Mehmet Çavul

Tarih: 17.07.2023 08:17

Yahya Kemal’in Portreleri- 2

Facebook Twitter Linked-in

Hatırat, genel okuyucu kitlesinin sevdiği bir türdür. Yahya Kemal’in Portreler isimli eseri bir Biyografi türü olmaktan çok anı/hatırat türüne güzel bir örnektir. Bu nedenle bir çırpıda ve zevkle okunabilen bir yapıttır. 

Yahya Kemal Beyatlı 1884’te Üsküp’te doğmuş 1958’de İstanbul’da vefat etmiştir. Siyasi ve Edebi Portreler kitabına Takdim yazısı yazan Nihat Sami Banarlı onu, “milli tekevvün hadisesini” ilk ortaya koyan şair olarak niteler. O milliyetçi bir damarı temsil eder. (Yahya Kemal’e atfedilen “milletim nevi beşerdir, vatanım rûyi zemin” sözü İbrahim Şinasi’den bir alıntıdır. Muhtemelen o da Victor Hugo’nun Les Burgraves oyunundan almıştır. Zira bu söz ilk orada geçmektedir)

Behçet Necatigil de Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü adlı eserinde onun hayattayken hiçbir kitabını yayınlamadığını, Kendi Gök Kubbemiz başta olmak üzere Aziz İstanbul, Eğil Dağlar, Edebiyata Dair, Tarih Müsahabeleri, Portreler ve diğer eserlerinin ölümünden sonra Yahya Kemal’i Sevenler Cemiyeti ve Yahya Kemal Enstitüsü tarafından derlenip kitaplaştırıldığını ifade eder.

Portreler’de yaklaşık 1850-1950 yılları arasında yaşamış yirmi edip, şair ve devlet adamı ile yazarın arasında geçen diyalog ve duyumlara yer verilir. Ele alınan bazı şahsiyetler edebi ve siyasi kişilik olarak övülürken bazıları da ciddi tenkide tâbi tutulur.

Yahya Kemal, Abdülhak Hamit’le başladığı Portreler’de, “bir gün gerçek olduğu anlaşılacak kanaatleri fazla erken söylemenin ne kadar netameli olduğunu da bilirim” der. Bu riskten dolayı hatırat notlarında geçen pek çok tespit, duyum ve tenkidin ölümünden sonra yayınlanmasını ister. 

Yine Yahya Kemal’in bu ilk bölümde, bir edibin tüm eserlerini okumadan onun hakkında kanaat serdetmenin şarklılık olduğu tespiti gayet yerinde bir saptamadır. Zira bugünkü toplumsal cinnet halinde bu tavrın payının pek büyük olduğunu söylemek zor değildir. 

Tevfik Fikret’e ayrılmış bölümde Süleyman Nazif ve Fikret arasındaki soğuk ilişkiye şahit olmaktayız. Sebebi muhtelif olan bu tür kırgınlıklara kitabın farklı yerlerinde rastlamaktayız.

Ayrıca Fikret’i yakından tanıdığını ifade ederken, “Fikret’in bilgisi orta derecede, bir çok bahislerde ondan da (Ziya Gökalp’i kastediyor) dûndu(aşağı). Mütefekkir olarak kainatı hayli mahduttu” şeklinde eleştiri yapmaktan çekinmemektedir. Fakat şairlik açısından Fikret ile Ziya Gökalp mukayesesinde farklı bir kanaate sahiptir Yahya Kemal. Tevfik Fikret’i daha yerli, şiirimizin içinden bir şair olarak görürken Ziya Gökalp’i şiirimizin dışında yaşayan bir alim olarak niteler. 

Yahya Kemal notlarında Ziya Gökalp’e epeyce yer ayırmış. Gökalp için , “Sokrat’tan Bergson’a kadar süzülen felsefeyi tam bir kudretle kavramış, derinden derine hazm etmiş, o yükün altında bunalmamış, berrak bir dimağ sahibi idi” ifadesi dikkat çekicidir. Yine onu anlatırken, “bir sisteme dahil olmayan fikirlere değer vermezdi, hezarfenliği (birden çok alanda bilgi sahibi olmak) sevmezdi, nazarında malumatın vesikadan yüksek bir meziyeti yoktu” diyerek bilginin bir bütün içinde anlam ifade edebileceği vurgusu gayet yerinde bir tespittir.

