Yaza admin


Siyah Beyaz Duygular

Siyah Beyaz Duygular


Yıl 1980,

Eylül’ün 12'si sabahı,

Kenan Evren ve cuntası ülkemde darbe yapıyor ve yönetime el koyuyor!

(İyi ki darbe yaptı da bu anarşi durdu diyenler de var)

Darbe öncesi (Darbeyi meşrulaştırmak için kardeşi kardeşe kırdırmak için) elinden geleni yapıyorlar.

Aynı silahtan, aynı kurşunlarla bir sağcı bir solcu vuruyorlar!

Bir sağdan bir soldan dengesi ile ülkeyi yaşanmaz hale getiriyorlar!

Sonrasında (Sanki) kurtarıcı gibi yönetime el koyuyorlar!

Adaletsiz bir yönetim ile...

Bir nesil yok oluyor!

Ülkede demokrasi kesintiye uğruyor!

Çekilen acılar (Belki de bu acıları sadece çekenler bilir)

Ve kaybolan yıllarımız...

 

***

 

Yıl 2020,

Bir virüs dünyayı kasıp kavuruyor!

Öncesinde insanlık rayından çıkmış bir halde...

Çocuk katliamları, doğa katliamları, cinayetler, savaşlar, zulümler, acılar, feryatlar... Dünyada büyük bir adaletsizlik!

Kirlenen, yaşanmaz hale getirilen sularımız...

Acımasızca katledilen ormanlarımız!

Daha fazla kazanma hırsı ile daha fazla ürün yetiştirme isteğimiz ve sağlıksız ürünler!

Her yıl yaklaşık 600 milyon insan güvenilir olmayan gıda tükettiği için hasta olmakta ve bunların 420 bini ölmekte.

Hayatımızın her alanında akılalmaz israflar..

Ülkemizde 2019 yılında 1,7 milyar ekmek çöpe atılırken, 214 milyar liralık gıda israfı yapıldı.

Buna karşılık 2019 yılında dünyada ortalama bir günde 25 bin kişi açlıktan ölmüş...

Dünya kozmetik sektörünün küresel hacmi 200 milyar dolar olarak düşünüldüğünde aynı zaman diliminde Afrika’da çocuklar açlıktan ve 10 liralık antibiyotik ilaçları alamadıkları için ölmekte.

Rakamlar korkunç değil mi?

Dünya Bankası raporuna göre; çöplüklere atılan yiyeceklerin dünyada açlıktan ölen insanların 15 katını besleyecek miktarda olduğuna ilişkin tespitleri yer alıyor.

Aile anlayışı değişmiş; robot, duygusuz ve sevgisiz bir nesil yetişiyor!

“Küçüklerimizi korumak, büyüklerimizi saymak” anlayışının yerini “Bana ne” ,  “Bana bulaşmasın da” anlayışı alıyor!

İşte böyle bir ortamda,

Gözle görülmeyecek kadar küçük bir virüs çıkıyor ve bu gidişata “Dur” diyor...

Herkese evinizden çıkamazsınız mesajı veriyor!

Evinizde oturun ve “Bir nerede yanlış yaptık” diye düşünün diyor!

Sahi biz nerede yanlış yaptık?

Değerlerimiz vardı bizim, unuttuğumuz veya unutturulduğumuz!

***

Sokağa Çıkma Yasağı

  Demek ki bu sıkıntılar sona erdiğinde yeni bir Türkiye sisteminde öncelikli olarak bu asil milletin kültür seviyesini yükseltmek gerekecektir.

10 Nisan akşamı saat 22 sularında iki günlük sokağa çıkma yasağı uygulaması duyuruldu. Duyurunun yapılması ile yasağın başlaması arasında 2 saat vardı.

  Her şey unutuldu,

  Virüs, hastalık, bulaşması, hastane odaları her şey unutuldu!

  Daha önemlisi bulaşma hızının katlanacağı da unutuldu!

  Millet, devleti suçladı,

  Devlet de milleti...

  İnsan vücudu açlığa 3 hafta dayanabilir.

  Susuzluğa ise üç gün..

  Bizim sokağa çıkma yasağı süresi 2 gün!

  Ki, kimse aç ve susuz kalmayacak garantisi de var.

  Öyle ise bu telaş niye?

  Yazık değil mi sağlık personeli ve emniyet güçlerinin günlerdir yaptığı mücadeleye!

  Onca sağlık personeli bu belayı başandan savmak için canlarından olduğu bir zamanda...

  Sadece şehir merkezinden değil; bu iki saat içinde mahallelerimizden de işyerlerine inanılmaz bir akın var!

  Biz şimdi suçlu arıyoruz!

  O kadar karantina, tedbirler, mücadele iki saat içinde boşa gitti!

  Allah sağlık personelimize ve emniyet güçlerimize güç ve kuvvet versin.

  Türkçe anlamayanlara bir de İngilizce yazsak anlarlar mı acaba?

