Şakir Sarıçay


Sıra Dayağına Çekiliyoruz

Sıra Dayağına Çekiliyoruz


Yeni nesil gençler pek bilmez. Bizim gibi yarım asır yaş alanların pek çoğu yaşamıştır. İlkokulda öğretmenlerimiz sınıfta bir arkadaşımızın hatası veya suçu yüzünden tüm sınıfı sıra dayağına çekerdi. Herkes elini açıp sırasının kendine gelmesini beklerdi. Tahta cetvel öyle acıtırdı ki, ellerimiz kıpkırmızı olurdu. Başka sınıflarda bazı hocaların beş parmağı birleştirip cetvelin kenarı ile vurduğunu duyunca şükrederdik.

Dünyadaki adaletsizlik, zulümler, savaşlar, kadın ve çocukların perişanlıkları, haksızlıklar, açlığa karşı kimsenin kılının kıpırdamamasına bir dur denilmesi gerekiyordu. İnsanların sağlayamadığı adaleti ilahi bir müdahale sağlıyor diye düşünüyorum. Eğer içimizdeki yanlış yapanları, yanlışlıkları düzeltemez veya engelleyemezsek sıra dayağını yani toplu cezayı tüm beşer olarak sık sık bekleyelim.

Dünyanın ne kadar küçük ne kadar ulaşılabilir olduğu hepimizce malum. Afrika’da, Latin Amerika ülkelerinde, Afganistan’da, Suriye’de, Arakan’da ve daha pek çok yerde dünyanın adaletsizliğinde bir lokma ekmeğe muhtaç dünyalıların haklarını gasp eden modern dünya insanları bir şekilde hesap verecekti. Yapılan haksızlıklar karşısında hepimiz dilsiz şeytan gibi suskun kaldık. ‘Haksızlıklara isyan etmeyenler onlardan gelecek her musibete katlanmalıdır’ diyen Hazreti Ali’yi dinlemedik. Günümüzde tüm insanlığı kasıp kavuran Corona Covid19 virüsü acaba bu suçun toplu cezası mı? Tüm insanların bilinçaltında bu veya buna benzer düşünceler dolaşıyor.

Yüzyıllar öncesinden uyarmış bizi Yunus Emre; ‘Zulüm ile abad olanın akıbeti berbat olur’ diye. Ama dünyanın doymayan vahşi kapitalist iştahı hepimizi, tüm insanlığı felakete sürükledi. Aşırı tüketim ve israf insanlığı uçurumun kenarına getirdi. Sonunda hepimizi sigaya çeken bir virüs geldi.

Üretenin değil tüketenin kazandığı, az emekle milyonların cebe indirildiği, sermaye ve paranın küçük bir azınlığın eline geçtiği bir dünyaya imrenerek bakan sömürülmüş ülke insanlarının hal-i pürmelali dünyadaki adaletsizlik ve eşitsizliğin ispatı olarak önümüzde duruyor. Altıyüz yıl önce  ‘Zulüm, bayındır (gelişmiş) yerleri yıkar, yurdun (dünyanın) bayındırlığını giderir’ diyen İbni Haldun’u duyan bile olmadı.

Hatalarımızı anlamışa benziyoruz, zenginler yardım ve bağışlarla, sağlıkçılar yoğun bir emekle, gençler yaşlılara hizmet ve hürmetle, ülkeler diğer ülkelere sağlık yardımları ile yeni ve adil bir dünyanın temellerini atıyor sanki. Gelecek başka olacak diyenlerle birlikte göreceğiz atiyi. Ya hep beraber düzeleceğiz ya hep beraber sıra dayağına çekileceğiz.

Adaletin olmadığı yerde zulum, zulmün olduğu yerde virüs olur. Örnek, tüm dünya....