Müzik, terim olarak dilimize Batı?dan geçmiştir. Müzik kelimesinin kökü, Latincede ?Mûsa? kelimesine dayanmaktadır. Mitolojiye göre Mûsa, müzik, şiir ve eğlenceye dayalı sanatların tanrıçasının adıdır; yani Zeus?un kız kardeşinin ismi olarak anılmıştır. Yunancada kullanılan şekliyle de Türkçeye geçmiştir. İslam dünyasında müzik ile ilgili çokça eser yazılmıştır. Müzik konusunda ilk kez kalem oynatan zatın, aynı zamanda eserleri günümüze ulaşan ve İslam dünyasında ilk filozof olarak kabul edilen Yakub b. İshak el- Kindî (ö.252/866) olduğunu iddia edenler varsa da, Kindî?den çok önce de bu alanda eser yazanlar mevcuttur. Mesela İshak b. İbrahim el-Mevsilî (ö.235/849), bu alanda birçok eser kaleme almıştır.
Genelde Antik Yunan filozoflarından konu ile ilgili tercümelerden hareketle müziği, matematik ve felsefî açıdan incelemeye çalışan Kindî, bu alanda on adet eser kaleme almış ancak günümüze dört tanesi ulaşabilmiştir. Daha sonra bu konu Farabî ve İbn Sina gibi filozoflarca da ele alınacaktır. Kindî?den yaklaşık yüz yıl sonra gelecek olan el-İsfehanî ise, kendi dönemine gelinceye kadar ulaşabildiği bütün müzik eserlerini ve hikâyelerini bir araya toplayan Kitabu?l-Eğânî adlı eşsiz bir eser kaleme almıştır.
Her ne kadar son zamanlarda bazı İslamî mesajları vermeye çalışan film, tiyatro, gösteri vb hususlarda müzik rahatlıkla kullanılıyor olsa bile, İslam dünyasında klasik dinî metinlerden kaynaklanan müziğe karşı olumsuz bir tutumun mevcut olduğunu, müzisyenlere dudak büküldüğünü ve müzik aletlerinin hoş karşılanmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu algının oluşmasında elbette günümüze kadar intikal eden fetvalar ile bugüne kadar gelen dinî geleneğin etkisi olduğu açıktır.
İslam dini açısından birinci referans kaynağı olan Kur?an?da bu konu ile ilgili doğrudan bir ayet bulunmaması, müzik konusu etrafında tartışmaların açılmasına sebep olan birinci sebeptir. İkincisi ise, bazı âlimlerin kendi anlayışlarına uygun hadisleri zayıf da olsalar ön plana çıkararak fikirlerinin haklılığını desteklemeye çalışmalarıdır.
Bu tür tartışmaların çok erken dönemde başladığını müşahade ediyoruz. Müziğin lehinde kalem oynatanlardan biri, erken dönem İslam âlimlerinden İbn Kuteybe?dir (ö.276/889). İbn Kuteybe, er-Ruhsatu fî?s-Sema? adlı eseriyle müziğe dinde ruhsat verildiğini delilleriyle ortaya koymaya çalışmıştır. İbn Kuteybe?nin çağdaşı İbn Ebi Dünya (ö.280/893) ise, Zemmu?l-Melahî adlı kitapla bu tür hafif işlerin dinen uygun olmadığını ortaya koymaya çalışır. Ebu Tayyib et-Taberî (ö.450/1058), er-Reddu Alâ Men Yuhibbu?s-Sema? kitabıyla müzik severlere reddiye yazarken, İmam Gazalî kadar meşhur olamamış ama Bağdat Nizamiye Medresesi?nde baş müderrislik yapacak kadar ilim sahibi olan kardeşi Ahmed el-Gazalî (ö.520/1126), Bevâriku?l-İlma? fî Tekfiri Men Yehrimu?s-Sema? kitabıyla müziğe haram diyenlerin kâfirliğini ilan etmeye kalkışmıştır. Daha sonra ünlü âlim Şevkanî (ö.1255/1840) ise, İbtalu Da?va?l-İcma? Alâ Tahrimi Mutlaki?s-Sema? adlı eseriyle müziği haram kılanların davalarında ele aldıkları delilleri kökten iptal etmeye çalışmaktadır. Şevkanî, yukarıda işaret ettiğimiz Ahmed Gazalî?nin kitabı hakkında: ?Ahmed Gazalî?nin kitabında olumlu şeyler nakletmekle birlikte, kitabının isminin şenaat arz ettiğini? söylemekten de kendini alamaz.
