Ali İhsan Dilmen


Altılı masa dağılır mı?

Bazıları bu konuda papatya falı tutacak nerdeyse..


Bazıları bu konuda papatya falı tutacak nerdeyse..

Bu kesim daha çok iki arada bir derede kalmış kafası karışıklar veya karıştırılanlardan oluşuyor.

*****

Bazıları da, ki bunlar çoğunlukla iktidar tarafında oluyor ve bunlar  bütün beceriksizlikleri unutturmanın ve tekrar seçilmenin sihirli anahtarı olarak umudunu Altılı Masanın dağılmasına bağlamış durumda..

Sanıyorlar ki, ülkede herşey iyi gidiyor da Altı Masa etrafında oluşan fitne/fesat grubu var ve ülkede yaşanan bütün beceriksizliklerin faili de bunlar.

Hatta, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin liderler ve partileri tarafından denetlenmesinden "Vesayet" iddiası bile çıkarıyor, sivil darbe şikayetinde bulunuyorlar.

Yani iktidara göre ülkede kötü yönetim yok!

*****

Bir diğerleri de daha seçim yapılmadan, partilerin toplum nezdindeki güçleri ortaya çıkmadan ve seçim kazanılmadan Altı masadan elde edecekleri güç hesaplarının peşinde..

Ki bunlar, aynı zamanda iktidardan rövanş almanın derdindedir.

Bunun için olsa gerek sadece seçimleri kazanmaya odaklanmış durumdalar.

Bunlara göre mevcut iktidar, 2002 yllından beri ülkeyi kötü yönetmekte, hiçbir işi doğru yapmamış ve yapmamaktadır.

Bu anlayış ve söyleme sarılanlar çoğu zaman şu anda Altılı Masada yer alan ve geçmişte iktidarla yol alanları "özeleştiri" vermeye çağırmaktadır.

*****

Bu tespitlerden sonra şunu söylemek gerekiyor.

Altılı Masa ile yeni bir gelecek ve vizyon ortaya koymak isteyenler, bütün bu anlayışlara karşı mücadele etmek zorunda..

Bu mücadelede başarılı olabilmeleri için öncelikle muhalif medya erbabı, bürokrat, akademisyenlerle kapsamlı çalışma yapmalıdırlar.

Bu çalışmada görev kurumsal olarak öncelikle CHP'ye düşmektedir.

Altılı Masa ülkeye sadece iktidar değişimi değil, demokrasi ile taçlandırılmış, bütün toplumsal kesimlerin kendini birinci sınıf, eşit yurttaş kabul ettiği yeni bir yüzyıl ve devlet kurumu vadetmelidir.

Bunun yolu, düşmanlık üreten dil ve mevcut düzenin veya eski siyasi alışkanlıkları terk etmekten geçer.

Ama görüyoruz ki, bazıları eski alışkanlıklar veya kazanılacak seçimin sarhoşluğuyla şimdiden pozisyon almak telaşında.

Bütün bunları niye yazıyorum?

Malum geçtiğimiz günlerde Gelecek Partisinin ev sahipliğinde yapılan son toplantının ardından sayın Ahmet Davutoğlu bir tv kanalında kendisine ısrarla sorulan soruya cevap olarak; "Biz altı lider ve parti olarak güçlü bir Cumhurbaşkanı istiyoruz ve seçimler ve sonrasında da seçilmiş Cumhurbaşkanının yanında olacağız" prensibini defalarca söylemesine rağmen kendisine ısrarla "Seçilen Cumhurbaşkanı ile ters düşerseniz, o sizin aldığınız kararlara uymazsa ne yapacaksınız?" sorusuna defalarca ve ısrarla "İstişare eder, görüşür kriz çıkmadan şimdiye kadar olduğu gibi yine çözeriz" demesine rağmen son kertede aynı tutumunu sürdüren gazeteciye cesaretle "Kriz çıkar ve sorunu mecliste çözeriz" demiştir.

Özellikle muhalif medya mensuplarından bazıları da iktidarla aynı dili kullanarak "Cumhubaşkanı üzerinde %1 bile oyu olmayan parti liderleri kontrol mekanizması kurmak istiyor" söylemini dillendirmeye, bugüne kadar Altılı Masa için ortaya koyduğu gayretlere rağmen sayın Davutoğlu'nu masayı dağıtmakla suçlamayacak kadar ileri gitmişlerdir.

