Doğu Türkistan’da devam eden zulme “Dur” demek için TBMM Saadet-Gelecek Grubu Başkanı Selçuk Özdağ’la Yeniden Refah Partisi Milletvekili Doğan Bekin, ortak bir basın toplantısı düzenledi. Gerçekleşen toplantıda Çin’de insan haklarının yok sayıldığı bir zulmün devam ettiğini ve başta batı ülkeleri olmak üzere Dünya devletlerinin buna seyirci kaldığını kaydeden Selçuk Özdağ, “Gün geçmiyor ki zulümlerden zulüm seçer, mazlumlardan mazlum sayar olduk. Dünya sır perdesini, insanlar ar perdesini soyundu attı” dedi.
“İyiliğin/kötülüğün değil, iyinin/kötünün PİAR’ını yapanlar itibar kazanır oldu.!
Birileri birilerini cellatların önüne atarken, atanlar şan şöhret ve ikbal devşirdi, atılanların hissesine de maalesef iki metrelik soğuk mezar düştü ki bunlar da şanslı olanlar” şeklinde sözlerine devam eden Özdağ, “Arakan’dan Bosna’ya, Filistin’den Doğu Timor’a, Şimali Afrika’ya, Hindistan’a ve dahi ismini bile bilmediğimiz diyarlardan Doğu Türkistan’a, zulüm gören katledilen, topraklarından sürülen masumların ismi ve sayıları maalesef birer istatistik bile olmuyor. Doğu Türkistan 2 milyon metrekareye yaklaşan yüzölçümü ile 1 Milyon 828 Bin 418 nerdeyse Türkiye’nin 3 katı bir büyüklükte, Tibet, İç Moğolistan ve Mançurya gibi “Kızıl Çin” müstemlekeleri dâhil, bütün Çin topraklarının beşte birini teşkil etmektedir. Zengin petrol yataklarına sahiptir. Doğu Türkistan, esasen kadim Türk topraklarıdır. 1863’te Mehmed Yakup Bey, Kaşgar merkez olmak üzere devlet kurmayı başarmıştır. Doğu Türkistan’da kurulan Kaşgarya devleti Sultan Abdülaziz'e biat etmiş, padişah adına hutbe okutulup, sikke bastırmış, Osmanlı Sancağı çekilmiştir. Çinlilerle olan mücadeleleri için Osmanlı onlara silah göndermiştir” konuşmasını şu şekilde sürdürdü;
“1933 yılında kısa süreli Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti kurulduğunda başına Osmanlı hanedanından Abdülhamit’in torunu Şehzade Abdülkerim Efendi getirilmeye çalışılmış, olmayınca ABD’ye dönen şehzade, kaldığı otelde bir suikast sonucu öldürülmüştü; Çin istihbaratı tarafından öldürüldüğü konusunda ciddi şüpheler vardır. Bu arada Mao yönetimindeki, Çin, 1949 Eylül’ünde Doğu Türkistan’ı işgal edince ülkeden kaçmak zorunda kalan Uygur Türkleri Türkiye Cumhuriyeti’ne sığınmışlardır. Bunlardan biri de herkesin bildiği Doğu Türkistan’ın efsanevi lideri İsa Yusuf Alptekin’dir. Çin yönetimi, 1949 yılında Doğu Türkistan'ı işgal edip bölgeyi “Sincan” (Kazanılmış Topraklar) olarak adlandırdığı tarihten bu yana, Uygur Türkleri başta olmak üzere Müslümanlara yönelik etnik temizlik ve asimilasyon politikası uygulamaktadır. İşgalden bu yana 20 milyon Doğu Türkistanlı katledilmiştir.
UYGUR TÜRKLERİ ACIMASIZCA KATLEDİLMİŞLERDİR
Doğu Türkistan’ın Barın şehrinde, 5 Nisan 1990 tarihinde Çin ordusu ve silahlı milisleri eliyle, kadın ve çocuklar dâhil binlerce Uygur Türkünün acımasızca kurşuna dizildiği bir katlim yaşanmıştır. Kaşgar, Artuş, Aksu ve Hoten illerinden 10 binden fazla genç insan bu direnişle ilişkilendirilerek tutuklanıp idam edilmiş ve hapis cezasına çarptırılmıştır.
