Metin Yazarel


Suriye'den Daha Elzem, Suriyeliler Politikamız Olmalı

Suriye'den Daha Elzem, Suriyeliler Politikamız Olmalı


Bu vakitten sonra Türkiye'nin, Suriye politikasından çok, insani boyutu olan Suriyeliler politikası var mı onu merak ediyorum. Çünkü Suriye'de can ve mal güvenliği sağlanmış olsa dahi, Suriyelilerin kahir ekseriyetinin geri dönmeyeceklerini ve Türkiye'de kalmayı tercih edeceklerini tahmin ediyorum.

Peki size göre Türkiye, Suriyeliler konusunda nasıl bir politika takip etmeli? Bin yıldır birlikte yaşadığı Kürt politikasında hatalı olduğunu düşünerek asimile etmeyi mi, yoksa terbiye ederek entegre etmeyi mi tercih etmeli?

Aslına bakılırsa etnik kökenleri Süryani olan ve Müslüman olduktan sonra, Arap'laşmayı kabul eden Suriyelilerin, Türkmenleşmeye, asimilasyona karşı fazla direnç göstereceklerini tahmin etmem. Yeter ki biz entegre metodlarını doğru uygulayalım. Gazipaşa ve Mudanya da olduğu gibi, insan onuruna yakışmayan tavır ve davranışlardan kaçınalım. Tabi ki ortak yaşam anlarında uygunsuz davranışlarına karşı çıkalım. Ama onur kırıcı yasaklar koyarak değil, terbiye ederek karşı duralım. Modern kent yaşamına entegre edecek statüler vererek, eğitip, ehilleştirelim. Misafir ve ya mülteci statüsünde tutarak ne terbiye, ne de entegre edemeyeceğimizi bilerek hareket edelim. Uyum yasaları çıkartarak uyum kurslarına katılmaya mecbur edelim. Kendi iç güvenliğimizi dikkate alarak sözleşmeli vatandaşlık gibi, bir ara formül bulalım. En az beş yıllık süre içerisinde suça bulaşmamayı şart koşup, entegre etmeyi deneyelim.

Türkiye 4 milyona yakın mülteciye kapısını açmakla insan onuruna sahip çıktı. Böylece medeni batının insanlık ayıbına bulaşmadı. Bundan sonrası için itibar zafiyeti yaşamak istenmiyorsa, öncelikle göç ve mülteci işlerinden sorumlu bir birim oluşturmak zorunda. Daire başkanlığı veya genel müdürlük gibi bir birim. Koordinasyon bu birim üzerinden sağlanmalı. Uygulamadan doğacak sıkıntıları giderecek göçmen ve mülteci hakları yönetmelikle değil, uyum yasalarıyla güvence altına alınmalı. Yani yerel yönetimler kafasına estiği gibi davranmamalı. Mültecilerin korunma ve sığınma hakları güvenceye alındıktan sonra, yerleşik hayata geçişte, yumuşak bir geçiş modeli bulunmalı.

Diğer taraftan iskan sorunu belirli bir plan ve proje dahilinde çözülmeli. Cazibe merkezlerine yığılmayı önleyecek tedbirler alınmalı. İsteyen istediği yere gidip yerleşememeli. Kesinlikle vatandaşın tepkisine yol açacak 'mülteci varoşları' oluşturulmasına müsade edilmemeli.

Bugün BM verilerine göre, dünya üzerinde savaş ve insanlık ayıbı gibi sebeplerden dolayı, yaşadığı yerleri terk etmek mecburiyetinde kalan 60-70 milyon insandan bahsediliyor. Bunların 25-30 milyon kadarının başka ülkelere sığınma zaruriyetinde oldukları söyleniyor. Biz bu mültecilerin 4-5 milyon kadarını koruma altına alarak sığınma ve barınma fırsatı sağlayabildik.

Sonuç olarak demek isterim ki, insanın olduğu yerde ihtiyaçlar da olur. Vicdanlarımıza iltica eden bu insanlar, kendi istek ve arzularıyla mülteci olmadılar. Hiç olmazsa yaklaşık 500 bin civarında olduğu tahmin edilen, Türkiye de doğmuş bebeklerine statü vererek iyi niyetli olduğumuzu hissettirelim. Yeni doğan bebelerin ne Suriyede, ne de Türkiye de kimlikleri olmadığı için, 'seyip sıpa' gibi ortalıkta dolaşmalarına müsade etmeyelim.