiz. Türkiye Küresel emperyalist oyunları bozacak güce ve kudrete sahiptir Türkmenler asla yalnız değildir. Türk Devleti ,Türkmen kardeşlerimizin sonuna kadar yanındadır.
Suriye Türkmenleri Irak'ın çimentosudur. Suriye’nin yapısını bozacak her eylem, Irak'ın bütünlüğünün bozulması demektir. Başta Halep olmak üzere bir çok il ve ilçeler Türkmen yurdudur., yüzlerce yıldır Türk coğrafyasıdır.
Türkmenler de Türkiye’ye dayanmak mecburiyetindedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu gerçeğin idrakinde Suriye’de “Türkmen özneli” bir dış politika, takip etmelidir. Suriye’de yaşanan savaş, Türkiye’nin ve Suriye Türkmenlerinin geleceği açısından eşit ağırlıklı bir sorundur. Türkmenlerin, Suriye'deki varlığını anayasal olarak tanıyacak, koruyacak ve tüm haklarını güvence altına alacak bir hukuki statü kazanması sağlanmalıdır. Suriye Türkmenlerine ‘kurucu halk’ statüsü verilmelidir.. Suriye Türkmenleri Milli Mücadele döneminde nasıl Anadolu’ya destek verdiyse Anadolu Türkleri ve Türk Dünyası’da Suriye Türkmenleri’ne destek vermelidir. Türkiye, Iraklı ve Suriyeli Türkmenlerin yanında olduğunu açıkça göstermeli ve çekinmemelidir.
MUHSİN BAŞKAN TÜRKLÜĞÜN KUTUP YILDIZIDIR
Türk İslam Ülküsü'nün Işığı Ahmet Yesevi’nin izinde giden ANDA Kardeşe Vefa Derneği, Yesevi Yardım Hareketi, Altın Küre, Kurtar vb. Sivil Toplum kuruluşlarımız Kerkük’te, Telefar’de, Türkmen dağında, Balkanlar da, (Bosna da, Kosova da, Üsküp’te) , Batı Trakya da , Türk dünyasında, her yerdeler. Mazlumlara yardım götürüyorlar. Şimdiden ülkemizin önde gelen Sivil Toplum Kuruluşları olarak büyük hizmetlerde bulunuyorlar. Gönül coğrafyamız olarak ifade ettiğimiz coğrafyamızda, eğitim merkezleri, kültür merkezleri kuruyorlar.
ANDA Kardeşe Vefa Derneğinin Başkanı Okan Tosun , Altın Küre Yardım Derneğinin Onursal Başkanı Mahir Damatlar ve Altın küre Derneğinin Başkanı Bahadır Güngör ve çok sayıda bu derneklerin ,Vakfın gönüllüleri sürekli bölgedeler. Bölgedeki mazlumlara yardım götürüyorlar. Onlar Halep’te, Türkmen Dağında, Kerkük’te, Telafer’de ,Türkmenelindeler Türkmen kardeşlerimizi yalnız bırakmıyorlar.
Davamızın adı Nizam-ı Alem İlay-ı Kelimetullah davası. Davamız Türk-İslam kültür ve medeniyet davasıdır. Bu kutlu davanın yolunda ve izinde giden kutlu yürüyüşlerini sürdüren cefakar ,vefakar, çilekeş , dava erlerini, ülkü erlerini , yesevi ruhuna sahip kardeşlerimizi canı gönülden ,yürekten kutluyorum. Rabbim hepsinden razı olsun . Hepsinin gözlerinden öpüyorum.
ANDA Kardeşe Vefa Derneği Altın Küre, Derneği , Yesevi Hareketi Derneği ve Kurtar Derneği ile Ülkücü camia olarak gurur duyuyoruz. Hepsiyle İftihar ediyoruz . Muhsin-i duruş ve tavrı yiğitçe sürdüren Sivil Toplum kuruluşlarımıza onların kahraman mensuplarına selam olsun. İyi ki varlar. Varolsunlar.
Ülkücü STK ların yolunda gittiği Muhsin Başkan Türklüğün Kutup yıldızıdır. Yıldızlar çoktur ama kutup yıldızının yeri başkadır. Zira onunla yönümüzü ve istikametimizi buluruz. Her asrın, her yerin her beldenin ve her zamanın bir kutup yıldızı vardır. O, bizim kutup yıldızımızdı.
