Biliyorum, bu üç alakasız kavramın neden yan yana geldiğini düşündünüz tıpkı benim gibi. Yazının sonunda bunları birbirine nasıl bağlayacağımı ben de bilmiyorum. Öyleyse gelin, gündemden biraz uzaklara açılalım.
Tüm ilimsel ve bilimsel “şey”lerin kökenini dayandırdığımız Antik Yunan çağlarına bir yolculuk yapalım. İşte, bol entarili birkaç filozof hararetle tartışıyor. Bunlardan Aristo, maddenin sonsuza dek bölünebildiğini iddia ederken; akıl hocası Platon, maddenin bu özelliğinin önemli olmadığını çünkü algıladığımız dünyanın (gölgeler evreni) aslında bir mükemmellik âleminin (idealar evreni) sınırlı ve kusurlu bir taklidinden ibaret olduğunu söylüyor. Maddenin bir illüzyon-yanılsama olduğunu dile getirerek gerçeğin bilgisine ulaşmak adına birtakım sorular ortaya atıyor: Madde nedir, muhteviyatı neyden oluşur? Gerçeklik nite ve nicedir? Zaman içinde Spiritüalizm ile birleşen bu sorular, Kuantum fiziğinin gelişmesiyle saptırılmış bir sahte bilim hâline evrilmiştir. Günümüzde tılsım, olumlama duası, düşünce gücüyle zengin olma, telepati ve telekinezi, evrene mesaj gönderme gibi türlü safsata kaynağını buradan alır. Yanlış ve kişinin keyfine göre yorumlanan bu sözdebilimlere (pseudoscience) örnek olarak astroloji, ufoloji, nümeroloji, simya, medyumluk vs. verilebilir. Kuantum fiziğine göre, maddenin özü denilebilecek atomun yüzde 99’undan fazlası boşluktan oluşur ve atomun içindeki elektronlar gözlemlenemez bir süreçle hareketlenerek yeni bir mesafeye ışınlanırlar; buna “Kuantum Sıçraması” adı verilir. Kimileri tesadüf kimileriyse kutsal bir sebep sonucu diyerek maddenin bu eşsiz gizemini yorumlamışlardır. Ancak, düzgünce araştırmayışın ve çabuk kabul ediciliğin getirdiği merak ve inanma duygusu insanları yanlış yorumlara götürmüştür. Tıpkı bugün alternatif tıpa yapılan yüceltici muamele gibi.
Canan Karatay ve alternatif tıp. Gündemden asla düşmeyenlerden. Öncelikle belirtmeliyim ki tüm bunları modern tıbbı sonuna dek sorgulamış ve geleneksel yöntemleri uygulamış biri olarak yazıyorum. Çeşitli hastalıklarımı öğrenmek için çıktığım bu yolda çok farklı görüşler, kitaplar, diyetlerle karşılaştım. Bizzat gluten ve şeker diyetleri yaptım. Bir yıl boyunca hiçbir türlü ekmeği yemedim. 6 aydır hazır ve paketli gıdaları neredeyse hiç tüketmedim. Açlık oruçları yapmış ve bitkisel karışımlar tüketmiş biri olarak birkaç söz söylemek istiyorum. Lütfen, her ne duyduysanız karşılaştırmalı olarak araştırın. Hacamat veya akupunkturun şifalı ve faydasız olarak yazıldığı iki ayrı kaynağı akıl süzgecinden geçirin. Eleştirin, kuşku duyun ve şüphelenin bir Descartes kadar olmasa da. Nefret ve hayranlık beslemeyin hiçbir düşünceye hele ki sağlık konusunda. Zamanınızın olduğuna eminim, bu konuda tavsiye kaynağımı son kısımda vereceğim. Canan Karatay’ın son dönemdeki yanlış üslubunu ve talihsiz açıklamalarını ise kafiyeli şiirlere benzetiyorum, şiirin kafiyesiz daha özgür olduğunu savunarak.
Şiiri, “en uyanık gayretle görülen düş” diye tanımlıyordu Ahmet Hamdi. Şair ise “bir özgürlük kaçakçısı ve umut kaşifidir” Özdemir İnce’ye göre. Öyleyse şairlik, ümidin ve hürriyetin hiyerarşisine bağlı olmamaktır. Camus’a göre şair, önce insaniyet vasfını kaybetmeli ve bu özgürlük içinde kendi öz-kimliğini bulmalıdır. Şiirler, inkar edilmekle hayat bulur çünkü kabul görmek ve onaylanmak özgürlüğün içine hapsolmaktır. Kafiye adlı ses benzerliği ise şiirin temel direği olarak görülmüş ve anlamın yapının içinde daralmasına sebep olmuştur. Doğu saraylarının şiiri, göze ve kalbe güzel gelmesi için yazılmış ve belli kalıplara bağlı bir Divan edebiyatı oluşturmuştur. Cumhuriyet döneminde ise Garip ve 2. Yeni akımı şairleri bu gelenekten güç alarak geleneği yıkmaya kalkıştı. Bugün dahi ulaşılamayan bir üst-özgürlük kavramı getirdiler kendi dönemlerine. İşte kafiyesiz şiirler bu açıdan önemlidir. Ece Ayhan ise buna en güzel örnektir zira o zamana dek görülmemiş bir imge dünyası tasarlamış ve kafiyesiz hatta kafiyeye karşı yeni bir sentaks kurmuştur. Düzyazı şeklinde, gramer kurallarına uymayan, kendi türettiği kelimelerle özgün eserler yazmıştır. Bahsettiğim bu kafiyesizlik, salt bir gerçeklik değil poetikaya (şiir teorisi) ait bir semboldür. Hayatımızı özgür, hür ve sonsuz bir şiir olarak görürsek; kafiyenin bizi sınırlayan, sözüm ona bizim iyiliğimiz için var olan yararsız yasaklar, aşılmaz sanılan kurallar, korkmaz görünen korkular olduğunu söyleyebiliriz.
Kuantum fiziğini anlamak zor zannedilir. Haksız değilsiniz, ancak! Var olmak, bir anlamım var demektir. Varlığınızdan şüpheniz yoksa bir anlam arayışında olmalısınız işte bu yüzden Kuantum bir felsefe olarak önemlidir. Sorgulamak iyidir, işte bu yüzden Canan Karatay'a daha önce baktığınız tarafın tam tersiyle bakın. İşte bundan sebep ki alışılmış türkülerin, ezgili gazellerin, klişe şiirlerin yerine kafiyesiz olanları okuyun. Kendinizi ayrıştırın. Sizler ki ailemin bile buraya kadar sabredemeyeceği son satırın aziz okuyucuları. Bilinçle kalın, gerisi güzaf-ı lâftır ya hani.
Tavsiyeler
Kuantum Fiziği için : Diamond Tema isimli Youtube kanalı. Bilim, tarih, felsefe ilgililerine.
Alternatif Tıp için : Aidin Salih’in kitapları. Su Oruçlarını da araştırmanızı tavsiye ederim.
Kafiyesiz Şiir için : Ece Ayhan, Cemal Süreya, Orhan Veli... Ve elbette nice özgürlük şairleri.