5 Temmuz 2009 tarihi ise, Doğu Türkistan için zulmün peyderpey soykırıma doğru evrildiğinin habercisi olmuş, 26 Haziran’da Çin’in Şavguan şehrine zorla işçi olarak götürülen Uygur Türk’ü kız ve erkeklerin kaldığı işçi yurdu Çinli gruplar tarafından basılmış, binlerce Uygur Türkü genç, Çinli milisler tarafından katledilmiştir.
Çin yönetimi 2017’den itibaren milyonlarca Uygur Türk’üne yönelik geniş çaplı tutuklamalar gerçekleştirmeye başlamış, cezaevlerinde öldürme, işkence, zorla kaybetme/çalıştırma/ kısırlaştırma/Çinlilerle evlendirme, cinsel taciz, tecavüz, çocukları ailelerinden ayırarak asimilasyon kamplarına kapatma gibi insanlık dışı uygulamaları sistematik hale getirmiştir. Ayrıca aydınlar, bilim insanları, öğretmenler, doktorlar, yazarlar ve din insanların ile sanatçılar, sporcular, iş insanları, esnaf ve toplum önderlerini toplama kamplarına kapatarak uzun yıllar, hatta ömür boyu hapis cezalarına çarptırmaktadır. Bunun açık bir şekilde “soykırım ve insanlığa karşı suç” olmadığını kimse inkâr edemez.”
ÇİN SOYKIRIM VE İNSANLIK SUÇU İŞLEMEYE DEVAM EDİYOR
“Şimdiye kadar AB ve ABD başta olmak üzere 10’dan fazla ülke Çin’in Doğu Türkistan’da Uygur ve diğer Müslüman Türk halklarına uygulamakta olduğu politikalarını bir “SOYKIRIM VE İNSANLIĞA KARŞI SUÇ” olarak tanımıştır” diyen Özdağ, “Londra'da kurulmuş olan Bağımsız Uygur Mahkemesi 9 Aralık 2021 tarihinde Çin’in Uygur ve diğer Müslüman Türk halklarına karşı “SOYKIRIM VE İNSANLIĞA KARŞI SUÇ” işlediğine hükmetmiştir. Birleşmiş Milletler’de 50 ülkenin imzaladığı açıklamada, Çin’in “ağır ve sistematik” insan hakları ihlalleri kınanırken, Uygur Türkleri ve “keyfi olarak özgürlüklerinden mahrum bırakılan herkesi” serbest bırakması gerektiği talep edilmiştir. BM’de Türkiye'nin de desteklediği Çin’in insan hakları ihlallerinin araştırılması önergesi, çoğu Müslüman ülkenin Çin Yönetimi tarafında yer alması sonucu maalesef reddedilmiştir” ifadesinde bulundu.
TÜRKİYE’DEKİ İKTİDARLAR BU DÖNEMDE NE YAPTI VE YAPMAKTADIR?
“Peki bu dönemde bizler, daha doğrusu iktidar ne yaptı/yapıyor? 2017’de Türkiye ile Çin arasında imzalanan Suçluların İadesi Anlaşmasını üç yıl sonra tam da Çin aşısının yani Sinovac’ın Türkiye’ye sipariş edildiği günlerde onay için TBMM’nin önüne getirilmiştir mesela. Düşünsenize Yıllarca Çin hükümetinin iadesini istediği ve Türkiye’ye baskı yaptığı İsa Yusuf Alptekin, 1995 yılında vefat ettiğinde cenaze namazında en ön saflarda MHP lideri Alparslan Türkeş ve zamanın İstanbul Belediye Başkanı Erdoğan vardı. 1992’de ilk kez Cumhurbaşkanı Özal tarafından resmi olarak kabul edilen Alptekin’le birlikte vefatından kısa süre önce 1995’te İstanbul’da Doğu Türkistan Şehitleri Anıtı’nı açan da Bugünün Cumhurbaşkanı Erdoğan’dı” diyerek sözlerine devam eden Özdağ basın açıklamasındaki konuşmasına şöyle devam etti;
“Hatta 1998 yılında dönemin hükümeti tarafından Çin ile yapılan ve Doğu Türkistan’ın aleyhine hükümler içeren gizli bir anlaşmanın 2002 yılında basına yansımasından sonra o sırada muhalefette olan AK Parti ve muhafazakâr basın resmen ayağa kalkmış, Doğu Türkistan’ın gök mavisi bayrağının Türkiye’de yasaklanmış olmasına büyük tepki gösterilmişti ve o sırada yani 2002 yılında iktidarda ise DSP-MHP-ANAP koalisyonu vardı.