Eserde Halide Edip Adıvar’a da geniş bir yer ayrılmış. Tanışmalarını, onun Kurtuluş Savaşı’ndaki rolünü, sonraki dönemde Atatürk ve Ziya Gökalp gibi kişilerle arasının açılmasını … anlatmış. 

Halide Edip Adıvar bölümü benim en çok ilgimi çeken bölüm olduğunu söylemeliyim. Adnan Adıvar ile evliliği, Amerika’ya karşı duyduğu muhabbet, Atatürk’ün zafer sonrası onunla beraber daha pek çok ismi geri plana çekmesi gibi konuların aydınlanması için başka hatıratlara ihtiyaç olduğunu hissettim.

Manisa kökenli yazar Yakup Kadri ile Refik Halit arasındaki çekişmeleri de okuyoruz Portre’lerde. Kadim iki dostu ayrı düşüren daha doğrusu hısımı hasım yapan temel nedenin Hareketi Milliye konusundaki zıt kabullerinin olduğunu da oradan öğreniyoruz.

Refik Halit, Ruşen Eşref, Ahmet Naim ve Enver Paşa’lardan bahsettiği bölümden sonra ilginç bir isme rastlıyoruz Portreler’de: Mizancı Murat Bey. II. Abdülhamit’e fikirlerinden istifade edebileceği iki adam tavsiye ederler. Bunlardan ilkidir Murat Bey. Murat Bey mütefekkir, tarihçi ve siyaset bilimci olarak ele alınır kitapta. Yahya Kemal’in Murat Bey hakkındaki övgüsü, “Murat Bey’e gelinceye kadar hiçbir Türk muallimi ve muharriri fikirlerle günün siyasetini mezcederek bir politikacı faaliyeti göstermemiştir” şeklinde yer almaktadır. “Fikir politikacılığını İstanbul’da icad eden Murat Bey’dir”, der. Onun başarılı olamayıp sefil bir hayatın nihayetinde vefat etmesini “millet adamı” olamayışına bağlar. 31 Mart Vakıası’ndan sonra sürgüne gönderilmesi ve yalnız bir şekilde ölmesi bu tür derinlikli insanların gündelik politik oyunlara tevessül etmeyişiyle de ilgili olduğu kanısını uyandırıyor okuyucuda.

Fırtınalı bir hayatın sonunda feci bir akıbete maruz kalan nesir ustası Ali Kemal’e de geniş bir yer ayrılır kitapta. Milli Mücadeleye karşı oluşu bu akıbeti kaçınılmaz kılmıştır. “Haini dini vatan Artin Kemal” yakıştırması on yıllar geçse de toplum algısının çok kolay değişmediği gerçeğini hatırlatır bize.

Kitapta, Üç Tarzı Siyaset’in fikir babası olarak tanınan Yusuf Akçura oldukça tenkit edilir. Cenap Şahabeddin ve Ziya Gökalp’in onun hakkındaki olumsuz fikirleri onaylanır adeta. Akçura’nın Türklük görüşü eleştirilir. “Anadolu halkını Bizans bakiyesi gibi görür” diyen Yahya Kemal, “bizi Türk görmez. Rum devşirme piçleri gibi bir kemiyet bilir” diyerek devam eder Akçura hakkındaki kanaatlerine. 

Kitapta burada değinmediğim başka isimler de yer alır. Onlarla ilgili görüş, duyuş, kanaat ve değerlendirmelerde bulunur. Bunları okuyucuya bırakalım.

Portreler, Osmanlı’nın son 75, Cumhuriyet’in de ilk 25 yılında edebiyat ve siyaset dünyasına ait yaşanmışlıkları birinci elden okura sunar. Bu dönemin muharrirleri arasındaki çekişmeleri, tehafür hislerini, muarefelerini ve mübahaselerini latif bir mütehassis kalemden okumak isteyenlere tavsiye ederek yazımı hitama erdireyim.

 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —