Efendi Barutçu


ALİMİN ÖLÜMÜ ALEMİN ÖLÜMÜ

Orhan Türkdoğan Hoca’ya Sonsuz Rahmetle…


“Bir iyi insan vefat edince onun arkasından üzülmeyin, onu kaybeden topluma üzülün” Farabi

Tarihin her döneminde milletler belli ve seçkin şahsiyetler yetiştirir. 1 Şubat 2024 tarihindeki vefatına kadar, ülkemizde ilim dünyasının, Türk kültür ve sosyolojisinin zirve isimlerinden birisi de merhum Prof. Dr. Orhan Türkdoğan Hocamızdı.

Kendisini hizmet ve eserleriyle ortaya koymuş, yalnız ülkemizde değil, Türk Dünyasının da gönlünde yer etmiş büyük Türk milliyetçisi, ilim ve dava adamı, hocaların hocası Prof. Dr. Orhan Türkdoğan Hocamızın ebediyete intikalinin kırkıncı günündeyiz. Onu sonsuz rahmetle yad ediyoruz. Ruhu şad, mekânı cennet, makamı âli olsun.

Kısa Hayat Hikayesi*:

Alim Bir Dedenin Torunu, İstiklal Madalyalı Gazi Bir Babanın Oğlu, İzol Aşiretinin Yeğeni, Malatyalı Bir Asilzade…

Prof. Dr. Orhan Türkdoğan 18 Ekim 1926’da Malatya’da doğmuştur. Dedesinin Malatya kadılığı yapmasından dolayı sülalesi “Kadızâdeler” olarak bilinir. Babası Behçet Bey Malatya’da maliye ve evrak memurluğu yapmış, 1. Cihan Harbi’ne ve Milli Mücadeleye katılmıştır. İstiklal Madalyası sahibidir. Büyük amcası Nazif Bey, İttihat ve Terakki Fırkası üyesidir. Üç erkek ve bir kız olmak üzere dört kardeştirler. 

Prof. Dr. Orhan Türkdoğan ilk, orta ve lise tahsilini Malatya’da tamamlamıştır. 1946-1947 öğretim yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Eti ve Sümer Dili ve Felsefe Bölümlerine aynı anda kayıt yaptırır. Eti dilini öğrenir ancak o dönemde yaygın olan tüberküloz hastalığına yakalandığı için yüksek öğrenimine 4 yıl ara vermek zorunda kalır. 

Orhan Türkdoğan’ın gençlik yılları Gazi Mustafa Kemal Atatürk dönemine rastlar. Bu dönemin gençliğinin en önemli özelliği “Gazi Ruhluluk”tur. Türk milleti dış düşmanı yenmiş artık içte milli devlet kurmanın gayretlerine ihtiyaç duymaktadır. Orhan Türkdoğan’ın fikri hayatının şekillenmesinde, daha doğrusu kendi ifadesiyle “Milli İnşaacı Modele” mensup olmasında Türkiye’nin içinde bulunduğu bu durum etkili olmuştur.


Lise ve Üniversite Yıllarında Genç Bir Türk Milliyetçisi

Malatya Lisesinde okurken edebiyat öğretmeni Bayrak şairi Arif Nihat Asya’dır. Onun fikri hayatını ve şiire olan hevesini açığa çıkarmada Arif Nihat Asya’nın tesiri büyüktür. Gençliğinde şiir yazmaya heveslenen Türkdoğan, 1945 yılında Gökhan Evliyaoğlu ve 18 Malatyalı gençle birlikte “Çadır” adlı bir şiir kitabı çıkarır. 

1946-1948 yılları arasında Yakarış, Çağlayan, Orkun gibi dergilerde ve Malatya’da çıkan Barış adlı mahalli bir gazetede yazıları çıkmıştır. Ankara’da dönemin tanınmış Türk milliyetçilerinden Remzi Oğuz Arık ve Hüseyin Namık Orkun’la görüşür. Remzi Oğuz Arık ona Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ndeki eğitimi için öğrenci harçlığı sağlar. Bu çevresi sayesinde bundan sonraki ilim hayatını milliyetçi bir ortamda bu tesirlerle şekillendirir.

1951 yılında büyük bir azimle ikinci kez üniversiteye başladığında Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Felsefe, Sosyoloji, Pedagoji ve Bilim Tarihinde eğitimini tamamlar ve 1955 yılında mezun olur. Daha önce öğrenim gördüğü Malatya Lisesinde 1955-1959 yılları arasında felsefe öğretmenliği yapar. 

22 Eylül 1956 tarihinde sınıf arkadaşı Şükran Hanımla evlenir. Orhan Hoca her vesileyle böylesine verimli bir bilim hayatının olmasında, çok okuyup çok sayıda ve çeşitli alanlarda eser veren bir bilim adamı olarak kendini gerçekleştirmesinde en büyük şansının Şükran Hanım gibi bir eşe sahip olması olduğunu vurgulamıştır.

Orhan Hoca’nın her ikisi de tıp doktoru olan bir kızı ve bir oğlu vardır. Kızı Prof. Dr. Dilşad Türkdoğan’dan bir kız torunu, oğlu Prof. Dr. Kürşat Türkdoğan’dan iki kız ve iki erkek dört torunu bulunmaktadır. 

Orhan Türkdoğan 1959’da Atatürk Üniversitesi’nde asistanlık sınavına girer ve Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe kürsüsüne asistan olarak atanır. Bir yıl sonra Sosyoloji kürsüsü açılır ve oraya geçer.

Orhan Türkdoğan Hoca Erzurum bölgesinde sosyolojik araştırmalar yaparken edebiyat fakültesi dekanı Prof. Dr. Mehmet Kaplan kendisine İstanbul’a gidip bir doktora tez danışmanı bulmasını tavsiye eder. Orhan Hoca İstanbul’a gider, birçok isimle görüşür ancak bu isimler farklı gerekçelerle tez danışmanlığını kabul etmezler. Nihayet Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu Hoca’yı Erenköy’deki evinde ziyaret eder. Orhan Hoca aralarındaki etkileşimi şöyle anlatır:

“Tezimi, aldı, biraz karıştırdı, inceledi, eşine şöyle seslendi: ‘Hanım, bir eğitimli çorba yap da yiyelim. Şu anda karşımızda geleceğin büyük bir ilim adamı duruyor.’ dedi; Fındıkoğlu bana çok büyük bir yakınlık gösterdi ve doktora hocalığımı kabul etti. İbrahim Yasa (SBF), Cavit Orhan Tütengil ve Fındıkoğlu’ndan ibaret bir jüri bana doktor olma imkânı tanıdılar, tebrik ettiler.


DEVAM EDECEĞİZ…

*Bu bölümde Nevin Güngör Ergan, Esra Burcu, Birsen Şahin Editörlüğünde hazırlanan “Sosyoloji Yazıları 2” isimli kitaptan istifade edilmiştir.