Seksen sekiz binden fazla kişinin katıldığı COP28 bugüne kadar yapılan iklim zirvelerinin en büyüğü oldu. Zirvede uzun müzakereler sonucunda 200’e yakın ülke ‘fosil yakıtlardan uzaklaşılması’ konusunda anlaşmaya vardı.
Sonuç metninin 28. maddesinde yer alan bu ifadeyi tarihi bir ilerleme olarak nitelendirenler olduğu gibi, yetersiz bulanlarda oldu…
Alınan karar önemli bir adım olmakla birlikte iklim yıkımının günümüzde geldiği boyut dikkate alındığında kararın yetersiz olduğu/olacağı çok açıktır. Zira uzmanlar yeni yapılan araştırmalara göre Paris Anlaşması’nda belirlenen küresel ısınmayı 1.5°C ile sınırlama hedefinin sağlanabilmesi için dünyanın yalnızca altı yılı kaldığını söylüyor. Önümüzdeki yıllar böylesine önemliyken net tarihler belirtilerek ‘aşamalı olarak çıkmak‘ yerine sadece ‘uzaklaşma’ konusunda anlaşmaya varılmış olması iklim değişikliğiyle mücadeleye önemli bir katkı sunamayacaktır. Ancak düşmanın adının belirlenmiş olması önemlidir ve gelecek COP’lar açısından ümit verici bir gelişmedir.
Şunu da belirtmek gerekir ki, bu gelişme aslında sonuç metni altında imzası olan liderlerin değil, bu konuda herkesten daha çok emek veren milyonlarca küresel iklim aktivistinin başarısıdır.
Nitekim COP28 müzakerelerinde de fosil yakıt lobisi ile iklim hareketi arasında zaman zaman büyük gerginlik ve çatışmalar yaşandı. Aslında zirvenin ev sahipliği dünyada en büyük petrol ihracatçısı olan devletlerden birine bırakıldığı gün bunun böyle olacağı tahmin edilmeliydi. Üstelik bu yetmezmiş gibi zirvenin başkanlığına da bir petrol şirketinin CEO’su olan Sultan Ahmet Al Jaber getirildi. Oysa bu kişi zirve öncesinde fosil yakıtlardan çıkmayı mağara devrine dönmek olarak nitelendirdiğini açıkça belirtmişti.
Nitekim Al Jaber, COP 28’in ana gündemini küresel durum değerlendirmesi, kayıp ve zarar fonu ve enerji dönüşümü başlıkları oluşturduğu halde, bu ana başlıklar üzerinden gitmek yerine zirvenin ilk günlerinde iklim değişikliğinin temel nedeni olan fosil yakıt üretimine dokunmayan küçük kazanımları peş peşe duyurarak zirve boyunca dikkatleri fosil yakıtlardan uzaklaştırmaya çalıştı.
Zirvede fosil yakıtlarla ilgili en büyük baskı ise, her zamanki gibi yine ABD’den, Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü’nden (OPEC) ve dünyanın en büyük petrol üreticisi olan Suudi Arabistan’dan geldi.
OPEC KENDİ AYAĞINA SIKTI
OPEC üyesi ülkeler, zirvede fosil yakıtlar yerine sürekli fosil yakıt kaynaklı emisyonlardan ve karbon yakalama teknolojilerinden bahsederek zaman kaybına neden oldu. Ancak daha sonra bunun OPEC’in üyelerine; ‘fosil yakıtları hedef alan her şeye aktif olarak karşı çıkın, konuyu başka alanlara çekerek zaman kazanın’ yönünde gönderdiği bir mektuptan kaynaklandığı anlaşıldı. Güzel olan şu ki, bu mektuba duyulan kızgınlık devletlerin nihai kararını etkiledi ve ‘fosil yakıtlardan uzaklaşma’ ifadesinin sonuç metnine girmesine katkı sağladı. Umarım bu karar COP29’da “fosil yakıtların aşamalı olarak terk edilmesi” yönünde iklim değişikliği ile mücadeleye katkı sunabilecek bir karara dönüşür.