O tarihten 2016’ya ve sonrasında 2018’de ihdas edilen Cumhur İttifakı’na kadar bazen birinin diğerine bazen diğerinin ötekine Uygur Türkleri ve Doğu Türkistan üzerinden yürüttüğü söz düellosu bu tarihten sonra büyük bir sessizliğe büründü. Ve bu dönem Çin Yönetiminin Doğu Türkistan’a uyguladığı baskıların en sert ve sistematik olduğu bir dönem oldu. Mesela Cumhurbaşkanı Erdoğan en son 2019’da gittiği Çin ziyareti sırasında Uygur Türkleri konusunda: "Çin'in Sincan bölgesindeki insanların Çin'in gelişimi ve refahı içinde mutlu bir yaşam sürdüğü bir gerçektir.”
MEVCUT İKTİDARIN TÜRK YA DA MÜSLÜMAN DERDİ YOKTUR
“Cumhurbaşkanlığı ise tepkiler yükselince bunun bir çeviri hatası olduğunu söyleyerek zevahiri kurtarmaya çalışmıştı” diyen Özdağ şunları söyledi “Çin'in güvenliğini kendi güvenliğimiz gibi görüyoruz. Gerek ülkemizde gerek bölgemizde Çin'e yönelik hiçbir olumsuz faaliyete izin vermiyoruz" diyen Binali Yıldırım gibi figürlerin (!) ve bu iktidarın; mazlum diye Türk ya da Müslüman diye bir derdinin olmadığını biz biliyorduk, şimdi de herkes duysun istiyorum. Tüm bu çelişkili ve tutarsız açıklamalardan anlıyoruz ki, Doğu Türkistan ve Uygur Türklerine uygulanan mezalim, söz konusu siyasetçilerin meseleye insan ve vicdan odaklı değil kariyer ve siyaset odaklı baktıklarını göstermiştir. Yıllarca bizzat bu siyasetçilerin dillendirdiği söz konusu iddiaları ABD ya da AB’den birileri gündeme getirince de ne hikmetse bu mezalim bir anda “Çin’e karşı Batı’nın kışkırtması ve planına dönüşüvermektedir.” !!!Bakınız; Dünya beşten büyüktür, mazlumların sesi, kimsesizlerin kimsesiyiz” gibi tumturaklı sözlerle büyük devlet olunmuyor. Hamasetiniz ve bu yüksek laflarınız sizden bir umut bekleyen Uygur Türkleri ve dahi bizim için hiçbir şey ifade etmemektedir. İktidarın, söze geldi mi kimseye kaptırmadığı mazlumların gür sesi ve hamisi propagandasının ne kadar boş olduğunu, birkaç ay evvel Uygur Soykırımı sırasında Uygur Anadili ve Kültürünün Korunması Uluslararası Konferansı & Çalıştayına gösterdikleri ilgiden bir kere daha anladık. Dünyanın her yerinden insanların geldiği ve Ankara’da yani hemen dibimizde gerçekleşen bu programa iktidar kanadından tek bir kişi bile ilgi göstermedi. Şaşırdık mı? Hayır. Zulüm gören ve asimilasyona uğratılan Uygur Türkleri bir Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ya da Suudi Arabistan değil çünkü. Aynı şekilde bundan birkaç yıl önce Prag’da düzenlenen Uygur Konferansına yine dünyanın her yerinden insanlar giderken Türkiye Cumhuriyeti’nin Büyükelçisi olan Egemen Bağış bırakın gelmeyi bir mesaj bile göndermemişti. Adı rüşvet ve yolsuzluk iddialarına karışmış birinin iktidarın tarzını yansıtması zaten beklenen bir tavır olsa gerekir.!”
