Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, “Vekaletimizi alan bir avukat müvekkili aleyhine iş yapsa o davadan bir hayır çıkar mı? Her gün Büyük Millet Meclisi’nde milletvekilleri, milletin aleyhine kanun çıkartıyor" dedi.
Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, “Vekaletimizi alan bir avukat müvekkili aleyhine iş yapsa o davadan bir hayır çıkar mı? Her gün Büyük Millet Meclisi’nde milletvekilleri, milletin aleyhine kanun çıkartıyor, milletin aleyhine düzenlemeler yapıyor. 13 milyon emekliye vermediğimizi, bir avuç, bu ülkenin kanını emen insanların vergilerini affetmek için sahsa özel yasalar çıkartıyor. İtirazımız bunadır” dedi.
Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, “Vekaletimizi alan bir avukat müvekkili aleyhine iş yapsa o davadan bir hayır çıkar mı? Her gün Büyük Millet Meclisi’nde milletvekilleri, milletin aleyhine kanun çıkartıyor, milletin aleyhine düzenlemeler yapıyor. 13 milyon emekliye vermediğimizi, bir avuç, bu ülkenin kanını emen insanların vergilerini affetmek için sahsa özel yasalar çıkartıyor. İtirazımız bunadır” dedi.
Partisinin il kongresine katılmak için dün Kars’a gelen Gültekin Uysal, Demokrat Parti Kars İl Başkanlığı’nın yeni binasının açılışını yaptı. CHP Kars İl Başkanı Taner Toraman, Saadet Partisi Kars İl Başkanı Erkan Uslu ve partililerin de hazır bulunduğu açılışta konuşan Uysal, şunları söyledi:
“REFAH VE HUZUR SAĞLAYAN, KENDİ İNSANI İLE BERABER TÜM COĞRAFYAMIZDA İSTİKRARIN KAYNAĞI OLACAK TÜRKİYE’Yİ İNŞA ETMEK İÇİN MÜCADELE EDİYORUZ”
“Bugün geldiğimiz bu tarihi eşikte, tarımdan başlayarak yeniden bu büyük ülkeyi kendi insanına refah ve huzur sağlayan, kendi insanı ile beraber tüm coğrafyamızda istikrarın kaynağı olacak Türkiye’yi inşa etmek için mücadele ediyoruz. Altılı Masa etrafında bir araya gelmiş siyasi partilerin tek bir derdi var. Bunca zamandır mağdur olmamış hiçbir siyasal ve toplumsal kesimin kalmadığı noktada herkesin hukukunu teminat altına alacak, eşit fırsatlara sahip olacağı bir Türkiye’yi ortaya çıkarmaktır. Karşıda ise Cumhur İttifakı’nda, bir kişinin, ailesinin ve şürekâsının iktidarını sürdürmenin ötesinde bir iddiaları yok. 20 yıl Türk milleti, Sayın Erdoğan’ın şahsında Adalet ve Kalkınma Partisi’ne yetki istemiş yetki vermiş, güç istemiş güç vermiş. O da yetmemiş, ‘Vesayetle mücadele edeceğiz’ diyerek, ‘Yeni anayasa diyerek’, bu tür ezberler, propagandalar var. Anayasayı değiştirebilecek, zaman zaman Büyük Millet Meclisi’ne güç vermişiz. Günün sonunda döndük, milletimizin demokrasi ve hukuk talebini, ekmek talebini, ekmeği büyütme talebini yanlış anladılar. Kendilerine uygun bir nizam kurmak istediler. Ne siyaset birimi literatüründe ne de dünyada uygulaması olan, bize has, ‘yerli ve milli’ denilerek maalesef ne sert kuvvetler ayrılığına dayanan başkanlık modelleri ne de klasik parlamenter sistemden öte, ikisinin karışımı, Tayyip Bey’e uygun bir elbise diktiler. Sadece bu soruyu sorsak, ‘Bu yetkileri ve bu imkanları Erdoğan’ın dışında bir başkasının kullanmasına razımızsınız’ desek, hiçbir şekilde razı olmazlar.
“13 MİLYON EMEKLİYE 10 MİLYAR DOLAR VERMEYEN BU İKTİDAR, ŞİMDİ 300 MİLYONA YAKLAŞACAK BİR MALİYETİ 85 MİLYONUN ÜZERİNE BIRAKIR HALE GETİRDİ”
Modern siyasi tarih, keyfiliğin sınırlandırılmasının tarihidir, otoriterinin sınırlandırılması ve hesap verilebilir hale getirilmesinin tarihidir. Demokrasi eşittir, kuvvetler ayrılığı. Vatandaşımız, günlük hayatı içerisinde bu keyfi rejimin ürettiği çift haneli işsizlikten çift haneli faiz oranlarına… Talimatla Merkez Bankası faizleri düşürse ne olur? Büyük oranda mevduat toplayıp bedelini 85 milyonun ödemesi pahasına, birtakım ucuz kredi dağıtma uğruna, ‘acaba seçime kadar bu süreci geçirebilir miyiz’ diye çalışıyorlar. Peki bu bedeli kim ödeyecek? Geçen yıl, bayram öncesi 13 milyon emeklimize ikramiye artışı gündeme geldiğinde Çalışma Bakanı’nın bir açıklaması oldu, ‘Bütçeye 10 milyar dolar maliyeti olur’ dedi. 13 milyon emekliye 10 milyar dolar vermeyen bu iktidar, şimdi 300 milyona yaklaşacak bir maliyeti 85 milyonun üzerine bırakır hale getirdi. O açıdan çok söylenecek laf var. Maalesef ne siyasi denetim ne idari ne de medya, sivil toplum eliyle kamuoyu denetimi yapamadığımız için Türkiye’nin kaynakları heba oluyor. Tarihimizde görmediğimiz bir sistematik usulsüzlük ve yolsuzluklarla karşı karşıyayız. Terör örgütleri ile beraber, bu büyük ülkenin milli güvenliğini, bu sistematik hale gelmiş yolsuzlukların da tehdit ettiğini düşünüyoruz. Birkaç vesile ile ifade ettim. Milli Güvenlik Kurulu, bunu da bir tehdit unsuru olarak kabul etmeli, bunun gereğini yapmalıdır. Onun için önümüzde uzun bir zamanımız yok.
