KILIÇDAROĞLU: “DEVLETTE ÇÜRÜME OLDUĞUNU BİLİYORUM. O ÇÜRÜMEYE DE SON VERECEĞİZ”

KILIÇDAROĞLU: “DEVLETTE ÇÜRÜME OLDUĞUNU BİLİYORUM. O ÇÜRÜMEYE DE SON VERECEĞİZ”

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Konya’da, Büyük Yörük Türkmen Buluşması’nda; “Haksızlıklar var biliyorum. Devlette bir çürüme olduğunu da gayet iyi biliyorum" dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Konya’da, Büyük Yörük Türkmen Buluşması’nda; “Haksızlıklar var biliyorum. Devlette bir çürüme olduğunu da gayet iyi biliyorum. O çürümeye de son vereceğiz, sizlerin takdiriyle. Devlet dediğiniz kurum, liyakat üzerine inşa edilir. Liyakat ve adalet. Yani işi, ehline vermek demektir. İşi ehline vermediğiniz zaman devlette çürüme başlar… Bizler, devlette liyakati sağlayacağız. Ahlak budur, erdem budur” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Konya Akşehir’de Büyük Yörük Türkmen Buluşması’na katıldı. Yörük Türkmenler, Kılıçdaroğlu’na çapan ve kalpak hediye etti. Kılıçdaroğlu konuşmasının ardından kendisine hediye edilen kalpağı taktı. Buluşmada konuşan Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

“Baba ocağındayım. Akşehir’e üçüncü gelişim. Buraya gelip, duygulanmamak mümkün değil. İnsanın kendi köklerini görmesi, onları unutmaması ve o köklere layık bir insan olması kolay bir şey değildir. Efsaneler anlatılır kulaktan kulağa. Efsaneleri dinleriz. Doğruluğu öğretirler bize. Haram yememeyi öğretiler bize. Kul hakkına saygı göstermeyi öğretirler bize. Herkesin hakkının, hukukun teslim edildiği bir iklimin yaratılmasını öğütlerler bize. Sadece insanları değil yüce yaradanının yarattığı her canlıya saygı duymamızı öğretirler bize. Derler ki ‘Kurdun da kuşun da hakkı vardır.’

Rahmetli nenemi hatırlıyorum. Sabahın güneşi hangi taşa değdiyse gider o taşı öperdi. Yine nenemin bir geleneğini daha hiç unutmadım. Önemli günlerde yağlı ekmek hazırlanırdı. Niyaz ekmeğini götürür, kurdun da kuşun da hakkı vardır diye belli kayaların üzerine koyardı. Onlar da gelsinler yesinler diye. Böyle bir gelenekten, böyle bir kültürden geldik.

“HORASAN ERENLERİNİ HİÇ UNUTMADIK. DİLİMİZİ UNUTMADIK, KÜLTÜRÜMÜZÜ UNUTMADIK”

Yörük kültürü, sıradan bir kültür değil. Türkmen kültürü, sıradan bir kültür değil. Tarihin derinlilerine uzanan, kadim bir kültür bu. Evet uzun bir yoldan geldik doğrudur. Mavera-ün Nehir’den geldik, doğrudur. Anadolu topraklarına geldik doğrudur. Ama bize doğruyu öğreten Horasan erenlerini hiç unutmadık. Dilimizi unutmadık, kültürümüzü unutmadık. Geleneklerimizi, örfümüzü unutmadık. O nedenle tarihin bize yüklediği sorumluluk, öğrendiğimiz kültürü, geleneklerimizi; kuşaklarımıza yani evlatlarımıza da aktarmaktır.

Birlikte olmamız gerekirken zaman zaman farklı partilerin içinde yer aldık. Doğrudur. Bu da gayet doğaldır. Ama kültür dediğiniz bir parti işi değildir. Kültür dediğiniz bir insanın ruhudur. Bir insanın geçmişi, bir insanın geleceğidir. Dolayısıyla kültür, sıradan bir olay değildir. Kültür, ancak tarihin derinliklerinden süzülüp bugüne gelen ve bundan sonra da ileriye taşıyacağımız bir hayattır kültür. O nedenle her birimize tarihi sorumluluk düşüyor.