Ayrıca zirvede;
Taraf ülkeler ve şirketler emisyon azaltım niyet beyanları ve bildirgeler imzaladı.
Otuz dokuz ülke 'Hidrojen Niyet Beyanı' imzaladı. Böylece hidrojen potansiyelinin dünya genelinde kullanımı hususunda iş birlikleri kurulabilecek.
Kırılgan ülkelerin iklim değişikliği etkileri ile mücadele edebilmesi için Dünya Bankası Grubu çatısı altında 'Kayıp ve Hasar Fonu' kurulması hususunda anlaşmaya varıldı. Bu fon için başta BAE ve Almanya olmak üzere bazı ülkeler taahhütlerde bulundu.
BAE, bir iklim fonu kurduğunu ve Afrika'nın yenilenebilir enerji potansiyelini ortaya çıkarmak amacıyla 4,5 milyar dolarlık bir finans girişiminde bulunduğunu duyurdu.
Elliden fazla petrol ve doğal gaz şirketi ‘Petrol ve Gaz Dekarbonizasyon Şartı'na bağlılığını açıkladı.
Yüz on sekiz ülke 2030 yılına kadar küresel yenilenebilir enerji kapasitesinin üç katına çıkarılması ve enerji verimliliği oranının iki katına çıkarılması konusunda anlaşmaya vardı.
2030 yılına kadar karbondioksit dışı emisyonların azaltılmasının hızlandırılmasına, ayrıca karbon yakalama, kullanma ve depolama gibi teknolojilerin yaygınlaştırılmasına karar verildi.
Etkisi azaltılmamış kömürlü termik santrallerin aşamalı olarak devreden çıkarılmasına karar verildi.
Karayolu taşımacılığından kaynaklanan emisyonların azaltılması amacıyla altyapıların geliştirilmesine, sıfır ve düşük emisyonlu araçların kullanımının hızlandırılmasına karar verildi.
Ayrıca COP28'de ilk kez gıda ve tarım, küresel ısınmada önemli bir faktör olarak değerlendirildi. Gıda sistemlerinin geleceğini güvence altına alacak somut bir sonuca ise ulaşılamadı.
COP28’in alınan en kötü karar ise, nükleer enerjinin düşük karbonlu çözüm olarak kabul edilmesi oldu.
FAKİR ÜLKELERDE NÜKLEER SANTRAL KURMAYI PLANLIYORLAR
Nükleer enerjinin düşük karbonlu çözüm olarak kabul edilmesine ilişkin bu karar hem yanlış hem de iyiniyetten yoksun görünüyor. Bu kararı Rusya’nın Akkuyu Nükleer Santralinin kendisine ait olduğu yönündeki söylemleriyle birlikte değerlendirdiğimde, gelişmiş ülkelerin karbon borsasından ve çevre kirliğinden kurtulmak için kendilerine yeni bir sömürge yolu bulduğu kanaati doğuyor. Dolayısıyla başta Türkiye olmak üzere gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerin topraklarında nükleer santral kurulmasına ilişkin tekliflere karşı çok uyanık ve dikkati olmaları gerekiyor.
COP28’de TÜRKİYE
Önceli yılların aksine Türkiye bu yıl zirveye hem en yüksek düzeyde hem de rekor sayıda temsilciyle katıldı. Akdeniz Bölgesi küresel ortalamadan yüzde 20 daha fazla ısındığından bir Akdeniz ülkesi olarak iklim değişikliğinin etkilerine karşı kırılgan konumda olduğunu belirterek iklim değişikliğinin yıkıcı sonuçlarına en fazla maruz kalan ülkelerden biri olduğunu savunarak kırılgan ülkeler statüsünde değerlendirilmeyi talep etti. Ayrıca ‘Küresel Sıfır Atık İyi Niyet Beyanı’nı imzaya açtı.
