1.
Hemen hemen aynı zaman kesitinde iki büyük bela başımıza sarıldı:
FETÖ ve bütün versiyonlarıyla PKK...
Fakat tezgah öylesine mükemmel kurgulanmış ve hayata geçirilmişti ki, Gezi Olaylarına kadar Rabinoğlu Fetullah?ın taşeronluğunu yaptığı FETÖ?yü, millet çoğıunluğu olarak anlayamamıştık.
Dolayısıyla bir taraftan PKK ve versiyonlarıyla mücadele ederken, Feto?nun kullarından oluşan FETÖ?yü milletçe yağlı kaymaklı ballı menülerle besliyorduk.
Rabinoğlu Fetullah?ın kulları ise, ?gündüz külahlı, gece silahlı? deyimine uygun olacak bir ?Hizmet Hareketi? çerçevesinde himmet toplantılarıyla milletten istedikleri miktarda parayı her yerde, her zaman topluyor; bu arada PKK ve versiyonlarıyla eşgüdüm halinde çalışıyor; askerimizin, polisimizin, bürokrasinin, her alandaki iş dünyasının içinden edindiği kullarıyla PKK ve versiyonlarına akla gelen her türlü desteği sağlıyordu.
Fakat biz millet çoğunluğu olarak Rabinoğlu Fetullah kullarının bu mel?anetini bilmiyorduk.
Herkesin bildiği gibi, çok geç demeye bir tık kalmışken, Rabbim bu millete olan ayrıcalıklı muhabbetiyle, bu milleti en ağır bir badireden, olabileceğin en hafifiyle kurtardı.
Ve biz millet olarak Rabinoğlu Fetullah kullarının PKK ve her türden versiyonlarıyla bağlantısını işte tam da o zaman anlayabildik.
Ve devlet PKK ile öldürücü, yok edici, imha edici mücadelesine ancak o zaman başlayabildi.
Bilindiği gibi bu mücadele bütün hızıyla devam ediyor...
Fakat PKK ve her türden versiyonlarının sözcüsü olarak siyaset yapan HDP ya devletin kendilerini tam olarak anladığını anlamıyor ya da anlamazdan gelerek, senayo gereği kendine verilen yıkım görevini hakkıyla yerine getirmeye çalışıyor.
Elbet şeytanın ameliyle meşgul olacak, TBMM?de önemli bir temsil gücüne sahip HDP nasıl böyle bir şey yapar diyecek halimiz yok.
Onlar, bağlı oldukları merkezlerin talimatları doğrultusunda görevlerini yaparlar; devlet de kılıç hakkı olarak sahip olduğu bu toprakları vatan olarak elinde tutmanın gerektirdiği her şeyi yapar.
*
2.
Hepimizin bildiği bir gerçeği sürekli tekrarlamak durumundayız.
O da şudur:
Biz bu toprakları, Sultan Alpaslan?nın Ordusuyla bu topraklara geldiğimizde, bu toprakları yurt edinmiş, bu topraklara yerleşmiş, bu topraklarda doğup büyümüş, bu toprakların ekmeğini yemiş, suyunu içmiş, havasını soluklamış, belki de yüzlerce yıldır bu topraklarda yaşayan kişilerden almış değiliz.
Biz bu toprakları, Sultan Alpaslan?ın Ordusuyla bu topraklara geldiğimizde bu toprakların hakimi olan Bizanslılardan aldık.
Elbet bir pazarlıkla almadık...
Elbet bu topraklar bize altın tepsi içinde sunulmadı...
Elbet bu topraklar bize Bizansın bir ikramı olarak verilmedi...
Can aldık, can verdik...
Baş kestik, baş verdik...
Kan döktük, kan verdik...
Herkesin bildiği tarihi bir vakıayı niye mi bu kadar uzatarak anlatıyorum?
İçimizdeki bazıları sanıyorlar ki, biz millet olarak Sultan Alpaslan?ın Ordusuyla bu topraklara geldiğimizde, burada olmalarının doğal hakkı olarak, bu topraklarda hak sahibidirler.
İnsanlık tarihinde böyle bir hak sahibi oluş yok...
Filistin?i isteyen Yahudilere Sultan Abdulhamid?in dediğini diyoruz bu topraklarda hak iddia edenlere:
Aldığımız bedelle veriririz...
