Namık Açıkgöz


21 YILDA YAPILAMAYAN 5 YILDA MI YAPILACAK?

14 Mayıs siyasî telaşından sonra 28 Mayıs telaşı da bitti ve Tayyip bey beklenen bir sonuçla % 52.15 civarı bir oyla Türkiye’nin 13. Cumhurbaşkanı oldu.


14 Mayıs siyasî telaşından sonra 28 Mayıs telaşı da bitti ve Tayyip bey beklenen bir sonuçla  % 52.15 civarı bir oyla Türkiye’nin 13. Cumhurbaşkanı oldu. Allah hayırlı hizmetler nasip etsin. İnşallah sağlığı-sıhhati elverir de 5 yılda güzel şeyler yapma imkânı olur. 

Pekiii…

21 yılda yapamadığını 5 yılda yapar mı?

Veya…

21 yılda bozduklarını 5 yılda düzeltebilir mi? Düzeltemese bile bir hal yoluna koyabilir mi?

Bunlar için hep iyilik temennilerimizi ifade ediyoruz.

Ekonomi konusu başlı başına bir dert. 2021 Kasım ayına kadar bir olumsuzluk hissetmiyorduk ama o aydan itibaren ekonomi çıldırdı ve benim 15 kiloluk torbasını 75 TL’ye aldığım kedi maması bugün 575 TL. Çarpın, bölün ve yüzde kaç arttığını bulun.

2021 Kasım ayında maaşımla arabama 52 depo benzin alıyordum; şimdi 26 depo alabiliyorum.

2021 Kasım ayında bir öğün yemek 25-30 TL idi; şimdi 150 TL…

Rakamları biliyorsunuz… Sayıp kafa şişirmeyeyim.

Bakalım ekonomi nasıl halledilecek.

EĞİTİM-ÖĞRETİM

Benim en tuhaf bulduğum husus zorunlu eğitimin (4+4+4) 12 yıl olması… Türkiye’deki sağ entelektüellerin bir araya geldikleri önemli olaylardan biri, 28 Şubat sürecinde zorunlu eğitimin 8 yıla çıkarılmasıydı. Millî görüş geleneği, konuyu Kur’an kurslarıyla ve İmam Hatip Okullarıyla ilişkilendirerek tartıştı; milliyetçi-ülkücü gelenek, başarılı Anadolu gençlerinin önlerinin kesilmesi zemininde ele aldı. Yani bizler 28 Şubat’ta 8 yıllık zorunlu eğitime karşı iken, iktidar, kaşla göz arasında zorunlu eğitimi 12 yıla çıkararak, hem eğitim kalitesinin düşmesine yol açtı, hem de gençlerin hayata tutunma yollarını kesti.  12 yıllık zorunlu eğitim, gençleri üniversite kapılarına yığdı ve üniversitelerde de “Saldım çayıra, Mevlam kayıra” bir eğitim-öğretim sistemi uygulanmaya başladı. 

Ben hâlâ 5 yıllık zorunlu eğitim taraftarıyım. Aslına bakarsanız, onu da istemem. Kimse benim tahsil yapıp yapamayacağıma karar vermemeli. Eski Yunan’da eğitim-öğretim zorunlu muydu da Aristo, Platon çıktı? İbn Sina, el-Harezmî, Bîrûnî, Farabî hangi zorunlu eğitimin mezunu? Hele de zorunlu eğitimlerin “rejim insanı” yetiştirmeyi amaçladığı modern zamanlarda, aslında o 5 yıllığı da kaldırmak lazım da; olmuyor işte.

Bir de üniversitelere bakalım

Ak Parti’nin felsefî, arka planı olan bir üniversite anlayışı yoktur. “Rektörleri atayalım. Üniversiteleri ele geçirelim” düşüncesi ile üniversitelerin kalitesi yükseltilmez. Ayrıca üniversitelerin iç dinamiklerine saygı duyulmazsa, gereksiz gerilimler doğar. Mesele Boğaziçi Üniversitesine dışardan rektör atamak değil. O zaman da yazdık… Boğaziçi’ne dışardan rektör atamasına karşı çıkanlar, daha önce diğer üniversitelere yapılan atamalara karşı çıkmamışlardı. Fransız isot tarlasına dayanınca mı akılları başına geldi o akademisyenlerin? Sadece Boğaziçi’nde değil, bütün üniversitelerde dışardan rektör atamaları yanlıştır. İç dinamikleri bilmeyen rektörlerin üniversite bilimsel hareketliliği ve heyecanı sağlaması birkaç yıl alır. O da akademinin kaybı demektir.

DİL, DİL İLLÂ DİL

Geçen yazımda da dedim, ülkenin temsiliyet görevini üstlenmiş bir kişi, değil argo dilden, artık günlük politik dilden bile uzaklaşmalıdır. Bu 5 yılda, daha önceki yıllarda kullanılan dili terk edip üslubunu irfan ve hikmet diline yükseltmesi gerekir. Aynı zamanda 85 milyonu da içine alan bir “şefkat dili” şarttır. Cumhurbaşkanının dili, topluma idealler ve heyecanlar verecek bir ortak dil olmalıdır. İdeolojik ayrım yapmadan, bütün toplumun ruhunu yüceltecek ve her sembol isimden yararlanarak oluşturulacak bir referans dili kullanılmalıdır.  Hele hele şu birkaç ay içinde galibiyet sarhoşluğu ile şımarık ve incitici-itici bir dil kullanılmamalı; mağlupların psikolojisi de göz önünde bulundurularak kuşatıcı bir dil tercih edilmelidir.

BASINDA KONUŞANLAR

21 yılda, Ak Parti, nitelikli bir basın ve basın dili oluşmasına imkân sağlayamadı. İktidarı savunanlar, devamlı bir “korku ve kaçış dili” kullanarak, olaylara hâkim olma şuurunu ve güvenini oluşturacak bir dil kullanmayı beceremediler. Özellikle Mehmet Metiner, Hilal Kaplan, Nagehan Alçı, Rasim Özcan Kütahyalı, Yiğit Bulut (Başkaları da var da adlarını hatırlayamadım şimdi.) gibi isimlerin partiye faydadan çok zararı dokunmuştur. İktidarın, çözümcü ve objektif analiz dilini kullanacak bir basın ortamı sağlaması şarttır. İktidara taraftar olanlar da muhalif olanlar da peşin hükümlerini harmanlamayı fikir üretmek zannediyorlar ve basın diline yansıması gereken irfanı yok ediyorlar.

İktidar, toplumla özdeşleşme yolunu tercih etmezse ve eğitim, kültür ve ekonomi konularında göze değen gelişmeler kaydetmezse 5 sene daha bu ve benzeri konuları konuşacağız galiba. 

Son söz: İktidar, yıllardır bizim gibi milliyetçi-muhafazakâr, liberal bağımsız ülkücülerin desteğini aldı ama bilgi birikiminden asla istifade etmedi; sadece millî görüş geleneğinden gelenlerle yetindi. İnşallah yeni dönemde bu eksiklik civan gibi gençlerle giderilir.

 

Not: Seçin sonuçları 28 mayıs 2023 tarihinde, saat 21:30 gibi netleşti. Bu yazımı da o esnada bitirmiştim. Sanırım, yeni iktidar döneminin ilk muhalif yazısı bu olacak.