Seren Yıldız Öztürk


Evlenme Yaşının 94 Yıllık Serüveni ve Türkiye'nin Gerçekleri

Evlenme Yaşının 94 Yıllık Serüveni ve Türkiye'nin Gerçekleri


Evlilik kurumu niteliği gereği bedeni, fikri ve ruhi olgunluk gerektirir. Her ülke kültür, gelenek ve sosyal şartlarını göz önünde bulundurarak, “evlenmek için gerekli olgunluğun elde edilmiş sayılacağı” bir yaş haddi tayin eder. 
************
Bilindiği gibi Medeni Kanun’un kabulünden evvelevlenebilmek için “buluğa erme” şartı aranıyordu.Mehaz İsviçre Medeni Kanununda kızlar için 18, erkekler için 20 olan evlenme yaşı sınırı bizde düşük tutulmuş, 1926 tarihli ilk Medeni Kanunumuzda kadınlar için 17, erkekler için 18 olarak belirlenmiştir.
Buluğa erdiği anda evlenebilen çocukların, bu defa evlenebilmek için 17/18 yaşına kadar beklemesini toplum kolay sindirememiş olsa gerek, medeni nikahsız evlilikler ve yaş yükseltme davalarıartmış, 1938 yılında 3453 sayılı Kanun’la yapılan değişiklik ile evlenme yaşı tekrar kadınlar için 15, erkekler için 17’ye indirilmiştir.  
Bu değişikliğe somut gerekçe olarak 1935’de 33.593 olan yaş düzeltme dava sayısının 1937’de 61.806 sayısına ulaştığı gösterilmiştir. 
Kamusal alanların kadınlara açılması, modernleşme arayışı, kadınların farklı alanlarda eğitim almaları ve kadın emeğine duyulan ihtiyacın artması, özellikle 1980’li yıllardan sonra etkinlik kazanan kadın hareketinin tavrı “evlilik yaşının” özellikle kızlar açısından yeniden yükseltilmesi taleplerini gündeme taşımıştır. 
Bilindiği gibi 1926 tarihli ilk Medeni Kanunun kabulünden sonra toplumun değişen ihtiyaçlarına paralel olarak, kapsamlı değişiklikler yapmak ihtiyacıyla hazırlanan 1971 ve 1984 Öntasarıları yasalaşamamış, nihayet 1998 Medeni Kanun Öntasarısı “ilave değişikliklerle” yasalaşarak, 1 Ocak 2002’de yürürlüğe girmiştir. 
1984 tarihli Öntasarının hazırlık çalışmaları sırasında Komisyona, özellikle kızların küçük yaşta evlendirilmesinin gerek sağlık gerekse sosyal açıdan sakıncalı olduğu, erken gebeliklerin genç kadınların sağlığını tehlikeye düşürdüğü, kendisi olgunluğa erişmemiş olan çocuk yaşta annelerin çocuklarına karşı yükümlülüklerini yerine getiremeyeceği ifade edilerek evlenme yaşının yükseltilmesi teklifleri gelmişse de, Komisyon bu konuda bir değişikliği uygun bulmamıştır. 
Komisyon red kararının gerekçesinde, 1926 yılında kabul edilen yüksek evlenme yaşının toplumun ihtiyaçlarına uygun düşmediği, yüksek evlenme yaşı (kadın 17, erkek 18) karşısında;
1-    Evlenmek isteyenlerin yaşlarını yükseltmek için mahkemelere akın etmeleri
2-    Bu yola dahi başvurmayıp dininikah ile yaşamaya başlamaları
gibi iki sakıncalı sonucun doğduğu, bu sebeplerle 1938 yılında Medeni Kanun’un değiştirilerek evlenme yaşının düşürüldüğü, geçirilen tecrübe karşısında evlenme yaşının yükseltilmesininaynı sakıncayı doğuracağından yürürlükte bulunan yaş sınırının aynen muhafaza edilmesinin tercih edildiği belirtilmiştir.  
Evlenme yaşının yükseltilmesi talebi, nihayet 1998 tarihli Öntasarı’dadikkate alınmış, kadın-erkek cinsiyet farkı kaldırılarak her ikisi için 17 yaş olarak eşitlenmiş ve Yeni Türk Medeni Kanunu’nun 124. maddesinde yasalaşarak 2002 yılında yürürlüğe girmiştir. Yasakoyucu, “Olağanüstü durumlarda 16 yaşında hakim kararıyla” evlenebilmeye olanak sağlamayı da ihmal etmemiştir. 

Türkiye’nin Gerçekleri İddiası
1984 Öntasarısına hakim olan ve uzun yıllar devam eden anlayışın, çocuk yaşta evliliklerle mücadeleye ket vurduğu ortadadır. O tarihlerden itibaren toplumsal değişimi ve ilerlemeyi hedefleyen, bütüncül bir sosyal politikaya ve vizyona sahip olabilseydik, bugün bu mücadelenin hangi aşamasında olurduk?
Meşhur “Türkiye’nin gerçekleri” kavramına sığınan statükocu zihniyetgeçirilen tecrübe(!) karşısında oluşan statükoyu korumayı tercih etmiş, 1938 deneyimini asla unut(a)mayarak Türkiye’yi 2000’lere hazırlamıştır. 
    Çünkü değişim için çaba sarf etmek zor ve zahmetli, Türkiye’nin gerçeklerine sığınarak sorunlara omuz silkmek kolaydır.  
    Kabul edelim ki çocuk yaşta evlilikler olgusu, Türkiye’nin gündemine son yıllarda girebilmiştir. Çocuk yaşta kadınların intiharları (?), medyanın ilgisi, sivil toplum kuruluşlarının çabası kamuoyu oluşmasını sağlamıştır. 
Peki evlenme yaşı 30- 40 yıl evvel yükseltilseydi bugün ne durumda olurduk? 
Kanaatimce şimdi olduğumuz yerde. 
Çözüme yönelik bütüncül bir sosyal politika oluşturmadan, hedefe yönelik strateji geliştirmeden sadece yasal değişiklikten medet umarak sosyal sorunları çözmeye çalışmak, 1938 deneyimini tekrar yaşatırdı. 
Peki bugün yükseltilse yarın ya da 6 ay sonra bu sorun çözülür mü?
Kanaatimce hayır. 
Toplumun gelişen yapısı ve değişen sosyolojik ihtiyaçlarına cevap verebilecek kanuni değişiklikler elbette zorunludur. Yasalar toplumun lokomotifidir, toplumu şekillendirir.
Ancak yasaların topluma da iyi anlatılması gerekir. 
Yasal değişiklikle beraber “toplumsal öğrenme, benimseme, uygulama” süreçlerinin etkili ve iyi yönetilmesi halinde sonuç alınabilir.  
“Türkiye’nin gerçekleri” bahanesiyle inisiyatif alma konusunda karamsar ve isteksiz davranmak nasıl hata ise, sadece kanuni düzenlemelerle sosyal sorunları çözmeyi ummak da aynı derecede hatadır.