Acaba bu bedeli ödemeye bütün dünya bir ara gelse güçleri yeter mi?
Eğer bütün dünya bir araya gelse istediğimiz bedeli ödemeye güçleri yetseydi, bizi bu topraklardan atalı asırlar olurdu.
Fakat...
O kadar haçlı seferiyle...
Moğollarla o kadar iş birliği yaparak...
İçimizdeki kılıç artıklarını sürekli besleyip sırtımızdan vurdurarak...
Bu milleti bu topraklardan atmaya güçleri yetmedi...
Çünkü Rabbim bu toprakları bu millete kıyamete kadar vatan olarak verdi...
Eğer öyle olmasaydı:
Biz bu topraklarda o kadar saldırıya...
O kadar arkadan vurulmaya...
O kadar ihanete rağmen bugüne kadar yaşayamazdık...
*
3.
Evet, bu topraklar Sultan Alpaslan Ordusuyla bu topraklara gelip, bu toprakları vatan edinen Müslüman Türk Milletinin yani Türklerin, Kürtlerin ve diğer Müslüman unsurların kılıç hakkıdır.
Ve kim kendini bu milletten sayıyorsa onların kılıç hakkıdır.
Bu kılıç hakkının gereğidir ki, bu topraklarda hakimiyet hakkı bu milletindir.
Bu topraklar Sultan Alpaslan Ordusuyla bu toprakları fetheden, bütün etnik unsurlarıyla, Müslüman Türk Milletinin vatanıdır.
Bilge Kral İzzet Begoviç?in tanımıyla, Türk bir ırkın değil, bir milletin adıdır...
Bunu tekrar tekrar dile getirelim ki, ırkçılık yapmaya kalkanlara fırsat vermemiş olalım.
Çünkü bu topraklarda ırkçılık hiçbir etnik unsurun hayrına olmaz.
Biz Müslüman Türk Milletini oluşturan kavimler olarak bir ve beraber olursak, Hacı Bektaş?ın (ks) diliyle, ?iri oluruz, diri oluruz?.
Ve Müslüman Türk Milleti olarak bir olursak, bütün cihan bir araya gelse, bizimle başedemez.
Milletçe bunu defalarca ispat ettik.
Nitekim 15 Temmuz, sadece Rabinoğlu Fetullah?ın yönlendirdiği bir kalkışma, bir isyan, bir darbe, bir işgal hareketi değildi.
15 Temmuz, Vatikan?ın yönlendirdiği haçlının bütün unsurlarıyla içinde olduğu bir işgal hareketiydi.
Fakat başaramadılar...
Çünkü bu millet, bütün etnik unsurlarıyla bir ve beraber oldu...
El ele tutuştu...
Kol kola girdi...
Göğüs göğüse verdi...
Sırt sırta dayandı...
Ve topyekun haçlıyı, içimizdeki uzantılarıyla birlikte, unutamayacakları bir yenilgiye uğrattı...
*
4.
Evet, bu toprakların hakimiyet hakkı, kılıç hakkının gereği olarak Müslüman Türk Milletinindir.
Kimileri hakimiyet hakkı ile demokratik hakkı sürekli olarak birbirine karıştırarak, kafalarımızı ve gönüllerimizi karıştırmaya çalışıyor.
Bu milletin kafası ve gönlü karışacak olsaydı, tarih boyu uğradığı o kadar saldırıya ve ihanete rağmen bu toprakları koruyamazdı.
Öyleyse mi?
Bu ülkenin yurttaşı olarak bu topraklarda yaşayanlar demokrasi gereği kendilerine verilen hakları hakimiyet hakkı gibi kullanırlar ve hadlerini aşarlarsa, derdest edilirler ve hak ettikleri cezaları çekerler.
Hiçbir millet ve elbet hiçbir devlet altına dinamit koymaya çalışanlara, demokrasi adına da olsa, asla göz yummaz.
Ve sakın ola bu topraklarda Vatikan güdümlü, Kraliçe kontrollü, Amerika koç başılı, İsrail yönlendirmeli bir oyuna gelinmeye...
Gelinirse mi?
Gelinirse devlet gereğini yapar...
Bu da böyle biline...