Mehmet Atilla Maraş


'Her Şey Bir İnsanı Sevmekle Başlar'

'Her Şey Bir İnsanı Sevmekle Başlar'


Sait Faik Abasıyanık            
(D. 18, Kasım,Adapazarı, 1906 – Ö. İstanbul, 11, Mayıs, 1954) 
 

Aslen Adapazarlıdır, Adapazarı’nın köklü ve yerli ailelerinden Abasızzadeler’in oğlu olarak dünyaya gelir. Babasının tahrirat kâtibi olarak tayinin Karamürsel’e çıkması üzerine bir süre Karamürsel’de yaşayan aile, 1913 yılında tekrar Adapazarı’na döner.
Lise eğitimini, Bursa Erkek Lise ’sinde tamamlar. Daha sonra ailesi, Sait Faik’in yüksek tahsil yapması için 1924 yılında Adapazarı’ndan İstanbul’a taşınır.
İlk öyküsü, Bursa Erkek Lisesi’nde öğrenci iken yazdığı ‘İpek Mendil’dir. Lise de öğrenciyken ‘Uçurmalar’, ‘Zemberek’ hikâyelerini yazar. 1928 de Bursa’da liseyi bitirince İstanbul’da bulunan ailesinin yanına döner. 
İstanbul’dayken yazdığı şiir ve yazılarını, dönemin tanınmış dergilerine gönderir.  Burada yaşarken, İstanbul’un Şehzadebaşı’ndaki kıraathanelerine takılır. Orada bulunan insanlarla sohbet eder, dostluklar kurar. 
1930 da on öyküsü, peş peşe ‘Hür Gazete’de yayınlanır.  
İstanbul Edebiyat Fakültesinde iki yıl okuduktan sonra ayrılır ve 1931 yılında Ekonomi tahsili için önce İsviçre’nin Lozan şehrine, sonra Fransa’nın Grenonble kentine gider ve burada üç sene kalır. Burada, hep yalnızdır. Avare, başıboş ve bohem bir hayat yaşar. Bu arada Paris, Strazburg ve Lyon’u ziyaret eder. Okulunu tamamlayamadan tekrar İstanbul’a ailesinin yanına döner.
 Bir süre Türkçe öğretmenliği yapar. Öğretmenlikten ayrılıp babasının kendisine açtığı dükkânda, toptan tahıl alım satım işleri ile bir müddet uğraşsa da dükkândaki işi babasına bırakır. 1938 de babası Burgaz Adası’nda bir köşk satın alır. Ailece bu köşke taşınırlar.  Babasının ölümünden sonra kışları Nişantaşı’ndaki evlerinde, yazın Burgaz Adası’ndaki köşkte yaşamaya başlar.
Hayatı boyunca çevresiyle uyum sağlayamamış biri olarak hep yalnız ve bekâr olarak yaşamıştır.
1948’de siroz hastalığına yakalanır. 1951 de Fransa’ya tedavi için giderse de fazla kalmadan geri döner. 11 Mayıs 1954 yılında, 48 yaşında İstanbul’da vefat eder.
Sait Faik,Ömer Seyfettin’den sonra kısa Türk hikâyeciliğine yaptığı katkılar ve getirdiği yenilikler ile çağdaş hikâyeciliğimizde bir kilometre taşı sayılır. Hikâyelerinden bir kısmı filme de alınmıştır. Sait Faik, aynı zamanda iyi bir şair olmasına rağmen o, roman ve hikâyeleri ile tanınır ve bilinir. Onun ilk yazdığı bir şiiri olan ‘Hamal’, Mektep dergisinde, Ocak 1921 de yayınlanır. Henüz on beş yaşındadır.

