Mustafa Balkan


43.YILINDA 12 EYLÜL…

“Zâlimlere mehl olmasa matlûb-ı ilâhî/ Bir demde yıkar âlemi mazlûmların âhı.” (Giritli Sırrı Paşa)


“Zâlimlere mehl olmasa matlûb-ı ilâhî/ Bir demde yıkar âlemi mazlûmların âhı.”

(Giritli Sırrı Paşa)

 

Sırrı Paşa diyor ki: “Zâlimlere bir müddet verilmesi, adeti ilahi gereği/ Yoksa, bir mazlumun duasıyla gök kubbe çöker.” 

 

12 Eylül askerî darbesinin üzerinden 43 yıl geçti. 80 ihtilâlinin “ne, neden, niçin, nasıl, nerede ve kim/kimler?” tarafından yapıldığını yeni nesil pek bilmez. Dönemin Genel Kurmay ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Kenan Evren, emir komuta zinciri içinde ülke yönetimine bütünüyle el koymasından sonra 12 Eylül 1980 Cuma günü saat 13.00’de radyo ve televizyonda yaptığı konuşmasında, şu rakamları vermişti: “Son iki yıllık süre içinde terör 5241 can almıştı.14.152 kişinin yaralanmasına veya sakat kalmasına sebep olmuştur. İstiklal Harbinde, Sakarya Savaşı’ndaki şehit miktarı 5713, yaralı miktarımız 18.480’dir. Bu basit mukayese dahi Türkiye’de hiçbir insanlık duygusuna değer vermeyen bir örtülü harbin uygulanıldığı açıkça ortaya koymaktadır.”

O dönemde Ülkü Ocakları Genel Sekreteri olan Haşim Akten, bir yazısında, 1978’de şehitlerin sayısının 250’yi aştığını ve “Şehitler Albümü” hazırlamak için çalışmalara başladığında gazi ve şehit aileleriyle birlikte randevu alıp, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren’in huzuruna çıktıklarını ve bir heyetle kendilerini kabul eden Kenan Paşa’ya; gazi ve şehit aileleri adına “Akan kanı durdurun. Yoksa memleket iyiye doğru gitmiyor” şeklinde sitemlerini ilettiklerinde; “Yoksa, ihtilâl mi yapalım!” diye cevap veren Kenan Paşa tarafından toplantının oracıkta sona erdirildiğini ifade etmişti. 

 

“OLGUNLAŞSIN DİYE BEKLEDİK VE ÇOK KAN AKTI”

Kenan Paşa, Konya konuşmasında “Biraz daha gecikseydik şimdi bu kürsüden onlar konuşacaklardı” demişti. Kenan Paşa’nın “onlar” dediği, herhalde komünist ve bölücü teşekküllerin mensupları olmak gerekir. Ama 2. Ordu Komutanı olan Orgeneral Bedrettin Demirel, daha sonra bir gazeteciye verdiği mülakatta şu ifadeleri kullanmıştı: “12 Eylül'ün geç yapıldığına inanıyorum. Arkadaşlarımın çoğu ‘Tam olgunlaşsın, millet tarafından tasvip edilsin’ dediler. Bana kalsaydı en az bir yıl önceden yapardım. Bir yıl çok kan aktı." Amerika’nın “bizim çocuklar” dediği beşli çetenin, 12 Eylül öncesi akan kardeş kanını durdurmak yerine, bunun tam tersi bir tavır içine girerek askerî darbenin olgunlaşması için bekledikleri öylece ortaya çıkmıştı. Anadolu çocukları “sağ-sol” denilerek birbirine kırdırılmıştı.

 

ZÂLİMLER İÇİN YAŞASIN CEHENNEM!

12 Eylül zulmünü yaşayan Haşim Akten, “Mamak Cehennemi”ni anlatırken, İstiklâl Marşı’yla kendilerine nasıl zulüm yapıldığını belirtirken tüylerim diken diken olmuştu. Konya Ülkü Ocakları’nda o yıllarda görev yapan Muzaffer Onüçyıldız’ı da dinlerken, her sabah İstiklâl Marşı’yla yatıp kalktıklarını belirmiş, hücrede kaldığı yıllarda kendisine Yunan askerinin bile yapmayacağı tarzda işkence ve zulümler yapıldığını anlatmıştı. O zaman da tüylerim diken diken olmuştu. Burada “Bayrak inmesin, ezan dinmesin” diyerek devlete, millete, vatana sahip çıkan Ülkücülere yapılan işkence ve zulümleri yazsam, inanın dudaklarınız uçuklar. Muzaffer ağabeyin, “KORKMA” diye başlayan İstiklâl Marşı’nın her çalınışını dinlediğinde “Mustafa gardaş, artık eskisi kadar millî hislerim kabarmıyor, ruhum hissetmiyor ve haz alamıyorum” demesi kadar acı bir şey var mı?..

