Din, belirli bir yere kadar safları sıklaştırmada kuvvetli bir etkendir. Yalnız, dinin içinin boşaltıldığı dönemlerde baskın ya da erken seçim ile gideceği gündeme gelen politik figürlerin, dini sembollerle mesaj vermesi, sayısal çoğunluğu sağlamak için başvurulan bilindik bir metottur. Bir nevi milleti uyutmaya devam etmek istediğinin belirtisidir.
Toplum için önemli olan, kişinin okuduğu Kur’an’ın, kıldığı namazın, tuttuğu orucun, gittiği haccın ve diğer ibadetlerinin, insanlarla olan münasebetlerine olumlu yönde ne kadar yansıdığıdır. Çalışanının alın terinin karşılığını vermeyen iş veren, bilerek kusurlu malını satan esnaf, en küçük sarsıntıda yıkılan yapının malzeme hırsızı müteahhit 25. Cüz’e gelse de hiçbir şey ifade etmez. Maalesef Kur’an okumakla güvenilir insan olunmuyor; iş ki okuduklarımızı yaşayabilseydik, yaşayan Kur’an olabilseydik.
Yöneticilerin, ülkeyi iyi yönettiğini belirtir karelerle gündeme gelmesi gerekirken, cüz okumakla gündeme gelmiş olması, sorumluluğunu aldığı insanlara karşı vazifesini aksatıyor olabileceğini düşündürüyor. İçimizden birilerinin “cüz okumasın mı?” dediğini duyar gibi oluyorum. Tabi ki okusun; ama bunca acı, zulüm, figan, salgın hastalık, başka ülkelerin merkez bankaları önünde kuyruğa girmişlik varken cüz okumakla gündeme gelmek, ‘devlet yönetmeyi bıraktı da cüz okumaya mı başladı?’ sorusu ile halkı kaygılandırıyor. Burada eylemin yanlış ya da doğruluğunu tartışıyor değiliz. Hem ramazanda hem de sair zamanlarda dini vecibelerini yerine getirmeye çabalayan, mukaddes kitabını okuyup anlamaya çalışan bir milletin evlatlarıyız. Söylemek istediğimiz, herkesin bir tane en iyi şekilde yapması gereken asli görevi var iken, şovmenlerin bu asli görevinin ülke yönetmek mi yoksa cüz yarıştırmak mı olduğuna dikkat çekmektir.
Madem ki ramazan günü okuduğumuz adalet, devlet idaresi, doğruluk, gasp etmemenin – çalmamanın gerekliliği, iktisat, mal ve evlatların imtihan aracı olduğu, kardeşlik, iyiliklerin kişilerden değil ancak ve ancak Allah’tan olduğunu belirten şu ayetleri de idrak ederek kitap yüklü merkepler olmaktan kurtulabildik mi acaba? “ İnsanlar arasında adil şekilde hüküm veresin4/105/…ölçüyü ve tartıyı tam yapın!...söz söylediğiniz zaman ise, akraba bile olsa, artık adaletli olun!6/152/ …adaleti tatbik ederler.7/181 / … (hakkında vahiy gelmeyen bir) iş hususunda onlarla istişare et!3/159/ …doğru kimselerle beraber olun! 9/119/ …mallarınızı aranızda haram yollarla yemeyin! 4/29/ …hem hırsızlık eden erkek ve hırsızlık eden kadın yok mu…5/38/ Hem onlar ki harcadıkları zaman ne israf ederler ne de cimrilik ederler, (harcamaları) bu (ikisi)nin arasında orta bir yolda olur. 25/67/ Mallarınız ve çocuklarınız ancak bir imtihandır.64/15/…parçalanmayın…kardeşler oldunuz… 3/103/ …her iyilik Allah’tandır…4/79” Okuduklarımızdan faydalandıysak Türkiye’de pek çok haksızlığın, adaletsizliğin, hukuksuzluğun giderilmesini bekleyebiliriz.
Yaşadığımız kısa hayat tecrübesi kişinin ne kadar dindar ya da seküler olduğuyla ilgilenmek yerine, beşeri münasebetlerimize insanlığının ne kadar yansıdığı ile alakadar olmayı gerekli kıldı. Geldiğimiz nokta itibarı ile siyasi dindarların pek çoğu “emin” sıfatını yitirdi. Artık “dindar insan, sorumlu olduğu vatandaşlarına karşı şunları şunları yapamaz” diyemez olduk. Her şeyi yapabileceğini hep beraber deneyimledik. Mevcut iktidarın dini siyasete alet etmeyeceği noktasında bir emare bulunmamaktadır.
Ülke insanı yaşadıklarından veya yakınlarının yaşadıklarından hareketle bir kanaate varmıştır. Bunca açlık, sefalet diz boyu iken, yöneticilerin cüz yarıştırmaları onları millet nezdinde temize çıkarmayacaktır.
FETÖ, önce ülkemiz insanları ile sonra da dünya ile entegre olmak isterken; dini, bir uyuşturucu olarak kullanmıştı. Benzer şekilde ülkemizde politikacıların dini semboller üstünden verdiği mesajla, kayan tabanı tutmaya çalışması aynı metodun aynı zeminde farklı aktörler tarafından uygulanmaya devam ettiği kanaatini uyandırıyor. Politik uyuşturucuların koruması altında FETÖ 40 sene ülke insanına dini uyuşturucu vermemiş olsaydı, 15 Temmuz darbe girişimini büyük bir ihtimalle yaşamayacaktık. Ayık ve uyanık olacaktık; gelmekte olan darbeyi fark edecektik.
Şov dönemi kapandı. Vakit Kur’an’ı yaşama vaktidir. Elimize Kur’an alıp 25. ya da 30. Cüz’de olduğumuzu söylemenin ya da Kur’anlı poz vermenin toplumsal karşılığı yoktur.
Okuduğu ayetlerin okuyanın yaşantısında huzuru, güveni, tesis eden kaynağa dönüştüğünü göremeyen halk, dini sembollü figürlere itibar etmeyecektir.