Yani bu çevreler ve kişiler seçimler olmadan seçmen iradesinin nasıl şekilleneceği hakkında karar verme cüretini göstermektedir.

Sanırsın seçmenler iradesini hiç değiştirmiyor ve seçmenler oy verdiği partilerin tapulu malı..

Öncelikle şunu söylemek icap eder, siyaset arenası dikensiz gül bahçesi değildir.

Ülke yönetilir iken her zaman sorun çıkma riski olur, önemli olan sorunları çözecek iradenin olmasıdır..

Bu irade şimdiki gibi tek adam keyfiliğiyle ortaya çıkacaksa eğer, "Saray Düzeni-Tek Adam yönetimi-Keyfilik" diye niçin itiraz ediyoruz?

Derdimiz sarayda kimin oturduğu, tek adamın kimliği midir? 

Yani sadece Erdoğan mıdır?

Yoksa sistemin çarpıklığı, anti demokrat ve otoriteryen oluşumu?

Eğer derdimiz, "Saray düzeni-Tek adam keyfiliği" ise elbette partilerin oyuyla seçilen kişi bu gerçeği dikkate alarak davranmak zorundadır.

Onu keyfilikten alıkoyacak yöntem bulunmalı ve Cumhurbaşkanı kararnamelerinin meclis tarafından kontrolü mutlaka sağlanmalıdır.

Mevcut anayasal duruma göre seçilen Cumhurbaşkanı ister liderlerin rızası olsun, ister olmasın anayasal değişiklik yapılana kadar Kararnameler sadece onun imzasıyla yayınlanmak zorundadır ve o imzanın yanında başka bir imzanın olması anayasaya aykırıdır.

Cumhurbaşkanı eğer, liderler ve partilerin rızasını gözetmeden Kararname yayınlarsa liderler ve partiler onu meclis yoluyla frenlemek ile mükelleftir.

Bu liderler ve partilerin en tabi hakkıdır, bu hak seçmenin verdiği oylardan doğmaktadır.

Bunu yapmak veya söylemek Altılı Masayı yıkmak değil, seçmenin hukukunu korumaktır.

Sayın Kılıçdaroğlu çok yerinde bir açıklamayla Davutoğlu'nun hukukunu korumuş, yapılan suçlamalar ve oluşturulmak istenen kafa karışıklığına engel olmuştur.

Altılı Masa aktörleri bugüne kadar çalıştıkları yöntem ve aldıkları kararlarla ne kadar uyumlu olduklarını ortaya koymuş ve bundan sonra da aynı yöntemle çözüm üreteceklerdir.

Tıpkı yoğun "Adayı açıklayın!" talep ve zorlamalarına karşı, önce prensipler, seçim güvenliği, yol haritasına göre yapılacakların belirlenmesinde ortaya koydukları net duruş gibi..

Doğrusu hiç kimse Altılı Masa adına demokrasi adına keyfilik düzeninin argümanlarını ambalajlayarak pazarlamaya kalkmamalıdır. 

"Tek Adam ve Saray düzeninin" siyasi hayatımızda fiilen uygulamaya konulduğu son altı yıldır hukuki, idari ve özellikle ekonomi alanında yaşananlar ortadadır.

Yaşananların maliyetini her zaman olduğu gibi toplumun en alt kesimi başta olmak üzere, sabit gelirliler, tarım sektörü ve küçük ölçekli üreticiler ödemektedir.

Bütün bu değerlendirmelerden sonra şunu belirtmek isterim.

Yazının başında sorduğum sorunun cevabı kesinlikle Altılı Masanın dağılmayacağı yönündedir.

Kafası karışıkları bir tarafa bırakırsak diğer iki kesim; iktidar yanlıları ve rövanşistler boşuna hayal kurmaktadır.

 Altılı Masadan istediklerini alamayacaklardır.

Durduğu zeminden emin olanlar tıkanan milletin yolunu açacak, demokratların egemen olduğu devlet mimarisini inşa edeceklerdir.

Karanlıkta ıslık çalanlar sadece korkularını yenmenin hesabındadır.

Olanların başka izahı yoktur.