MİT VE ÖZEL KUVVETLER PAKETLEME VE İMHA OPERASYONLARINA DEVAM ETMELİDİR
“YPG, Kandil’e bağlıdır. PYD/YPG “Biz KCK’ya bağlıyız. Biz PKK’lıyız. Programımız, tüzüğümüz, KCK tarafından hazırlanmıştır. Önderimiz Öcalan’dır.” diyerek İmralı ve Kandil’e bağlı olduklarını ifade etmektedirler.
PYD=PKK’dır. PKK’dan ayrı bir yapı değildir. ABD, AB uşağı terör örgütü PYD (YPG –SDG), ABD’nin, NATO’nun, terör rejimi İsrail’in Orta Doğu’daki piyonudur. DEM-PYD ilişkisi açıktır. PYD terör örgütüne sahip çıkmışlar, PKK çizgisindeki DEM’LİLER birçok yerde, “Sırtımızı YPG''ye, YPJ''ye, PYD''ye dayadık,” demişlerdir
Fırat Kalkanı”, “Zeytin Dalı”, “Barış Pınarı”. Pençe operasyonları, çok doğru ve yerinde olmuştur Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Irak’ın kuzeyinde Suriye’nin kuzeyinde PKK/ YPG ye karşı başlattığı sınır ötesi harekatlar ,Milli Güvenliğimiz içindir. Devam etmelidir.
“Fırat Kalkanı”, “Zeytin Dalı”, “Barış Pınarı” harekâtlarında olduğu gibi önceliğimiz Türkiye’nin milli güvenliğidir. Türkiye Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtlarıyla temin ettiği güvenli ceplerden geriye doğru asla dönmemelidir.
MİT – TSK işbirliği ile son 5 yıldır PKK vb. terör yapılarına yönelik operasyonlar çok iyi gidiyor. Devam Etmeli. Çok sayıda PKK militanı hem Irak’ın kuzeyinde hem Suriye’nin kuzeyinden etkisiz hale getirildi.
PKK şefleri militanları artık kolay kolay hareket edemiyorlar, rahat rahat gezemiyorlar Kandil’den çıkmamaya çalışıyorlar dağlardaki inlerinden kafalarını bile çıkarmaya korkar hale geldiler Devletimizin iki kurumunun MİT ve TSK’nın başarılı operasyonları milletimizi çok mutlu etmektedir Şimdi sıra Kandil, Suriye ve Avrupa’daki örgüt şeflerini paketleyip etkisiz hale getirmektir
PKK/KCK şefleri Cemil Bayık, Murat Karayılan, Sabri Ok, Mustafa Karasu, Duran Kalkan, Ali Haydar Kaytan, Rıza Altun, Adem Uzun, Fehman Hüseyin, Süleyman Şahin, KCK’nın kadın lideri Bese Hozat kod adlı, Kripto Ermeni, Hülya Oran kod adı Sozdar Avesta olan Yezidi Nuriye Kespir, Elif Pazarcık, Avrupa sorumluları Zübeyir Aydar, Remzi Kartal PYD’nin önde gelen isimleri Salih Müslüm Asya Abdullah, Sinem Muhammed, Nesrin Abdullah Beşira Derviş, Çınar Salih, Ebdo Cilo, Mazlum Abdi, YPG ve YPJ vb. KCK çatısı altında toplanan yapıların önde gelenleri de mutlaka özel operasyonlarla yakalanmalı, gereği yapılmalı etkisiz hale getirilmelidirler.
Türk milleti, devletinin yanındadır. Kahraman ordumuzun Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyinde yaptığı operasyonların devam etmeli ve terör örgütlerinin kökleri kazınana kadar sürmelidir. Peygamber Ocağı, ordumuzun kahraman mensupları, tarihi boyunca vatanı, bayrağı, devleti ve istikbali uğruna canını feda etmiştir. Peygamber Ocağı, kahraman Türk ordumuzun, tüm cephelerde muzaffer olması için duacıyız. Allah düşmana korku, dosta güvence olan asil milletimizi korusun, muzaffer kılsın.