1.
Devlet, bir milletin ortak iradesi ile oluşmuş, bütün ayrıntıları ile ortak gücünü ve ortak varlığını simgeleyen soyut bir kavramdır.
Bu tariften de anlaşılacağı gibi, devlet gözle görülmez, elle tutulmaz.
Devlet bir milletin sevdasıdır.
Daha doğrusu, devlet kadim milletlerin yani tarih boyu var olan, varlıklarını sürdürebilen, tarihe yön verebilen, tarih yapabilen, tarih yazabilen milletlerin sevdasıdır.
Bu haliyle devlet, tarih boyu devletli olabilen, devletlerini koruyabilen milletlerin nazarında akla gelebilen en güzel özelliklere sahiptir.
Tıpkı bir sevgilinin, sevenin nazarında en güzel özelliklere sahip olması gibi...
Aşık Veysel?imiz bu sevdayı ne de güzel dile getirir:
?Güzelliğin on para etmez
Şu bendeki aşk olmasa? diyerek...
Anlaşılacağı gibi, devletlerine karşı bu sevdayı duyan milletler devletlerini gözleri gibi korumuşlar ve devletlerinin devamı için gerektiğinde canlarını, mallarını, kişisel sevdalarını vermekten asla çekinmemişlerdir.
*
2.
Devlet, devletlerine sevdalı milletlerin nazarında akla gelebilen en güzel, en iyi, en has, en ayrıcalıklı özelliklere sahiptir, demiştik...
Bu özellikler nelerdir mi diyorsunuz?
Bu özellikleri öncelik sırasına göre dikkate alacak olursak...
Devlet son derece güçlüdür...
Ve devletin kurucu iradesine sahip olan milletin hiçbir ferdi veya millet içinde oluşmuş hiçbir grup devletten güçlü olamaz.
Çünkü devlet var olan gücüyle milletini hem iç hem de dış zorbalardan koruyacaktır.
Bunun için devletin son derece güçlü olması gerekir.
Aksi halde devlet, milletini iç ve dış zorbalara, iç ve dış düşmanlara, iç ve dış çetelere karşı koruyamaz.
Devletin gücü konusunda söylenecek asıl söz ise şudur:
Devletin var oluş gerekçesi, iç ve dış güvenliği sağlamaktır.
Yani bir millet devletli olmaya özen gösterirken, devletini bir sevda olarak yüreğinde taşırken, gerektiğinde devletinin varlığını devam ettirebilmek için, canı dahil, kendi varlığından dahi vazgeçerken...
Devletinden istediği, yaşarken kendisinin, öldükten sonra sevdiklerinin ve yakınlarının can ve mal güvenliğini korumasıdır.
Anlaşılacağı gibi, devletin varlığı konusunda ilk akla gelen unsurun güvenlik olduğunu bilmek ve bu gerçeği hiç akıldan çıkarmamak zorundayız.
Milletin devletinde gördüğü ikinci özellik ve elbet güzelllik ise...
Devletin son derece adil olmasıdır...
Çünkü adalet bir ülkenin huzuru için olmazsa olmaz ikinci unsurdur.
Adaletin olmadığı yerde, adaletin olmadığı kadar, zulüm vardır.
Zulmün olduğu, zulmün hüküm sürdüğü bir ülkede, milletin huzurlu olması mümkün değildir.
Milletin huzurlu olmadığı bir ülkede, millet fertleri arasında kardeşlik, arkadaşlık, dostluk kaybolmaya başlar.
Kardeşliğin, arkadaşlığın, dostluğun kaybolduğu bir ülkede ise dayanışma olmaz.
Dayanışmanın olmadığı bir ülkede üretim olmaz.
Üretimin olmadığı bir ülkede devlet güç kaybetmeye başlar.
Devletin güç kaybetmeye başladığı bir ülkede, devlet var oluş gerekçesi olan iç ve dış güvenliği tam olarak yani istenildiği ölçüde sağlayamaz.
İşte böyle bir ülke içte ve dışta akla gelebilen her türden zorbanın, çetenin, düşmanın iştahını kabartır.