30-31 Ekim tarihlerinde Japonya Ulusal Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun organize ettiği ve 100’den fazla parlamenter, gazeteci, akademisyenin katıldığı Uluslararası Uygur Forumu; Küresel Parlamenterler Toplantısı’na da katılım gösterdiğini kaydeden Özdağ, “Japonya’da, özellikle “Uygur Soykırımı” konusunda çalışmalar yapan, Uygurların hak mücadelesini destekleyen çeşitli ülkelere mensup parlamenterleri bir araya getiren Uluslararası Uygur Forumunda: Doğu Türkistan’da Çin yönetimi tarafından uygulanan “soykırım” ve insan hakları ihlallerine karşı yapılması gerekenler hakkında çeşitli çalışmalarla öne çıkan ve dünyanın birçok ülkesinden Parlamenterin, Doğu Türkistan davasının duayen isimlerinin ve sivil toplum kuruluşlarının iştirak ettiği foruma 30 ülkeden 100’den fazla parlamenter, gazeteci ve akademisyen katıldı. Japonya’nın Başkenti Tokyo’da bulunan Temsilciler Meclisi Binası'nda 29 Ekim açılış programıyla başlayan foruma, Japonya'nın üst düzey yöneticileri başta olmak üzere, 30'dan fazla ülkeden milletvekilleri, Uygur Soykırımı'nı tanıyan devletlerden 60'tan fazla parlamento üyesi ve çok sayıda basın mensubu katıldı. Foruma Türkiye'den, Gelecek Partisi Kurucular Kurulu üyesi Muğla Milletvekili ve TBMM Saadet-Gelecek Grup Başkanı sıfatıyla şahsım Selçuk Özdağ, İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Adana Milletvekili Ayyüce Türkeş Taş, İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Naci Cinisli ile Yeniden Refah Partisi Milletvekili Doğan Bekin katılmışlardır.
İKTİDAR VE ONUN BÜROKRATLARI YİNE ŞAŞIRTMADI
Foruma Japonya parlamentosunun Uygur kökenli Milletvekili Arfiya Eri de katılmıştır. Ayrıca foruma Japonya Uygur Parlamento Birliği, Çin Tarafından Yapılan İnsan Hakları İhlallerini Araştırma ve Eyleme Geçme Parlamento Birliği, Dünya Uygur Kongresi (WUC), Japonya Uygur Derneği (JUA) ve Çin’le ilgili Parlamentolar arası İttifakı (IPAC) ve Uygur Hareketi, Komünizm Kurbanlarını anma vakfı gibi çeşitli teşkilat ve Uluslararası insan hakları örgütlerinin önde gelen isimleri de iştirak etmişlerdir. Peki kim katılmadı derseniz söyleyeyim: Yukarıda bahsettiğim Ankara’daki Doğu Türkistan konferansına ve Prag’daki Uygur Konferansına katılmayan iktidar ve onun bürokratları…Yine şaşırtmadılar” dedi.