Müzik ile ilgili olumsuz yazıların çokluğu, İslam toplumunda müzik ile ilgili olumsuz havanın oluşmasında inkâr edilemez katkı sunduğu bir gerçek olsa bile, İslam dininin oyun ve eğlenceyi çoğu yerde yermesi ve olumsuz bir faaliyet olarak nitelemesi de müziğin bir eğlence aracı olarak görülmesi hasebiyle reddedilmesine sebep olmuştur. Zira müziğin caiz olmadığını söyleyenlerin en önemli argümanları, müziğin şehveti harekete geçirdiği, boş vakit geçirmeye sebep ve eğlenceye vesile olduğudur; şüphesiz bunlar da dinen hoş görülmemiştir. Müziğin dışlanmasının bir başka sebebi de, dinde otorite olarak görülen bazı zatların olumsuz söylem ve yaklaşımlarıdır. İslam fıkıh anlayışını şekillendiren üç büyük müçtehit ve mezhep kurucusu olan İmam Ebu Hanife, İmam Malik ve İmam Şafiî?nin müzik dinlemeyi haram kabul etmeleri, konununen baştan bir hükme bağlanmasına sebep olmultur. Mutasavvıfların kahir ekseriyetince müzik mubah görülmesine rağmen meşhur mutasavvıf Fudayl b. İyaz (ö.187/803) ?Müzik zinanın rukyesidir (büyüsüdür)? diyebilmişlerdir.
Diğer bir fıkıh ekolünün kurucusu Ahmed b. Hanbel?in ise, içinde Allah?ı anan, ahireti hatırlatan ve benzeri İslam?ın genel esaslarına aykırı olmayan şarkıları mubah gördüğü, Hanbeli mezhebine mensup âlimler tarafından rivayet edilmektedir. Bu konuda Ahmed b. Hanbel?in tavrı diğer üç büyük mezhep kurucusndan çok farklıdır. Nuveyrî?nin Nihayetu?l-Ereb adlı eserinde (c.4, s.143) naklettiğine göre Ahmed b. Hanbel, Bağdat?ta hadis rivayet etmeden önce ud çalıp şarkı söyler, sonra hadis rivayetine başlardı. Dolasıyla O?ndan hadis dinlemeye gelenler aynı zamanda şarkı da dinlemiş oluyorlardı.
İsfehanî, Kitabu?l-Eğanî?de (c.1, s.23) bildirdiğine göre, İslam dünyasında ilk kez Halife Harun Reşit, bir emir göndererek bazı erkek şarkıcıları getirterek kendisi için şarkı söylemelerini istemiştir. Harun Reşit?ten sonra Halife Vasık Billah da benzer bir uygulama yapmasından sonra, müzik ilim ehli tarafından bir sanat olarak ele alınıp işlenmeye başlanmıştır.
Ancak her zaman ve her dönem için müziğin böyle ilgi görüp uygulandığını söylemek elbette zordur. Bunun ilk akla gelen sebebi, müziğin din içindeki meşruiyeti meselesidir. Yukarıda verdiğimiz örneklerde görüldüğü gibi müzik dinlemenin haramlığına hükmedenler olduğu gibi, müziği haram kılanları küfürle itham edenler dahi vardır. Bir kısım İslam uleması ise, orta bir yol seçmişlerdir.
Bu husustaki tartışmaları buraya aktarmak niyetinde değiliz. Ancak şunu ifade edebiliriz ki, müziğin içeriği, söyleyenin, dinleyenin durumu ve çalgı aletleri ile ilgili olarak hüküm değişebilmektedir. Müzik aleti, içki ve şehvet meclislerini hatırlatıyorsa, bunun da sakıncalı olduğu İmam Gazalî tarafından ifade edilmiştir. İnsan daima güzel olan şeyleri görmeye ve dinlemeye meyillidir. O halde içinde kötü şeyler barındırmadıkça, güzel sesleri dinlemenin de bir sakıncası olmamalıdır. Kaldı ki şarkı ve türküler, şiirlerin melodi halinde seslendirilmelerinden ibarettir. O halde şiir için verilecek hükmün bir benzeri, aynı zamanda müzik için de geçerlidir. Bu konuda söylenecek söz, Resulullah?ın buyurduğu gibidir: ?Şiir, söz mesabesindedir; güzeli güzel, çirkini ise çirkindir.? (Buharî, Edebu?l-Müfred, H. No: 865). O halde müziğin de güzeli ve harama sevk etmeyeni, güzel; çirkini ve harama götüreni ise, haramdır.