Bu bakımdan devletin, milletin bütün bireyleri için adaleti mutlak surette sağlaması gerekir.
İşte tam da bu aşamada mutlaka bilmek zorundayız ki:
Devlet güçlü olmazsa, yargının adil olması bir şey ifade etmez.
Çünkü ülkede devlet gücünü hiçe sayanlar yargının kararını çiğnemekten asla çekinmezler.
Yakın geçmişte milletçe buna şahit olduk.
Kendilerinde devletin üzerinde güç vehmeden kimileri, yargıyı hiçe saydılar ve yargının davetine uymadılar da, yeterli güce sahip olmayan devlet o zorbalara hiçbir şey yapamadı...
Hal böyle olunca bilmeliyiz ki:
Yargının adaleti, devletin gücüne ve gücün adaletine muhtaçtır.
Bu iki esas ve öncelikli özelliğe ek olarak, devletine sevdalı bir millet, güçlü ve adil bir devletin şahsında güler yüzlü, tatlı dilli, sevecen bir devlet ister...
Millet asık suratlı, buyurgan bir devlete sevdalı olmaz.
Çünkü asık suratlı, buyurgan bir devletin kapısını çalamaz da, çalmak istemez de...
Kapısını çalamadığı bir devlete kimse sevdalanmaz...
Bu da milletin devletine olan sevdasının giderek kaybolmasına sebep olur.
Ve millet sevdalandığı devletin, gerektiğinde dertlerine deva olmasını, sıkıntılarına ortak olmasını, karşılayamadığı hayati ihtiyaçlarını karşılamasını ister.
Devlet olmanın gereği budur...
Devlet gerektiğinde zenginden alacak ve fakire verecektir.
Aksi halde, iç huzur tam manasıyla sağlanamaz ve bu da devletin güç kaybetmesine neden olur.
*
3.
Devlet mücerret/ soyut, görünmez bir varlıktır...
Ve devletine sevdalı milletlerin nazarında, devlet en has özelliklere sahiptir demiştik...
Devleti görünür hale getiren ve devletine sevdalı milletlerin devletlerinde olmasını istedikleri özellikleri ve güzellikleri gün yüzüne çıkartan, onları görünür hale getiren sistemlerdir.
Sistemler, devlet ebed müddet çizgisinde varlığını sürdüren bir devletin zamana ve coğrafyaya göre üzerine giydiği elbiseler gibidir.
Bunu insanların mevsimlere göre giydiği elbiselere de benzetebiliriz.
Bu bakımdan esas olan sistemler değil, devletlerdir.
Ve bir milletin ezelden ebede kadar varlığını sürdüren bir/ tek devleti vardır.
O bir/ tek devlet yıkılırsa, devletini koruyamayan o millet tarih sahnesinden çekilir, gider...
Türk Milleti, bütün etnik unsurlarıyla, o bir/ tek devletini yaşatmış ve millet olarak tarih boyu varlığını sürdürmesini bilmiştir.
Ve Türk Devleti, üzerine giydirilen sistemlere veya yönetenlerin verdikleri isimlere göre, kimi aynı zaman kesitinde, değişik adlarla görünmüş, tanınmış, bilinmiş ve 130?u aşkın sistem/ devlet olarak tarihe kaydını yaptırmıştır.
Şimdi isim olarak Devletimizin Cumhuri Sistem Dönemindeyiz.
Umuyoruz ve bekliyoruz ki Devletimiz Cumhuri Sistem Görünümünde tekrar Cihan Devleti hüviyetini kazanacak ve insanlığa huzur getirecektir.
*
4.
Ebede kadar var olacağına inandığımız devletimizi bir ağaca benzetecek olursak...
Ağacın gövdesi o bir/ tek devletimiz, dalları ise devletimizin değişik sistemler halinde görülmesidir.
Bir başka deyişle...
Ana dallar cihan devletleri olarak görülen sistemler...
Sonraki dallar ise değişik isimler ve sistemler halinde var olan devletlerimiz...