Stay at home

***

Sadaka Taşı

  Osmanlı döneminde şehrin belli noktalarına konan ve insanlar arasındaki dayanışmayı sağlayan sadaka taşları yardımlaşmanın en ince örneklerinden biri idi. Cami avlularının en kuytu köşesine konulan ve hemen hemen bir insan boyuna yakın, üst kısmında küçük bir oyuk bulunan silindir şeklindeki taş, imkanı olan insanların, üzerindeki oyuğa bıraktıkları sadakalarıyla yoksula, rencide etmeden el uzatmasını sağlıyordu.

Bu dayanışma insan arasındaki ayrımları ortadan kaldırmak için önemliydi.

  Yani “Sağ elin verdiğini, sol elin görmemesi”nin en bariz örneği.

  Zengin yardım edeceği zaman özellikle gece karanlık saatler seçiliyor, sadaka taşına parasını bırakıyor. Fakir de o sadaka taşından sadece ihtiyacı olanı kadarını alıyor.

  İnceliğe bakar mısınız?

Zengin, sadakasını verirken gözünün içine bakarak fakiri incitmiyor,

  Fakir de ihtiyacı kadar alıyor.

Yarın, ne olur ne olmaz deyip hepsini alma açgözlülüğü yapmıyor.

  Ne diyelim?

  Bu anlayışa yeniden erişmek üzere, corona sonrası yaptığımız muhasebeleri unutmayız inşallah diyorum.

***

  Evde karantinamın 41. günü. Hamdolsun evimde açlıktan öldürmeyecek kadar yiyeceğim var. Devletim ‘Alo’ deyince ihtiyaçlarımı karşılıyor. Mahalle Bakkalım Alican ‘Alo’ deyince hemen acil ihtiyaçlarımı karşılıyor.

  Yıllar sonra, hatta on yıllar sonra evde kendimiz bir şeyler üretmeye başladık. Aile fertleri ile birlikte yemekler yapıyoruz. Ekmek, pide vs  hazırlıyor ve pişiriyoruz. Uzun uzun sohbet ediyoruz. Biz, aile olarak birbirimize ne kadar muhtaç olduğumuzu anladık! Geçmişteki didişmeleri unuttuk. Uzaktaki (Hatta yan apartmandaki) yakınımızı bile ne kadar da çok özlediğimizi hatırladık. Yakınlarımızı ihmal ettiğimize kadar verdik. Dünyanın sadece  çalışmak ve para kazanmak olmadığını, gözle görünmeyen bir virüsün bize göstereceğini düşünemedik.

  Eski hatıralarımızı, siyah beyaz fotoğraflarımızı dolap diplerinden çıkardık. Eski videolarımızı izledik. Geçmişteki güzel günleri yâd ettik.

  Siyah beyaz fotoğraflarda eskiden yaşadığımız güzellikleri görünce derinden bir ‘Ah’ çektik. Kaybettiklerimizi görünce yüreğimiz burkuldu.

***

Çocuklar Ah Çocuklar!

Bu curcunada çocuklar ne yapıyorlar acaba?

  Gül yüzlü çocuklar!

Bütün aile fertlerini bir arada gören çocuklar mutlu oluyorlar sanıyorum.

  Hele, uzun yıllar anne ve babasını bir arada görmeyen ve akşam eve yorgun gelen aile fertlerinin gereken ilgiyi göstermediği çocuklar sevgi biriktiriyorlardır sanıyorum.

  Bir bütün olarak aile olmanın ne olduğunu öğretti bize karantina günleri.

  Haftaya Dünya’nın tek çocuk bayramının 100. yılını kutlayacağız.

  İnşallah çocuklarla ilgili duygu ve düşüncelerimi haftaya daha geniş bir şekilde yazacağım.

***

Nereden nereye?

Şimdi 1980 darbesi ile virüsün ne ilgisi var diyenleri duyar gibiyim.

O günler, zor günlerdi.

Sokağa çıkma yasağı ile birlikte; acı, gözyaşı ve korkuyu yaşıyorduk.

Tıpkı bu günler gibi..

Ama o günlerde devlet adaletli değildi!

  Devlet, Milletinin yanında değildi.

Şimdi devlet yanımızda ve bizim için mücadele ediyor!

  Bu beladan kurtulmak için Devlet-Millet el ele ve topyekün bir mücadele var.

  Zaman zaman corona nedeniyle günlerdir, haftalardır evlerine gidemeyen sağlık çalışanların duygularını izliyoruz televizyonlarda ve sosyal medyada. Buruk bir acı...

“Çocuğuma bir sarılabilsem” diye hüzünleniyor Ayşe Hemşire,

Ya da “Ailemi çok özledim” diyor Doktor Kemal Bey...

Ne olursunuz; 10 Nisan gecesi yaptığımız hatayı bir daha yapmayalım.

Evimizde kalalım ve aile bireylerimizle vaktimizi en iyi bir şekilde geçirelim.

Bu günler de geçecek...

Başarısızlık kendini küçük görenlerin olsun!

 

gunduzaydin58@hotmail.com