Polisin yoğun güvenlik önlemleri alıp Kızılay Genel Merkezini önüne giden yolları kapaması nedeniyle binaya en yakın noktada pankartlar açan topluluk ardından basın açıklaması yaptı.
Selçuk Özdağ'ın konuşması şöyle;
“Bugün şu an önünde durduğumuz bu bina Kızılay’ın merkez binası.
İşte bu Kızılay; savaş meydanlarında yaralı, hasta askerlere hangi tarafta olduğuna bakmadan, hiçbir ayrım gözetmeden yardım etmek, tedavi etmek gibi insani ve vicdani bir anlayıştan doğmuştu.
Tam 155 sene önce 11 Haziran 1868 tarihinde "Osmanlı Yaralı ve Hasta Askerlere Yardım Cemiyeti" adıyla kurulan Kızılay, 1877'de "Osmanlı Hilali Ahmer Cemiyeti", 1923'de "Türkiye Hilaliahmer Cemiyeti", 1935'te "Türkiye Kızılay Cemiyeti" ve nihayet 1947'de "Türkiye Kızılay Derneği" adıyla hafızalara kazınmıştır.
Ve o günden bu yana ülkemiz başta olmak üzere, dünyanın neresinde bir afet, savaş, açlık ve hastalık gibi insanlık dramı yaşansa, sağına soluna bakmadan, hiçbir karşılık ve elbette bir talimat bile beklemeden yaraları sarmak, insanlara ilaç olmak, sıcak bir çorba sunmak ve gerektiğinde kanından kan vermek için hep insanlığın yanında oldu yanlarına koştu.
Ülkemiz ise ne zaman bir felaket yaşasa, ne zaman ki vatandaşlarımız bir çare arasa, beklediği ve görmek istediği ilk şey beyazlar içindeki bu “kırmızı hilaldir” arkadaşlar. Ne büyük bir gurur ki bu kırmızı hilalin güven veren sıcaklığını dost da düşman da hep takdir etti saygı duydu.
Gün geldi komşu ülkelerde; İran’da, Azerbaycan’da, Yunanistan’da, Suriye’de, gün geldi uzak diyarlarda, Afrika’da, güney Amerika’da, şimalde cenupta, Hizan’da ve dahi Fizan’da herkes bu kırmızı hilalin sıcaklığında ısındı, barındı, doydu ve minnet duydu.
Peki bugün, büyük bir deprem felaketi yaşadığımız şu günlerde insanlar gözlerini/ellerini açmış şu kırmızı hilalin biran önce gelmesini beklerken ne oldu da her yere anında yetişen Kızılay ortalıkta yoktu. Yoktu çünkü daha önemli işler için kendisine yeni bir misyon edinmiş. Yoktu çünkü iktidar her kurumumuzun içini boşalttığı gibi Kızılay’ın da içini boşaltmış. Yoktu çünkü birileri piar yapmak için başka kurumlar kurmuş. Yoktu çünkü adı olsun ancak kendisi olmasın istenmişti.
Yoktu çünkü birilerine bol keseden maaşlar, yönetim kurulu üyelikleri, makam araçları ve bol sıfırlı huzur hakları verilsin istenmişti.
Ve dahi yoktu çünkü halkımızın devlet kurumlarına güvenini sıfırlayan bu iktidar, Kızılay’ı insanların görece güveneceği bir kurum olarak yedekte tutmuştu sadece. Oradan kaçan buraya gelsin..,! Şeytan bile şeytanlığından utandı be…
Ve bu zevat milletimizin yaşadığı acılar yetmezmiş gibi bir de utancımıza utanç kattı. İnsanlar depremin ilk saatlerinden itibaren yardım beklerken, donmamak için başını sokacakları bir çadır beklerken varını yoğunu biran evvel depremzedelere ulaştırması beklenen Kızılay ne mi yapmış.? Nebbaşlığa soyunmuş gibi birilerine ellerindeki çadırları parayla satma derdine düşmüş.
