Seyit Mehmet Şen


Türk Milletinin Ruhunda Devlet Geni Vardır

Türk Milletinin Ruhunda Devlet Geni Vardır


?Ben sizin en hayırlınız olmadığım halde sizin başınıza halife seçildim.
Ancak Kur?ân nazil olmuş Hz. Peygamber (sav) dinin hükümlerini
açıklamıştır.
Sizin en zayıfınız, hakkı alınıncaya kadar benim yanımda kuvvetlidir.
Ey insanlar!
Ben ancak Hz. Peygamber?in (sav) yoluna uyarım.
Kendiliğimden birşey icad edici değilim.
Eğer iyilik yaparsam bana yardımcı olun.
Eğer sırat-ı müstakimden kayarsam beni düzeltiniz.
Ben bu sözümü söyler, hem kendim için hem de sizler için
Allâh?ın affını taleb ederim.?
Hz Ebubekir (ra)
*
Tarih boyu varlıklarını sürdürme başarısını gösteren milletlerin değişmez bir ortak yanlarının olduğu çok açıktır:
Devletli olmaları...
Gerçekten de devletlerini kurabilen ve devletli olmayı becerebilen milletlerin ayakta kalabildiklerini; onları bir millet haline getiren özelliklerini muhafaza ederek kimliklerini koruyabildiklerini ve bu kimliklerini eşyaya yansıtarak ölmez eserlerle günümüze kadar gelebildiklerini görürüz.
Bu nedenle bu tip milletler için devlet esastır.
Yani devletsiz olunmaz.
Devlet onlar için yedikleri ekmek, içtikleri su, ciğerlerine çektikleri havadır.
Devlet onlar için sevdadır...
Onun için diyoruz ki, 'devlet bir milletin Leylasıdır'.
Fakat sistem, öyle midir?
Sistemi de Leylanın yerine koyabilir miyiz?
Bir millet devleti için girdiği fedakârlığa sistem için de girebilir mi?
Uçsuz bucaksız kum çöllerinde Mecnunun Leylasını aradığı gibi bir millet sistemini de arayabilir mi?
İnsanlığın tarih boyu ideal bir sistem için arayışını sürdürdüğü bilinen bir gerçektir.
İnsanlık bu arayışında kimi zaman ideali, kimi zaman ideale yakın olanı yakalamış; fakat ne yazık ki ideal olanı da, ideale yakın olanı da uzun süre koruyamamıştır.
Bu da insanın kendi hakkına razı olmayan, tahakküm etmeyi seven bir yapıda oluşundan kaynaklanmaktadır.
Nitekim bu konudaki ilk örnek, kendi hakkına razı olmayarak, kurulu düzene yani sisteme karşı gelen ve kardeşini öldüren Kabildir.
Gerçekten de, o günden başlayarak bütün insanlık tarihi, insanların birbirlerini boğazlama sahnelerinin sayısız örnekleri ile doludur.
Bu sahnelerin hiç olmadığı veya çok az götürüldüğü, ideal veya ideale yakın sistemlerin yaşandığı dönemler veya coğrafya parçaları ise peygamberlerin veya onların yolundan gidenlerin hâkim oldukları dönemler veya coğrafya parçaları olarak karşımıza çıkmaktadır.
İdeal olan sistem; ismi ve cismi ne olursa olsun, zulmün olmadığı ve zalimin hüküm sürmediği sistemdir.
Sistemin merkezine 'insan' oturtulmuş ve sistemin kuralları hukukun üstünlüğü esas alınarak düzenlenmiştir.
Bu sistemde yönetenle, yönetilenin arasında bir fark yoktur; dolayısıyla yöneten bir ayrıcalığa sahip değildir.
Bu nedenle bu sistemin yöneticileri, kendi endamlarını seyredecekleri dev aynasıyla dolaşmazlar.
Çünkü onların omuzları, yönetimin mesuliyetinden çökmüş; bekledikleri bir hesap gününün korkusuyla başları önlerinde ancak göz ucuyla, o dehşetli günde kendilerine şahitlik edecek olan insanların gönüllerinde seyrederler, kendilerini.
Fakat kundaktaki çocukların saçını ağartacak olan o dehşetli hesap gününü unutan insan, milletin yönetim için kendisine verdiği gücü milletin yararına kullanacağı yerde, milletin zararına ve fakat kendi yararına kullanagelmiştir.
Bunun anlamı, yönetimde kim olursa olsun, hukukun çiğnenmesi ve insanlık onurunun ayaklar altına alınmasıdır.
Yani insanın ezilmesi, köleleşmesi ve nihayet eşyalaşmasıdır.
İşte, insan tarihin hiç bir devrinde, böyle bir oluşuma ve böylesine bir aşağılanmaya uzun süre rıza göstermemiş ve isteyerek boyun eğmemiştir.
Ne var ki 'insanın kurdu insan' olduğu için, yönetimi ele geçirenler, belli bir hisse karşılığında, kendilerini destekleyecek yeterli bir grubu daima yanlarında bulmuşlar ve her şeye rağmen zulümlerini sürdürmesini bilmişlerdir.
Bununla' beraber, zulmün karabulutlar gibi insanlığın üzerine çöktüğü devirlerde bile bir er kişinin önderliğinde, insanlık onurunun soylu direnişi başlamış ve ideal olan yönetim yeni baştan yakalanmıştır.
Eğer bu ideal yönetim, ideal bir sistemin üzerine oturtulmuşsa, yönetim bozulsa bile, insanlar az bir zulümle hayatlarını sürdürebilmişlerdir.
Hal böyle olunca, önemli olan ideal sistemi veya ideale yakın olan sistemi ortaya koyabilmek ve bu sistemi devletin üzerine geçirebilmektir.
Bunun için dengeli, idealist insanlara ihtiyacımız vardır.
Çünkü her türlü güzellik dengede, her türlü kötülük ise dengesizliktedir.
Gönül, iç dengesini kurabilen insanlardan oluşan dengeli bir toplum ve bu dengeli toplumun yapılandırdığı dengeli bir sistemi arzulamaktadır.
Biri olmadan diğerini bulmak veya bulunmuşsa bile uzun süre koruyabilmek mümkün değildir.
Öyleyse, iş topyekûn Anadolu insanına düşmektedir.
Ve Anadolu insanı bu beklentiyi başaracak güçtedir.
Çünkü Türk Milletinin ruhunda devlet geni vardır...
Bu gen onu, tarihinde olduğu gibi, mükemmel bir sistemin üzerine giydirildiği muhteşem Cihan Devletine götürecektir.
Ve bu muhteşem Cihan Devletini ömrü olan görecektir...
Yeter ki, bir başkasına bakmadan, her insanımız kendi üzerine düşeni yapsın ve Cihan Devletinin ortaya çıkışında hizmeti ve payı olsun...