TÜRKİYE KİLİT ÖNEME SAHİP GİRİŞİMLERE KATILMADI
Türkiye'nin zirvede öncelikli gündemi kayıp ve zarar fonuydu. Bu konuda yoğun bir çaba sarf etmesine rağmen herhangi bir sonuç elde edemedi. Ayrıca iklim Kulübü, Kritik Ham Maddeler Kulübü, Buzul Dostları Grubu gibi iklim değişikliğine uyum ve azaltımla ilgili 9 girişime dahil oldu. Fakat yıllardır sürdürdüğü başarısız iklim politikalarını COP28’’de de sürdürmeye devam ederek kilit öneme sahip girişimlere katılma fırsatını kaçırdı. Örneğin 118 ülkenin imzacı olduğu, küresel yenilenebilir enerji kapasitesini 2030’a kadar üç katına, enerji verimliliğini de iki katına çıkarmayı hedefleyen ‘Yenilenebilir Enerji ve Enerji Verimliliği Üzerine Küresel Taahhüd’ü imzalamadı. Keza daha önceki taahhütlerine ters düşerek COP28'in en önemli gündem maddelerinden olan fosil yakıtlardan aşamalı çıkış konusuna da ‘enerji politikalarını ve fosil yakıtlara bağımlılığını’ gerekçe göstererek ilk günden karşı çıktı. Bunlar tamamen hatalı politikalardır:
TÜRKİYE FOSİL YAKIT İTHALATÇISIDIR
Birincisi fosil yakıtlardan çıkış 2053 net sıfır hedef ve taahhüdümüze ulaşabilmenin bir gereğidir. İkincisi fosil yakıttan çıkmayı kabul eden ülkelerin pek çoğu fosil yakıtlara bağımlıdır. Üçüncüsü ve en önemlisi ise; Türkiye fosil yakıt ülkesi değildir, fosil yakıt ithalatçısı bir ülkedir. Kullandığı fosil yakıtların yüzde 78’ini ithal etmektedir. Cari açığının da önemli bir kısmı enerji ithalatından kaynaklanmaktadır.
YENİLENEBİLİR ENERJİYE GEÇİS ÖNEMLİ BİR FIRSATTIR
Türkiye için, fosil yakıtlardan aşamalı çıkış ve yenilenebilir enerjiye geçiş hem ekonomik açıdan hem de enerjide küresel krizlere karşı daha dirençli hale gelebilmek açısından önemli bir fırsattır. Türkiye kırılgan ülkelerden olmayı talep ederken bu konuda kırılgan ülkelerle aynı pozisyonu almayarak hatalı politikalar ortaya koymuştur.
Uzmanlar, Türkiye’de sadece açık madencilik yapılan kömür sahalarının güneş panelleriyle donatılması halinde bile, yaklaşık 7 milyon hanenin yıllık elektrik ihtiyacını karşılayacağını söylüyor. Ülkemizdeki toplam hane sayının yaklaşık 19.5 milyon olduğu dikkate alındığında yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişin ülkemize sağlayacağı katkı görülecektir.
İTHALATA OLAN ENERJİ BAĞIMLILIĞI AZALTILMALI
Cari açık gelişmekte olan tüm ülkeler açısından önemli bir makroekonomik sorundur. Ancak üretim için gerekli olan enerji kaynaklarında dışa bağımlılık bu açığın daha da artmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla Türkiye’nin sürdürülebilir büyüme ve kalkınma hedefini gerçekleştirebilmesi için, bir an önce ithalata olan enerji bağımlılığını azaltması gerekmektedir.
YERLİLİK VE MİLLİLİK SÖYLEMİNDE SAMİMİYET GEREKİYOR
Dünya Bankası COP28’de Türkiye’nin enerji sektöründe yeşil dönüşüm maliyetinin 75 -100 milyar dolar arasında olacağını açıklamıştır. TÜİK 2022 verilerine göre Türkiye’nin bir yıllık enerji ithalatı maliyeti ise, 96.5 milyar dolardır. Her yıl enerji ithalatına bu kadar para ödeyeceğimize yenilenebilir enerji kaynaklarımızı süratle artırmamız gerektiği izaha muhtaç değildir.
İhtiyacımız olan tek şey, yerlilik ve millilik söylemini diline pelesenk yapan iktidarın bu konuda samimi bir irade ortaya koymasıdır!