Depremde Kızılay’ın afetzedelere neden çadır göndermediğini tartıştığımız sırada, Haluk Levent’in AHBAP’ına çadır satmakla meşgulmüş bunlar. Sadece bu da değil, bölgeye yardım götüren Eczacılar Birliği’ne de çadır satmış bunlar.
Yahu sizin işiniz yaşadığımız böyle bir afet de ticaret yapmak mı, yoksa acil olarak insanlara yardım ulaştırmak mı?
Sen yardım kuruluşu musun fırsatçı bir ahlaksız mısın?
Nesiniz kardeşim siz?
Deprem olmuş ve ilk andan itibaren bu ülkenin insanları hiçbir karşılık beklemeden varını yoğunu döküp yollara revan olmuş. Bu insanlar yardım götürmese kimse niye diye sormayacak olmasına rağmen insanlık ve vicdan, milletimize bunu şuuru kalbine yüklemiş. Ama gel gör ki vazifesi karşılıksız yardım etmek olan bu kadim kurumumuz ne hallere düçar edilmiş. Yapması gerekeni yapma, mezar soyguncusu gibi hareket et sonra biz kanunsuz bir iş yapmadık diye üste çık. Yok öyle yağma. Hesap vereceksiniz hesap.
Senin ticari şirket kurmana kimsenin itiraz ettiği yok. İstediğin kadar şirket kur, bilmem ne yap, para kazan bu bizi ilgilendirmez. Olağan zamanda çadır da satabilirsin, kiraya da verebilirsin. Ammmaaa afet ve olağanüstü durumlarda illaki yeter miktarda malzemen depoda olacak arkadaş, afet zamanı bütün bu çadırları ve malzemeleri ücretsiz vermek zorundasın arkadaş. Fırsat bu fırsat deyip bu felaket zamanı ticaret yapamazsın arkadaş. Ben maliyetine sattım zaten diyemezsin arkadaş. Bunlar senin malın falan değil bunlar halkın malı. Milletimize böyle zamanda kendi malını parayla mı satacaksın yahu? Ne kadar da akıldan izandan vicdandan yoksun adamlarmışsınız.
Zaten sizin ne yaptığınız da belli değil. Devasa şirketler, yönetim kurulları, genel müdürler, başkanlar, yüzlerce şube ve makam araçları, siz ne yapıyorsunuz buralarda? Milletimiz karşılıksız kanını bağışlar, Kızılay da vatandaşlarımızın bağışladığı bu kanları hastaneler başta olmak üzere çeşitli yerlere parayla satar.
Burada yardım etmesi gereken insanları bırakır CB oğlunun New York’daki gökdelenine “vergiden kaçınmak” için para transfer eder. Siz nasıl insanlarsınız, siz de hiç mi vicdan kalmadı bu nasıl bir zihniyettir böyle pessss yahu.
Kızılay'ın Ahbap'a çadır satmasını; ''İş birliği ahlaki, akılcı ve yasaldır.'' diyen Kızılay başkanı bay Kerem Kınık’a sesleniyorum: bırak bu yasaldı ahlaki idi mavralarını, zırvalarını ki zırva tevil götürmez ve bir an önce hemen şimdi istifa et ve milletimizden özür dile. Şimdi senin devr-i iktidarın olduğu için sana kimse soruşturma açmayacak biliyorum amma aldığın bu “ahh”ların, muhatabı olduğun bu ihmal ve yolsuzluk iddialarının gereğini yapacak bir yargı çok değil birkaç ay sonra yakanıza yapışacak, adalet önünde tek tek hesap vereceksiniz.
Son olarak Vergi kaçırmayı vergiden kaçınmak olarak güncelleyen bu zihniyetten her şey beklenirdi ama mezar soygunculuğunu andıran böyle bir şeyi biz bile ummazdık, yazıklar olsun diyorum. Gün ola harman ola…”