Hamal
Ensesine sokulu 
Kamburunu kaşıdı
Şu koskoca bavulu
Beş kuruşa taşıdı

Yol yakın yolcu ırak
Yola bak yolcuya bak
İstersen yolda bırak
Şu koskoca bavulu

Modern hikâyeciliğimizin öncülerinden olan Sait Faik, yerli bir yazar olarak kabul görür.  Aynı zaman da bir şair olan yazarın, hikâyelerinde bir şiirsel hava, bir şiirsel tat bulmak mümkündür.
Şair Orhan Veli’nin şiirde yaptığını, o, hikâye sanatında yapmıştır. Nedir bu? Klasik hikâye tekniğini kullanmadan,  görüp tanıdığı insanları, basit, samimi ve sade bir dille anlatmaktır.
Kahramanlarını, gezip gördüğü yerlerden seçmesi hesabıyla onların hem iyi ve hem de kötü yanlarını, yalın bir şekilde anlatır.Hikâyelerinde kullandığı dil, sade olup günlük konuşma diline daha yakındır.
 Ondaki ‘insan sevgisi’ başat bir duygudur. 
“Her şey, bir insanı sevmekle başlar.’ sözü, ona aittir.
Sait Faik’in hikâye kahramanları, hikâyede geçen olaylar ve mekânlar, sanal veya kurgulanmış, uydurulmuş değil, birer gerçek kahraman, gerçek mekân ve gerçek yaşanmış olaylardır. Bu açıdan bakıldığında Sait Faik, ‘Sosyal Gerçekçilik’ veya ‘Toplumsal Gerçekçilik’ akımının Türk hikâyeciliğindeki önemli temsilcilerinden sayılır.
Cumhuriyet döneminde yetişen çoğu şair ve yazarlarımız,  batı edebiyatının tesirinde, özellikle çağdaş Fransız Edebiyatı’nın, şiirinin, hikâyesinin ve romanının etkisinde kalarak eser vermişlerdir. Ömer Seyfettin, Sabahattin ve Sait Faik, bu kaçınılmaz etkileşimden sıyrılarak yerli bir çizgiyi koruyarak eser vermişlerdir. Onların bu ’Sosyal Gerçekçi’ anlayış ve tutumlarını, batıda gelişen o tür akımlardan ayırmak gerekir.  Toplumsal düşünceleri nedeniyle de onları ‘yerli’  hikâyecilerimiz olarak görüyoruz.
Toplumumuz ve bireylerinin sorunları, açmazları, dertleri gibi olgulardan hareketle yazanlar, aynı zamanda insanımızın yaşadığı gerçeklerden yola çıkarak öykülerini yazmışlardır. 
Sait Faik Abasıyanık; şehirli ve orta sınıfın, özellikle balıkçıların, işsizlerin yaşayış tarzlarını, arzu ve isteklerini, hayallerini kaleme aldı ve anlattı. Yani insanımızı yazdı.
Birinci Dünya Savaşı sonrası ve İkinci Dünya Savaşı öncesinin getirdiği savaş havasının karamsarlık ve içe kapanık psikolojisinin üstüne çıkarak insanımızın yalnızlığını ve kimsesizliğini dile getirdi. 
Hayatını, sanatına adayan bir yazar olarak, kısa süren ömründe hiç gün görmedi.  Bir gazeteci gibi hareket ederek kahvelerde insanlarımızla söyleşiler yaptı.  Kıyılarda denizcilerle konuştu. Bu açıdan izlenimci bir tutum sergiledi.
Vefatından önce vasiyetnamesinde, bütün eserlerinin telif hakkını Darüşşafaka’ya bağışladığını yazmıştır.
Adına her yıl ‘Sait Faik Öykü Ödülü’ verilmektedir. İlk ödül, hikayeci Selim İleri’ye verilmiştir.
Hikâyeci Sait Faik Abası Yanık; 11, Mayıs,1954 yılında Burgaz Adası’ndaki evinde vefat etti. Buradaki evi daha sonraları müzeye çevrildi. Mezarı,  Zincirli Kuyu Mezarlığı’ndadır.
Bu gün, yazarımızın vefatının 66. Yılıdır. Allah Rahmet eylesin.
Eserleri:
Semaver(1936), Sarnıç(1937), Şahmeran (1940), Medar-ı Maişet Motoru (toplatıldı. 1944), Havada Bulut (1951), Kumpanya (1951), Havuz Başı(1952), Kayıp aranıyor(Roman, 1953), Âlem Dağda Var Bir Yılan (1953), Şimdi Sevişmek vakti (Şiir,1953)