Dün Mustafa Yaman tahliye olunca, ?Bu kadar günahın bedelini nasıl ödeyeceğiz?? diye oturup ağladım. Kendisini tanımam. Eşim tanıyor. Tutuklandığında çıldırmış bir vaziyette imam-hatipli arkadaşlarını arayınca neye uğradığını şaşırmıştı. Kırk yıldır tanıdıkları adam hakkında utanmadan, ?Aman ses etme! Demek ki onlardanmış.? diyenler şimdi ne hâldeler acaba?
Devletin yanılmasına kızmıyorum. Elin oğlu öyle bir oyun kurmuş ki nokta atışıyla ak koyunu kara koyunu ayırmak çok zor. Nitekim mağdûrlara da zor günler geçirdiğimizi, sabırlı olmalarını tavsiye ettim hep.
Ama?
?Mağdûrlar var? dediğimizde lafı ağzımıza tıkayan, ?Fetöcüleri mi savunuyorsunuz?? diye çemkiren soytarıların ne sesini duymak istiyorum ne de yüzünü görmek.
?BİTLİ YORGAN?I UNUTMADIK
Her sabah tüm köşe yazılarını gözden geçirmeye çalışırım. Mümkünse geceden. Dün, sıra Milliyet?e gelince Güneri Civaoğlu?nun yazı başlığı dikkatimi çekti.
Güneri Civaoğlu?nun hâfızamdaki yeri çok kötü. Bu yüzden pek okumam. Fakat başlık, çok kışkırtıcıydı: El Pais?ten 15 Temmuz?a.
Tıkladım. Aman Ya Rabbi! Güneri Civaoğlu, darbe karşıtı olmuş.
Efendim, 21 Şubat 1981?de Madrid?de Yarbay Antonio Tejero komutasındaki askerî birlikler, toplantı hâlindeki meclisi basmış. El Pais gazetesi, halkı ayaklandırıp darbeyi bastırmış. Civaoğlu ve saz arkadaşları, gazetenin bu duruşunu örnek almış ve Türkiye?de bir darbe olursa aynen böyle yapacaklarına dâir sözleşmişler.
Aradan yıllar geçmiş. Artık bu ülkede darbe olmaz derken 15 Temmuz olmuş. Civaoğlu, hemen gazeteye koşmuş. Yıldırım baskıdaki yazısı, ?İlelebet demokrasi?ymiş.
Mış da mış?
Oh ne âlâ! 80?li yıllardan atla, 15 Temmuz?a gel. Peki, 28 Şubat ve 27 Nisan ne olacak?
El Pais?yi örnek alan Civaoğlu, 28 Şubat?ın en büyük destekçilerindendi. Biraz internette dolaşınca hâfızamın beni yanıltmadığını tespit ettim. Buyurun okuyun:
?Genelkurmay?da bugün târihî bir brifing verildi. Durum, gerçekten vahimdir. Silahlı kuvvetlerin artık iyi bildiğimiz ve yaklaşık onar yıllık aralıklarla karşılaştığımız iç hizmet yasası bağlamında laik cumhuriyeti korumak ve kollamak üzere durumdan vazife çıkarmak söylemi anlamlı bir mesajdır. Keşke demokrasinin tatile çıkmasına çanak tutanlar ve onların çanak yalayıcıları, bu pisliğin üzerinde uçuşan sinekler, yaklaşan fırtınayı sezebilseler?. Türkiye Refahyol adlı bu bitli yorganı artık sırtında taşıyamaz.?
Civaoğlu?nun bu konuşması internette var; kolayca ulaşabilirsiniz.
Bu da 27 Nisan?da yazdığı:
?Dün gecenin geç saatlerinde Genelkurmay Başkanlığı'nın yaptığı açıklama çok duyarlıdır. Böyle durumlarda çoğu kez olduğu gibi gene yorum için bir gece geçmesini bekliyorum. Sağduyu ve serinkanlılık gerek. Anayasa Mahkemesi kararına kadar önümüzde 4 altın gün var. Şimdi gözler Anayasa Mahkemesi'nde...?
Şimdi bu duruma bakarak 15 Temmuz gecesi Güneri Civaoğlu?nun niçin gazeteye koştuğunu hiç merak etmiyorum.
Geçenlerde darbe şakşakçısı yaşlı bir kurt da 15 temmuz gecesi ilk iş olarak gazeteye koştuğunu ve darbe karşıtı ilk açıklamayı kendisinin yaptığını yazdı. Olsun, bizim mahalledekiler de ?direndik, öldük? diye yalan yazdılar.
Biliyorsunuz, karı dırdırından ölen var ama yalandan ölen yok.
Civaoğlu, bizimkilere örnek olsun. Gün gelir, geçmişinizi örtmek istersiniz ama geçmiş asla peşinizi bırakmaz.
BİRAZ GÜLELİM
Allah izin verirse son yıllarda yaşadığımız hâdiselerden bir hayli Çehov hikâyesi çıkaracağım.
Her zaman çocukları için tedirgin olan bir arkadaşım vardı. Bu özelliği, vaktiyle cemaatin peşinden gitmesine sebep olmuştu. Hükûmet-cemaat geriliminde bile diğer taraftan ümidini kesmediği için hükûmete mesâfe koymuştu. Geçenlerde rastladım. Nihâyet çocuklarını bu dönemde iyi bir yerlere yerleştirmiş. Diğer tarafla, yâni cemaatle asla irtibatı olmamış havalarındaydı. Hak verdim. İçimden, ?Çocukları adına tedirgin herhâlde.? dedim.
Hâfızası çok iyi olan ortak bir arkadaşımıza, telefonda meseleyi anlattım. ?Bizi çağırdığı filanca iftardakilerin cemaatçi olduklarını anlamamıştık sanki?? dedim. Cevap müthişti:
?Hangi iftar? Ben öyle bir iftara gitmedim.?
Üstelemedim. Hak verdim. Ya telefon dinleniyorsa? ?Çocukları için tedirgin herhâlde..? dedim.
Elbette içimden.
Biraz gülelim dediğime bakmayın. Gülmek var, ağlamaktan beter!