“Doğu Türkistan davasının önderleri Dolkun İsa ve Rabia Kadir konusunda da iktidarın nasıl bir eziklik içinde olduğunu yakın zamanda müşahede ettik maalesef” diyerek sözlerine devam eden TBMM Saadet-Gelecek Grubu Başkanı ve Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ, “Yaklaşık üç sene önce, çoğunluğunu Batılı ülkelerinin oluşturduğu 39 ülke, Çin yönetimine ortak bir mektup göndermiş, Doğu Türkistan'daki toplama kamplarında zorla tutulan Uygurların derhal serbest bırakılması çağrısında bulunmuştu. İlginç olan ise söz konusu mektupta Türkiye'nin imzasının yer almamasıydı.Yine başta Avrupa ülkeleri olmak üzere birçok ülkenin soykırım olarak nitelendirdiği Çin’in Uygur Türklerine yönelik asimilasyon politikalarına karşı iktidarın sessizliğine karşı Gelecek Partisi 2021 yılında 100.000 imza kampanyası başlatmıştı. Ama iktidar bunu da görmezden gelmiş, söz konusu mezalimi duyurmak isteyen, yakınlarından haber alamayan Uygur Türklerine hem de Türkiye’de resmen baskı ve şiddet uygulamıştır. Ülkesi yerine şahsi ikballerini önceleyip, bunun için de ideoloji ve inançları kalkan yapan yönetimler belli toplum kesimlerini hedef alıp onları marjinalleştirirler. Kamuoyu gözünde onları düşmanlaştırmak için radikal eylemlere sevk ederler. İçerdeki işbirlikçileri eliyle bu konuda mesafe de alırlar. Ancak bilinmelidir ki, dünyanın neresinde olursa olsun yaşanan/yaşatılan devasa insanlık dramları karşısında çaresiz insanların yanlışlarına değil, bunları bahane ederek zulmünü meşrulaştırma çabasında olan devletlere ve yöneticilerinin eylemlerine odaklanalım. Büyük resimde büyük ve güçlü olanın yaptıkları esastır. Gözlerimize yapıştırılan çapaklara takılıp hakikatin soğuk yüzünü görmekten beri olmayalım” şeklinde konuştu.
ÇİN YÖNETİMİNE SESLENMEK İSTİYORUM:
“Uygur Türklerine uyguladığınız zulme son verin. Doğu Türkistan’daki soykırım politikalarından bir an önce vazgeçin. Uygurlar başta olmak üzere tüm Doğu Türkistan halkının insan haklarını, özellikle de ana dil ve dini inanç özgürlüğünü güvence altına alın ve bu konuda şeffaf bir politika izleyin” diyerek Çin devletinin yetkililerine seslenen Selçuk Özdağ basın toplantısındaki konuşmasını şu cümlelerle bitirdi;
“Doğu Türkistan’a Çinli göçmenleri yerleştirerek bölgenin demografik yapısını değiştirme ve Uygurları asimile etme uygulamasını sonlandırın. Haksız yere ve keyfi olarak kamplarda/ hapishanelerde tutulanları derhal serbest bırakın. Kamplarda ya da hapishanelerde tutulan Türk vatandaşlarının serbest bırakılıp, Türkiye’ye dönmesine izin verin. Türk vatandaşı veya Türkiye’de yaşayan binlerce Uygurların Doğu Türkistan’da kalan aile fertleri ile irtibata geçmesini, parçalanan ailelerin birleşmesine imkân sağlayın. Uygur Türklerine uygulanan seyahat kısıtlamalarını bir an evvel kaldırın. Birleşmiş Milletler’de (BM) veto hakkı olan bir devletsiniz, dünya ticaretinin lokomotifi bir ülkesiniz, sınırlarınız ve nüfusuz ile devasa bir büyüklüğe sahipsiniz ve bunların hepsi sizin gerçek manada büyük bir devlet olduğunuza yetiyor mu sanıyorsunuz? Hayır, eğer büyük devlet iseniz, tarihi derinlerde bir medeniyetin sahibi iseniz, gerçekten büyük bir devlet gibi davranın. Ülkenizin bir parçası ve vatandaşları olan insanlara ayrımcılık yapmayın, zulüm yapmayın, onları toplama kamplarına doldurup işkence etmeyin.Tüm bu yaşanılanlar gerçek değil diyorsanız kapılarınızı tüm dünyaya açın, gazetecileri, hukukçuları, siyasetçileri, sivil toplum örgütlerini, aktivistleri herhangi bir kısıtlamaya tabi tutmadan ülkenize davet edin ve kurgulanmamış programlarla buraları gezdirin. Ve tüm bunların gerçek olmadığını ispat ederek yalanlayın bizleri. Bunlar ABD ve batının argümanları diyorsanız çürütün bunları o zaman. Yoksa sözlerinizin hiçbir kıymeti harbiyesi olmayacaktır.