“AKŞEHİR, İL YAPACAĞIZ”

Evet her birimiz, belli yerlerde yer almış olabiliriz. Ama bugün her birimize bir sorumluluk düşüyor. Evet Akşehir’e üçüncü gelişim. Gazi Mustafa Kemal’i düşünün. Samsun’a çıktı. Amasya’ya gitti. Erzurum’a gitti. Sivas Kongresi’ni topladı. Bu illerin tamamı şu anda il. Bazıları büyükşehir. Akşehir tam 22 kez gelip, burada çalıştığı; Milli Kurtuluş Savaşı’nın asıl karargâhı olan Akşehir… Diğerleri il. Akşehir neden il değil? Tarih istiyorsanız Akşehir. Bağımsızlık savaşının asıl karargâhı olan Akşehir. Yani bizim kültürümüzün yerleşkesi Akşehir. İl yapacağız. Bu işin sağı solu yok. Bu işin tarihi var. Tarihe saygı duyuyorsanız Akşehir’e de saygı duyacaksınız. Milli Kurtuluş Savaşı’nın ne olduğunu biliyorsanız Akşehir’i de bileceksiniz. Milli Kurtuluş Savaşımızın kara kutusu Akşehir’dir. Bütün kararların alındığı yer, Akşehir’dir.

“BİZ DOĞANIN BİR PARÇASIYIZ ZATEN. O PARÇANIN HAKKINI TESLİM ETMEK ZORUNDAYIZ”

Evet Yörük Türkmen kardeşlerim kültürlerini yaşatmak istiyorlar. Biz de göçerdik. Yaylalara giderdik. Genç meşe ağaçlarını kesmek yasaktı bize. Öğretirlerdi, ‘Bu daha genç bunu kesmeyeceksin’ diye. Doğaya saygı duyarlardı. Yaylada unutmadığım bir şey var hala. Yaylada meşe ağaçlarından yapılmış kom diye bir yer vardır. Oralarda yatardık. Aşağıda bir pınar vardı. Keklikler koyun sürüsü gibi gelir oradan gelir su içer giderlerdi. Yahu neden keklik avlamıyorsunuz dediğimde, niye avlayalım dediler? Doğaya bu kadar saygı vardı. Saygı hala devam eder. Çünkü biz doğanın bir parçasıyız zaten. O parçanın hakkını teslim etmek zorundayız.

“ADALETİ RUHUMUZDA TAŞIDIĞIMIZ ZAMAN, GERÇEK ANLAMDA KAMİL İNSAN OLURUZ”

Evet adalet arıyoruz hep beraber. Ama adalet sadece bizim için değil, sadece kendimiz için değil. Unutmamamız gereken bir gerçek var. Dünya adalet üzerine inşa edilmiştir. Dolayısıyla adaleti ruhumuzda taşıdığımız zaman, gerçek anlamda kamil insan oluruz. O adaleti taşımak ve adaleti yansıtmak kamil insanın zaten temel görevlerinden birisidir.

“BİZLER, DEVLETTE LİYAKATİ SAĞLAYACAĞIZ. AHLAK BUDUR ERDEM BUDUR”

Sorunlar yaşıyorsunuz biliyorum. Yaylalara giderken büyük sorunlar yaşadığınızı biliyorum. Kaymakamların, valilerin, muhtarların müdahale ettiğini biliyorum. Hatta Durhasan Koca hocamız biz yetimiz diye bir cümle kullandı. Siz yetim değilsiniz. Siz bu ülkenin gerçek sahiplerisiniz. Ama sorunlar çözülmediği için yüreğinizde bir burukluk var biliyorum ama bu sorunları çözeceğiz. Bu kadim kültürü yaşatacağız. Sıradan bir kültür değildir. Bu kültürü yaşatmak her insanın temel görevidir. İstediğim bir şey var. Asla ve asla insanları ötekileştirmeyelim. İnsanların kimliği başımızın üstüne. İnsanların inancı başımızın üstüne. İnsanların yaşam tarzı, başımızın üstüne. İnsanı insan olarak gördüğünüzde zaten adaleti sağlamak için ilk ve en önemli adımı atmış oluyorsunuz. Onun için biz, herkesi kucaklayan Anadolu; Trakya coğrafyasında herkesi kucaklayan bir geleneği inşa etmek ve sürdürmek zorundayız. Bunu yapacağız. Haksızlıklar var biliyorum. Devlette bir çürüme olduğunu da gayet iyi biliyorum. O çürümeye de son vereceğiz. Sizlerin takdiriyle. Devlet dediğiniz kurum, liyakat üzerine inşa edilir. Liyakat ve adalet. Yani işi, ehline vermek demektir. İşi ehline vermediğiniz zaman devlette çürüme başlar. Ehil kişi, kendisinden sonra o işi yapacakları yetiştirir. Yani usta çırak ilişkisi bunun temelidir. Devlette de böyledir. Büyükelçi olmak için hemen mezun olduğunuzda sizi atamazlar. Uzun süre çalışacaksınız. Bütün masalardan geçeceksiniz. Dünyayı bileceksiniz. Devletinizin çıkarlarını bileceksiniz. Devletin çıkarlarını dünya coğrafyasının her yerinde savunacaksınız. Bunu savunacak bilgiye ve birikime sahip olacaksınız. Ama şimdi rüşvet alanı büyükelçi atadılar. Bu olmaz. Bu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ihanettir. Bizler, devlette liyakati sağlayacağız. Ahlak budur, erdem budur. Dolayısıyla bunu yapmazsanız sistemde çürüme başlar. Sistemde çürüme başladığı zaman da ülke felakete sürüklenir. Sizde isteğim: Asla moralinizi bozmayın. Sorunlarınızı biliyorum.