Zâlimler için yaşasın cehennem!

 

NETEKİM KORKARAK ÖBÜR DÜNYAYI BOYLADI

Peki, zâlim Kenan Evren, yaptığı, yaptırdığı, yapılmasına önayak olduğu onca zulüm cinsinden bir cezaya hiç uğradı mı? Netekim Evren, yaptığı kötülük cinsinden bir kötülük görmeden öbür dünyayı boyladı mı? Hürriyet’in Kelebek ilâvesinde okumuştum. Kız ve erkeklerden oluşan bir sınıf, nü resimler yaptığı malikhânesinde ziyaret etmiş. Kenan Evren’e sorular soran kız çocuğu ziyaretteki izlenimlerini anlatırken “çok korkuyordu” ifadesine yer vermişti. Demek ki Allah, zâlim Evren’in kalbine bir “korku” yerleştirmiş. Acaba ölmekten mi, yoksa öldürülmekten mi korkuyordu…? Zâlim adam, "Bir sağdan, bir soldan asarak…” güya tarafsız ve adaletli davrandığını açıklasa da Kenan Evren komutasındaki darbeciler, Türkiye'nin demokrasi tarihine en ağır hasarı verdi. Aradan 42 yıl geçti ama uyguladıkları işkenceler, zulümler, antidemokratik yöntemler ve gözaltılar dün yaşanmış gibi hatırlanıyor. O dönemde 650 bin kişi gözaltına alındı, 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. 50 kişi idam edildi. 171 kişi işkencelerde öldü. 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.

 

ZÂLİMİN ZULMÜ VARSA…

Biz biliyoruz ki, boynuzsuz koyunun, boynuzlu koçtan hakkını aldığı gün adalet yerini bulacak elbette. Zulmün cezası ahirete de kalmaz belki ama dünyada da verilir. Herşey inceldiği yerden kopar, zulüm kalınlaştığı yerden. Eskiler derler ki, küfür devam eder ama zulüm payidar olmaz. Tarih bunun ibret levhalarıyla doludur. Engerek yılanı yaralandığı zaman onu paramparça eden karıncalardır. Bizler zâlim olmaktansa mazlum olmayı tercih eden insanlarız. Çünkü; “Zâlimin zulmü varsa, mazlûmun da Allah’ı var.”

 

ZÂLİME DESTEK OLURSAN NE OLUR?

Mahmud Esad Coşan Hoca, bir sohbetinde şu hadis-i şerifi hatırlatıyor: “Kul zulme uğradığında, intikam alamamış, yardımcı da bulamamış olduğu halde, ellerini göğe kaldırmış dua ederse, Allah ona; "Lebbeyk (Buyur) kulum: Ben sana dünyada ve ahirette yardım edeceğim." buyurur.” 

Yıllardan beri gazeteci-yazar olarak şimdiye kadar oynattığım kalem, zalimin yanında ne yer aldı ne de onların zulmüne yardım etti. Ben ortada durup etliye sütlüye karışmayan bir insan da değilim. 28 Şubat’ta da zalimlere destek olmadık ve mazlumların yanında yer alarak onların yardımına koştuk. Müslüman olarak benim vazifem; zulmeden zalime dur demek, mazluma yardım ederek onu ayağa kaldırmaktır. Esad Coşan Hoca devam ediyor: “Zalime destek olursan ne olur? Zâlimle birlikte helâk olursun. Mazluma destek olmadığın zaman ne olur? Kabre girerken, kabirde bekleyen melekler kafana ateşten bir büyük topuz patlatır. Kabrin içi ateş dolar. Zâlimin yanında yer almamak onu desteklememek gerekiyor. “Zulmedenlerin yanına yanaşıp onlara meyletmeyin, sonra cehenneme sizde atılırsınız, sizde yanarsınız, size de cehennem ateşi temas eder” diye âyet-i kerimede tehdit var. Dalkavuklar olduğu, destekçiler olduğu için zalimler türüyor. O halde zalime destek olmak çok büyük bir suçtur. Hatta fâsık, fâcir, zâlim bir insana “efendim” bile denmeyecek. Neden? “Efendim! Buyrun efendim!” falan dense, arş-ı âlâ titrermiş. Zalime destek olunmayacak. Başka… Zalime dobra dobra hakkı söyleyecek. Bu daha zor. Cihadın en faziletlisi, zâlim hükümdarın karşısında ona hak sözü söylemektir. Peki, bizim zulmümüz nasıl olur? Zâlimi rey ile desteklersen, olur zâlimin destekçiliği, dalkavukluğu. Zalimi gider alkışlarsın, bende sana katılıyorum, senin fikrindeyim dersin; olursun destekçisi, dalkavukçusu. Ne yapacaksın? Haksız olan kim olursa olsun ona haksızlığını söyleyeceksin.” https://www.youtube.com/watch?v=172yscIa6cA