Şubat ayının karlı bir hafta sonunda Hayri Ataş Hoca’m aradı, kitaplar hakkında verimli bir sohbet ettik. “Geçerken Felsefe” diye isimlendirdiğim kısa yazıların kitaplaştırılma teklifinde bulundu. O yazıları Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Felsefesi Tarihi okumalarının bir nevi özeti olması açısından son derece önemsediğimi ama yayın hakkının Diyanet İşleri Başkanlığına ait olduğunu söyledim. Selma Maşlak Koçer Hoca’mın önerisiyle Geçerken dergisinde geçen yıl ki öğretim yılı okumalarımızı belirli sözcük sayısıyla sınırlayarak “temalaştırma” gayreti içinde olmuştuk. Bu metinlerin projelendirilmesi gereği, didaktik olduğunu, Strasam sitesi yöneticisi Dr. Hüseyin Fazla hocamın önerisiyle “Bir Nefes Felsefe” adıyla bu seneki eğitim-öğretim yılı okumalarının her hafta daha eleştirel ve mukayeseli olarak yayımlamayı hedeflediğimizi belirterek dönem sonunda tekrar görüşelim demiştim.
Ve dönem bitmeye yakın tekrar aradı, ben de Post Yayınları içinde çıkan “Çocuklar İçin Felsefe” çalışmamızda olduğu gibi yayımlayabileceğimizi söyledim. Sağ olsun Strasam sitesinin yanısıra Haberlotus, Dibace, Anayorumhaber, Kafkassam, Enpolitik, Tarihistan, Yaylahaber editörleri, arkadaşlar, hedef kitlelerin farklı olması nedeniyle yazılarımı paylaştılar ve HİTÜ felsefe okumalarımızı kamuya ulaştırmaya vesile oldular. Bu kadar fazla sitede nasıl oluyor denilince, hedef kitlelerinin farklı olması nedeniyle bir sorun olmayacağını söylediler.
Felsefeyi yolda olmak olarak tanımlıyor ve filozofları da yoldaş olarak görüyoruz. Onların fikirlerini öğrencilerimize anlatırken aynı zamanda analitik olarak inceleyip, bugüne ne diyebilir, mevcut sorunlarımıza dair çözüm önerilerine katkıda bulunmaya vesile olabilir mi soruları bağlamında sistematik okumaları kamuoyuyla paylaştık. Özellikle son dönemlerde ülkemizde felsefe karşıtlığının çoğalması ve akademik camiada da etkinliğini artırması olasılığına karşı toplumu yanlış bilgiden, manipülasyonlardan korumaya katkı yaptığını düşündük. Bunun da en uygun yolu felsefe yazılarını açık erişimle, yani bilimsel literatürün internet aracıyla finansal, yasal ve teknik bariyerler olmaksızın, erişilebilir, okunabilir, kaydedilebilir, kopyalanabilir, yazdırılabilir, taranabilir hale getirmesiyle mümkün olacaktı. Her türlü yasal amaç için kullanılabilir biçimde kamuya ücretsiz açık olmasını sağladıkları için ilgili site ve yöneticilerine gerçekten müteşekkirim.
İster teknik isterse beşeri ilimler alanında çalışsın bilim insanın etik değerlere bağlı kalması, yani öğrencilerine ve kendisine karşı dürüst olması şarttır. Alanımla ilgili olarak, öğretim üyesinin anlattığı filozofları kendi metinlerinden hareketle okutması, ilk elden metinlerle karşı karşıya bırakarak öğrencinin onlarla yoldaş olmasını sağlaması şarttır. Hakikat Mektebinin talebeleri olarak akademisyen aynı sorumluluğu kamuya karşı da duymalı, felsefi hakikatlerden onların anlayabileceği sade bir dil ile aktarmayı da temel vazifesi görmesi gerekir.
