Savaş, istenmeyen bir durumdur. Hiç kimse, savaşın faziletinden bahsedemez. Nihayetinde savaş, öldürmeyi ve ölmeyi meşru hale getirir. Kahramanlar üretir. Hainleri ortaya çıkarır. Toplumlar için övünme ya da yerinme nedeni haline gelir.
İnsanlık tarihi, sulh ve sükunun tam olarak gerçekleştiği bir dönem yaşamadı. Hayata hâkim olanın muharebe ve mücadele olduğunu gösteren bir insanlık tarihi var.
Türlü sebepler, muharebe ve mücadeleyi başlatabiliyor. Ekonomik, ideolojik, dini ya da sırf imparatorların, kralların, hükümdarların gururundan ötürü ordular karşı karşıya gelebiliyor. Bir kişinin iradesi, milyonların iradesiyle bütünleşip, milyonlar bir kişinin iradesine bağlı olarak hareket edebiliyorlar. Bir kralın başka bir ülkenin kralına savaş açması, bir ülkenin başka bir ülkeye savaş açmasından başka bir şey değildir. Tarihte bu türlü savaşların çokça örneklerine rastlarız. Bir kız kaçırma olayı, büyük yıkımlara neden olan savaşı başlatabildi. Çünkü kralın, hükümdarın gururu, o toplumun gururuna denktir. Kralın gururunun incinmesi, bütünüyle devletin ve o toplumun gururunun incinmesi anlamına geliyordu.
Günümüzde savaş, bütün uluslararası kısıtlamalara, yaptırımlara rağmen bir gerçeklik olarak gündemimizdedir. Günümüzün en önemli sorunu olan güvenlik sorunu, bireysel ve toplumsal seviyeden devlet seviyesine ve hatta bütün bir insanlık seviyesine kadar en önemli sorun haline gelmiştir. Bu sorun, istenmeyen durum olan savaşı da zorunlu kılmaktadır. Çünkü güvenlik sorununu doğuran, terör örgütleridir. Terör örgütleri, bazı devletler adına savaşan, savaş zemini hazırlayan satılmışların ordusudur. Kötü devletlerin terör örgütü, iyi devletlerin ordusu vardır. Birisi yıkmak, diğeri korumak için vardır.
Haksız bir talebi örgütlü, sistematik ve planlı bir biçimde şiddet yoluyla elde etmeye yönelik her eylem, terör eylemidir. Terör eylemlerinin amacı, kölelik rejimi oluşturmaktır. Çünkü bu eylemler, kölelik rejimini isteyenlerin neden olduğu eylemlerdir. Dünyada kölelik isteyenler ile özgürlük isteyenler arasındaki mücadelede elbette özgürlük isteyenler ve moral bir dünya düzeninin kurulmasına hizmet edenler kazanacaktır.
Kimler kölelik ister? Kimler başkalarını köle olarak görmek ister? Elbette kendisini efendi olarak görenlerin isteğidir bu. Onların efendilikten anladığı da, bütün dünyaya hükmetmektir. Politik dilde bunun karşılığı, emperyalizmdir. Bugünün savaşlarının sebebi, kölelik rejimi isteyen, bütün dünyaya hükmetmek amacında olan ve bütün dünyanın zenginliğini sömürmeye niyetlenmiş maddeci emperyalizmdir. Bu emperyalizm, manevi kavramları ve değerleri de birer kalkan olarak kullanır. İnsanlık dışı bir amaca sahip olan bu emperyalizm, savaş için terör örgütleri kurar ve onları, önünü kesmek istediği devletlerle savaştırır ya da oralarda savaş zemini hazırlar. İçinde bulunduğumuz coğrafya, bu oyunun sahnesidir.
Bu sahnede oyuncu olarak kullanmak istedikleri bölge devletleri ve halklarıdır. Nitekim bölgemizde ağlayan analar Türk, Kürt, Arap analardır. Hepsi ortak bir inanç sisteminden hareket etmelerine rağmen oyun kurucu olmadıkları için ağlamaktadırlar. Emperyalizm, onları birbirine düşürmek suretiyle oyunun nesnesi haline getirmekte, bu oyunun öznesi olma şans ve imkânını da vermek istememektedir.
Emperyalizm, fert düzeyinde yumuşak oyunlar oynar. Fertlerin hoşuna gidecek oyun stratejileri geliştirir. Bu stratejilere kendisini kaptıran fertler, oyunun içinde kaybolur giderler. Ama aynı emperyalizm, devletler ve toplumlar düzeyinde en sert ve şiddetli oyun stratejilerine başvurur. İşte bugün yaşadığımız durum, en sert ve şiddetli oyun stratejilerinin hayata geçirildiği ve bizzat bölge insanının da kendisinin kullanıldığı bir oyundur. Bölgemizdeki devletler ve geleneğinden, inancından koparılmış bazı insanlar da bu oyuna eşlik etmektedirler. Çünkü bölgemizdeki terör örgütleri mensupları, bölge insanlarından oluşmaktadır.
Terör örgütleriyle mücadele etmek, eşdeyişle emperyalizmle mücadele etmektir. Türkiye, kendi güvenliğini sağlamak amacıyla terör örgütleriyle mücadele ederken, aynı zamanda emperyalizmle de mücadele etmektedir. Nitekim Türkiye?nin mücadelesine ket vurmak isteyen devletlerin, emperyalist devletler olduğu gün gibi ortadır.
Dün başlayan Afrin Harekâtı da, bu düşünceler çerçevesinde düşünülmeli ve arkasında politik bir niyet aranmamalıdır. Çünkü Türkiye, bütün diplomatik girişimlerinden sonuç alamamıştır. Yapacağı iş, istenmeyen bir durum olarak da nitelendirsek, kendi güvenliği için tehdit oluşturan ne varsa onların üzerine gitmektir. Türkiye?nin temsil ettiği fikir, bunu zorunlu kılar. Çünkü güçlü değilseniz, sizinle oyun oynamak isteyenlerin ya oyunundan kaçarsınız ya da onların oyununa gelirsiniz. Güçlü olan, oyuna karşı oyunla cevap verir.
Şunu unutmayalım: Önümüze konulan oyuna karşı oyunla cevap veremediğimiz her durumda sadece oyuncu oluruz. Oyuncu, oyunu kuranın kuralları tarafından idare edilendir. Yani özgür olmayandır.