Nasıl ki her ağacın bir kökü varsa ve o kök ağacı her türlü doğal şartlara rağmen ayakta tutuyorsa...
Devletin de bir kökü vardır...
Devletin ömrünün uzunluğu ya da devletin her türden belaya rağmen varlığını sürmesi, kimi zaman küllerinden doğması, kökünün derinlerde olmasına bağlıdır.
İşte buna ?Devletin Derinliği? diyoruz.
Ve kesinlikle ?derin devlet? demiyoruz.
Devletin derinliği nasıl ki ağacın kökü gibiyse...
Ve ağacın kökü nasıl ki ağacın gücüne, cüssesine göre toprağın çok derinliğine kadar gidebiliyorsa...
Devletin derinliği de öyledir...
Ebed müddet çizgisindeki devletimizin derinliğidir ki, bizi hep devletli kılmış, bizi hep devletli yaşatmış, bizi hep asırların ötesine taşımıştır.
Bir de ?derin devlet? vardır.
Derin devlet, kelimenin tam anlamıyla, çetedir.
Derinliği de yoktur, devleti asırların ötesine taşıma sevdası da yoktur.
Derin devlet, ağacın köklerindeki ?kanser? gibi ya da ağacın üzerindeki ?ökse otu? gibidir.
Ülkemizde bu iki tip ?derin devletin? yani ?derin çetenin? iki tipi de vardır ve varlığını sürdürmektedir.
Bunlar esas olarak Bizans artıklarıdır...
Bu milletle sadece isim benzerlikleri vardır.
Daha doğrusu, sömürülerini kolay sürdürebilmeleri için, isimlerini ve cisimlerini bizlere benzetirler.
Ne genetik kodları, ne ruh kökleri, ne töreleri, ne toyları, ne soyları, ne boyları, ne huyları bizden değildir.
Cedleri olan Bizanslılarla ve elbet Bizanslıların bugünkü uzantıları ve temsilcileriyle çalışırlar.
Bunların bu ülkenin vatan olmasında ve vatan olarak kalmasında kanları, göz yaşları ve terleri olmadığı için...
Amiyane tabirle, eskilerin, ?bekara karı boşamak kolaydır? sözü çerçevesinde, ?Kıbrıs?ı verelim? diyebilirler...
Nitekim birileri de, aynı anlayışla, on iki adayı vermişti.
*
5.
Evet...
Sakın ?Devletin Derinliği? ile...
?Derin Devleti? karıştırmayın...
Devlet millete dayanır...
Derin devlet ise çetedir ve Bizanslıların içimizdeki sömürü araçalarıdır.
Bunlar kimi zaman milletin kendilerine verdiği silahlarla, kimi zaman bankaların içini boşaltarak ülkemizi çökertmeye ve ülkemizi cedleri Bizanslıların karşısında güçsüz bırakmaya çalışırlar.
Çünkü bu aziz milletin varlığı topyekun Bizanslıların, Topyekun Haçlıların, Topyekun Batılıların korkulu rüyasıdır.
Dünyayı kan ve göz yaşına boğan, milletleri ve ülkeleri yok edercesine sömüren şer güçler, bBu milletin bir gün nasıl olsa ayağa kalkacağını ve dünyaya nizam vereceğini biliyorlar.
Ve bütün güçleriyle bu ayağa kalkışımızı geciktirmeye ve durdurmaya çalışıyorlar.
Geciktirebilirler mi?
Geciktirebilirler!
Ayağa kalkışımızı önleyebilirler mi?
Önleyemezler!
Cihan Devleti Yürüyüşümüzü durdurabilirler mi?
Durduramazlar!
Çünkü Allah cc gücü kuvveti, elden ele dolaştırır.
Bu adetullahdır...
Bu sünnetullahdır...
Şimdi sıra bu aziz milete geldi...
Öyleyse mi?
Allah?ın cc yürü dediğini kim durdurabilir?
Hiç kimse!
*
Cumhuri Devletimizin kıyamete kadar payidar olması dileğiyle...