Kamu yararı, paylaşılan bilginin değer kazanacağı, kapsayıcılık, işbirliği ve eşitlik açısından akademik bilginin topluma ulaştırılmasıyla olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yılına Armağan olarak düşünülen bu yazı dizinin yakın hedefi genelde İslam Felsefesi, özelde Türk Düşünce Tarihi, İslam Ahlak Felsefesi ve Günümüz Felsefe Akımları dersinde müzakere edilen hususları kamuya açarak “felsefi bilinçliliği” duyarlı kılmaktır. Uzak hedefi ise toplumda felsefe karşıtlığını özgür ve özgüvenli birey yetiştirmeye odaklanan üniversitelerde özellikle ilahiyat fakültelerinde yaygınlaştırılma risklerine dikkat çekmektir. Bu noktada felsefe karşıtlığının “ortak iyilik” adına yapılarak, cemaat-tarikatların yeni bir siyasal partiyle birlikte açıklamalar yaparak İlahiyat Fakültelerine yönelik etkinliklerini artıracaklarını açıklamaları durumun vahametini artırmaktadır. Diğer bir ifadeyle dini cemaat ve tarikatların kendi tasavvurlarını İslamiyet’in genel kabul gören görüşü diye sunup, temelde kendi önceliklerini ve kamuda yer alma çabalarını “kamu yararı” diye sunmaları artmıştır. Öyle ki, günümüzde kamu/toplum yararı diye sunulan hususlar temelde grup (cemaat/tarikat) yararları haline dönüşmüştür. İnsanların anayasal olarak koruma altında olan dini, felsefi, siyasi fikirlerini serbestçe söylemeye yönelik tutumları bile (bu grup ve cemaatlerin kendi görüşlerini ortak iyi diye sunmalarıyla) kamu yararını ihlal olarak sunulmaya başlamıştır. Nitekim ilahiyat fakültelerinde bazı öğretim üyelerine yönelik fiziki ve sözel saldırıların artması da bunun işaretidir.
Bu tavırların sosyal ve kültürel kalkınmayı engellemeye yönelik olduğunu göstermek için “Açık Toplum İçin Bir Nefes Felsefe” yazı serisi bu tür akıl tutulmaların tarihsel boyutlarını göndermelerdir temelde. Bunun için düşünce tarihimizdeki Selçuklu-Abbasi-Fatimi/Büveyhi siyasal çatışmalarını ana hatlarıyla inceleyip, Arap ve Fars Akıllarının dışında Türk Aklının ortaya koyduğu Müslümanlık tasavvurunu gündeme getirdik.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kültürel sürekliliğini Cumhurbaşkanlığı forsundan ilham alarak okuyarak, Türkçe Felsefe ve Türk Felsefesi kavramlarının temellendirilmesine yönelik okumalar yapmaya çalıştık. Bu okumalar, üniversitelerin özerk kamu birimleri olmasının göstergesidir. Diğer bir ifadeyle üniversite mensubu olmanın verdiği özerklik ile derslerde işlediğimiz konuların tarihte kalmış hususlar olmadığını tarihin felsefesini yaparak günümüz açısından değerlendirmelerimizi açık erişim kanallarıyla kamuya da taşınma çabasıdır. Felsefi olarak hakikat arayışımızda filozofları yoldaş olarak görüp, kronolojik açıdan fikirlerini incelerken “ Felsefeyi Anadolu’da Yeniden Yurtlandırma” dediğimiz sistematik okumalardır. Yakın hedef Türkçe Felsefe; uzak hedef olarak da Türk Felsefesine olası katkıları artırarak, disiplinler arası araştırmaları güçlendirileceğini varsayıyoruz. Aynı zamanda öğretim materyallerinin geliştirilmesine ve paylaşımına kısmen de olsa aracılık edeceği ümidindeyiz.
Bu açıdan “Açık Toplum İçin Daim Felsefe” diyebilmek için laik, demokratik ve hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti İlahiyat fakültelerinde felsefe, kelam ve tasavvuf disiplinlerinin eş güdümlü okunması geleneği devam etmelidir. Çünkü gerek tarihsel süreçlerini incelediğimiz, gerekse günümüzde gerek komşu ülkelerde gerekse ülkemizdeki dini tartışmalara baktığımız zaman “din eğitiminin kamu güvenliği” olduğu görülmektedir. Tarihi İpek Yolunun farklı projelerle yeniden canlandırılmaya çalışıldığı günümüzde İç Asya-Türkistan-Atayurt ve Ön Asya-Türkiye-Anayurt kültürel sürekliliğine dair bu okumalarla akıl tutulmalarının olası etkisi de azalacaktır diye umuyoruz.
Ve teşekkür; bu yazıların kamuya ulaşması için açık erişimi sağlayan sitelerin editörleri olan arkadaşlara, her türlü teknik katkıyı yapan Aygün Akyol, Nalan Emektar, Muaz Ergü, Hayri Ataş kardeşlerime teşekkür ederim.