“BİRLEŞMELİYİZ. BERABER OLMALIYIZ”

Göçerlerin hiçbir sosyal güvenliği yok. Niye yok arkadaşlar? Ya bu coğrafyada yaşıyor. Beraber yaşıyoruz. Ya kocadığı zaman ne olacak? Tamam yakınları bakacak ama o da Türkiye Cumhuriyeti’nin saygın bir vatandaşı olarak emeklilik hakkı kazanması lazım. Hastaneye gittiği zaman sağlık sigortası olması lazım. Unutmayın bu kardeşiniz, tamamını yapacak. Kırsalda çalışan, kadınların ve gençlerin sosyal güvenlik pirimizi devlet ödeyecek. Bunu da bilmenizi isterim. Göçersiniz, konarsınız ama çalışıp hak ettiğiniz zaman hakkınızı sosyal devlet teslim edecek. Alın terinin hakkını teslim etmeniz lazım. Türkiye Cumhuriyeti’nde hiç kimsenin mağdur olmadığı, herkesin bu coğrafyada huzur içinde gezdiği, birbirine saygı gösterdiği bir iklimi yaratacağız. Bu iklimi yarattığımızda güzel Türkiye’mizde herkes kucaklaşacak. Boşuna helalleşme demedim. Artık kavgalardan bıkmadık mı? Yetmedi mi kavga etmek? Yetmedi mi birbirimizin yüzüne farklı bakmak? Yetmedi mi farklı dilleri kullanmak? Birleşmeliyiz. Beraber olmalıyız.

“KUL HAKKI EĞER EN BÜYÜK GÜNAHSA O EN BÜYÜK GÜNAHA HİÇ KİMSENİN ORTAK OLMASINI İSTEMEM. YANİ KUL HAKKI YİYENE OY VERMESİNİ İSTEMEM”

Biz şimdi geriye dönüp, yaptığımız hatalardan arınıp; yüzümüzü ileriye çevirmek zorundayız. Beraber ve birlikte Türkiye’yi yeniden ama yeniden bütün kurumlarıyla inşa etmek zorundayız. Bu işin kavgası yok, birleşmesi var. Beraber olduğumuz zaman aşmayacağımız hiçbir engel yok. Bütün engelleri aşarız.

Devleti yönetenler, devleti yönettikleri süre içerisinde zenginleşiyorsa, artık halkın hakkını hukukunu değil kendi mal varlıklarının hakkını hukukunu savunurlar. Siyasette zenginleşme olmaz. Yoktur öyle bir şey. Ahlaki değerleri esas aldığınızda bir siyasetçinin zaten siyasette zengin olma şansı yoktur arkadaşlar. Ama birileri zenginleşiyorsa bilin ki kul hakkı yemiştir. Kul hakkı eğer en büyük günahsa o en büyük günaha hiç kimsenin ortak olmasını istemem. Yani kul hakkı yiyene oy vermesini istemem.

“HER BİR EVLADIMIZIN İYİ EĞİTİLMESİ HEPİMİZİN TEMEL GÖREVLERİNDEN BİRİSİ OLMALIDIR”

Yörük kardeşlerimizin eğitim sorunu da var. Yaylaya çıkıyor. Çocukları nerede okuyacak? Sadece Yörük Türkmenlerin değil. Mevsimlik işçilerin de aynı sorunu var. Demek ki bir kişiyi bir aileyi ele alıyorsanız o aileyi bir bütün içinde ele almanız lazım. Çocukları varsa çocuklarının da eğitimini sağlamanız lazım. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti bunu yapacak bilgiye de güce de sahiptir. Eğer bunu yapmıyorsa politikacılar yüzündendir. Her bir evladımızın iyi eğitilmesi hepimizin temel görevlerinden birisi olmalıdır. Çocukların eğitimine her yerde ve her zaman değer vermek zorundayız. Yörük çadırında ateşi yakan sizsiniz, Yörük çadırında dumanın tütmesini sağlayan sizlersiniz. Sizler koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük güvencelerisiniz. Birliğimizin güvencesisiniz. Buna yürekten inanıyorum. Bunun mücadelesini birlikte vereceğiz.”