“ÜNİVERSİTELER AÇTIK AMA DÜNYA İLE REKABET EDEBİLECEĞİMİZ BİR NİTELİKTE BİR DONANIMI GENÇLERİMİZE MAALESEF SUNAMIYORUZ”
Üniversiteler açtık ama dünya ile rekabet edebileceğimiz bir nitelikte bir donanımı gençlerimize maalesef sunamıyoruz. Almanya’da üniversiteden mezun olmuş bir üniversite öğrencisinin ilk 3 yıl içerisinde iş bulma imkanı yüzde 93’iken Türkiye’de ise bu oran meçhuldür. Almanya’da 4 milyon, bizde 8 milyon üniversite öğrencisi var. Dişinizden tırnağınızdan artırarak okuttuğunuz evlatlarınızı, bu ülkenin evlatlarını, bu ülkenin dişlileri haline getirmek gibi bir mecburiyetimiz var. Bu açından da çok uzun zamanınız yok. Hiçbir vatandaşımızın, hiçbir sektörün, hiçbir sosyal ve ekonomik kümenin talebi maalesef demokratik kanallara aktarılmıyor. Türkiye’deki bu problemi Tayyip Erdoğan’ın kadrajına sokamıyorsak çözüm üretme şansımız yoktur. Bizim de vekil olarak Millet Meclisi’nde konuşmamızın da bir manası yok. 2023 bütçesi konuşuluyor, yasak savma kabilinden. Güya Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni ‘Meclis’i kuvvetlendireceğiz’ diyerek getirenler, milletvekillerini sembolik, usulü tamamlama işlemini yerine getiren unsurlar haline getirdiler. O açıdan, Demokrat Parti olarak iddiamız da bu çarpık düzeni değiştirmek. Milletin tercihinin belirleyeceği, tabandan tavana Büyük Millet Meclisi’ne sağlıklı bir şekilde olmuş bir iradeyle ancak bunlar yapılır. Bunu düzeltmediğimiz müddetçe, 40 yıl 12 Eylül rejiminin kalıcı kolonu haline gelmiş olan bu siyasi partiler düzenini düzeltmediğimiz müddetçe bunları çözebilme imkanımız yok.
“HER GÜN BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’NDE MİLLETVEKİLLERİ, MİLLETİN ALEYHİNE KANUN ÇIKARTIYOR”
Aramızda çok kıymetli, baro başkanlığı yapmış avukat arkadaşımız var. Vekâletimizi alan bir avukat müvekkili aleyhine iş yapsa o davadan bir hayır çıkar mı? Her gün Büyük Millet Meclisi’nde milletvekilleri, milletin aleyhine kanun çıkartıyor, milletin aleyhine düzenlemeler yapıyor. 13 milyon emekliye vermediğimizi, bir avuç, bu ülkenin kanını emen insanların vergilerini affetmek için sahsa özel yasalar çıkartıyor. İtirazımız bunadır. Yoksa Allah kime nasip etmiş. Birileri iktidar olacak, birileri muhalefet olacak. Ama bugün yaşadığımız, Türk tarihinin büyük travmalarından, büyük buhranlarından, büyük krizlerinden birisidir. Osmanlı, adına ‘Fetret Dönemi’ demiş. Ama yarınlarda tarihçiler, tarihe kayıt düşerken yaşadığımız dönemi de ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin Fetret Dönemi’ olarak kaydedecektir.
Bu örtüyü üzerimizden kaldırmak mecburiyetindeyiz. Bunun için mücadele veriyoruz. Tüm iftiralara, tüm bilgi kirliliğine, tüm operasyonel aparata dönüştürülmüş yayınlara, müdahalelere rağmen önümüzde kısa bir zaman kaldı. Tabii pek çok risk de var. Tabii İstiklal’de patlayan bombadan sonra… Her daim bildiğimiz gibi, Türkiye'yi birtakım dışarıdan, içeriden operasyona açık hale getirirseniz A ülkesi değil de B ülkesi gelir ve ‘o kilimden acaba yararlanabilir miyim’ diye düşünür. Hükümet edenlere düşen mesele, bu işlerden medet beklememektir. Bu işlerden nemalanmamak için sizin lehinize işliyormuş gibi görünür ama nerede kime vuracağını kimse bilemez. O açıdan çok dikkatli olmak mecburiyetindeyiz.”