Yaza admin


Yaşamanın Anlamı

Yaşamanın Anlamı


 

 

Ekmeğini yediğimiz, suyunu içtiğimiz ve havasını teneffüs ettiğimiz bu kutsal beldelere hizmet etmek en öncelikli görevimizdir. Eğitimde, kültürde, sanatta, ekonomide, üretimde, bürokraside, turizmde, sporda... İlgili olduğunuz her alanda en yüksek kapasite ile çalışmak geleceğimizin güvencesidir. 

Yıllardır saçma sapan sloganlarla bu toplum uyutuldu. Memur ve işçilerimize “Salla başa, al maaşı” gibi anlamsız sözlerle haylazlık ve çalışmama öğütlendi. İş yapan bürokratımıza “Devlet malı deniz, yemeyen...” sözüyle hırsızlık ve haylazlık adeta teşvik edildi. Sonra “Bal tutan parmağını yalar” gibi ata sözlerimizle haksız iş yapanların yaptıklarını meşrulaştırmaya çalışıldı. 

Son yıllarda ise televizyon kanalları aracılığı ile gece yatmadan önce ağır ağır verilen zehirlerle uyutulmaya başlandık. Masal desem, masalarımızın bile bir değeri var! Bu uyutulma bambaşka bir hâl aldı. Kültürümüze, değerlerimize, inancımıza ve sosyal yapımıza uymayan TV dizileri ve programları her akşam evlerimizde bize sunuldu. Reyting kaygısı uğruna toplum uçurumun kenarına itildi. Mafya filimlerini devletimiz yetkilileri şikâyet ederken elimiz kolumuz bağlı bir şey yapamadık!

Televizyonların verdiği tahribatın uzun zamanda sonucuna bakarsak; sevgisiz, mutsuz ve duyarsız bir toplum oluverdik. 

Kime sorarsak; “Hiç bir sıkıntım yok ama mutsuzum” diyor. 

Nasıl bu hale geldik?

Bu koskoca Millet, asırlardır bir arada yaşayan bu Millet maalesef birbirine düşman olur hale geldi.

Sevgiden yoksun bir toplum halini aldık!

Bir toplumda sevgi bitince yerini şiddet alır ve Türk  toplumunun çok önemli bir bölümünde de sevgi bitti! Her yerde şiddet var! Dayak, taciz, tecavüz, kavga, zorbalık almış başını gidiyor! Her yerde şiddet! Trafikte şiddet, pazarda, alışverişte şiddet, otobüste, metrobüste, metroda, caddede, sokakta, eğlencede şiddet, statlarda şiddet… Her yerde şiddet... Bunda büyük oranda televizyonların etkisi var! Önümden giden (Torunum yaşındaki) çocuk yere tükürüyor. “Niye tükürüyorsun?” diyorum. “Sana ne” diyor. Biraz daha ileri gidersen küfür ediyor!

Selamsız, saygısız, suratsız, gülümsemeyi unutmuş, ters bakan, nezaketten uzak, kaba, sabırsız, utanmaz bir toplum olma yolunda ışık hızıyla ilerliyoruz!

Gülümsemenin sadaka olduğunu bilen bu toplum nasıl asık suratlı bir toplum oldu?

Siyasetin bile seviyesinin düştüğü, yerle bir olduğu günümüzde; “Bendensen iyisin, değilsen kötüsün” mantığı siyasetin ana temasını oluşturdu.

İyiye iyi demek, kötüye kötü demek bu kadar mı zor?

İnsanları olduğu gibi kabul edip, sevmek bu kadar mı zor?

Hoşgörünün yerini alan hasetlik ve çekememezlik içimizi kemirirken bizler nasıl mutlu oluruz?

Arkadaşımızın, komşumuzun, akrabamızın başarısını alkışlamak yerine hasetlik yapmakla nasıl mutlu oluruz?

“Küçük olsun, benim olsun” yerine “Büyüsün de hepimizin olsun” demek bu kadar mı zor? 

Değerlerimiz unutulmaya mahkûm edildi.

Eğilmeden, bükülmeden yaşamak; doğruya doğru, yanlışa yanlış demek bizim yaşama değerimiz olmalıdır.

Sevgi ve hoşgörüyü hayat tarzımız olarak seçmeli ve insanlara öyle bakmalıyız.

Öncelikle devletimiz “Milli Devlet” olmalı ve titreyip özümüze, kendimize dönmeliyiz.

Başarı için yola çıkanlarlayız. Başarısızlık kendini küçük görenlerin olsun.

“Hiçbirimizin garantisi yok. Şurda ayakta duranın da oturanın da garantisi yok. Ruh bir saniyeliktir. Bir saniyenize bile hakim değilsiniz. Bir saniyesine bile hakim olamadığınız, hükmedemediğiniz bir hayat için, bir dünya için bu kadar fırıldak olmanın anlamı yoktur. Düz yaşayacağız, düz duracağız, düz yürüyeceğiz. Dik duracağız, doğru gideceğiz.” (Şehit Muhsin Yazıcıoğlu)

...