Bir mucize olsa Babam yeniden
Beni azarlasa, darılsa yine
Uzatsa elini öpsem yeniden
Bu bayram sabahı sarılsa yine
Oğlum diye yine nasihat verse
Eskiyi anlatsa, başlasa derse
Anıları tek tek ortaya serse
Soframın başına, kurulsa yine
Radyodaki ajans başlasa, sussak
Ceketini alıp, askıya assak
Birlikte bahçede toprağı eşsek
Gözümün önünde yorulsa yine
Baba yüreğidir, kıyamaz bana
Yanında olsam da doyamaz bana
Kızsa da birşeyler diyemez bana
Geç geldim diye ben, gerilse yine
Elini öpsem de bir harçlık verse
Ne kadar istersin diye de sorsa
Şu Gündüz bir kere murada erse
Bu bayram sabahı sarılsa yine.
Kaybettiğimiz ve artık geri gelmeyecek değerlerimiz, sevdiklerimiz vardır mutlaka... Ah deriz, keşke deriz, olsa deriz, yaşarken kıymetini bilemedik deriz...Neler neler deriz!
Kaybettiklerimiz!
Ben en çok babamı özledim. Yirmi yıl önce kaybettiğim, hayatın tecrübeleriyle yoğrulmuş nasihatlarını özledim.
‘Size iyilikler bırakıyorum’ diyerek aramızdan ayrıldı.
O’nların hayatı ne kadar da çile içinde geçmişti. Babalarımızın, büyüklerimizin hayatı...
Onca mahrumiyete rağmen; razı olan, rıza gösteren, kabul eden bir nesildi onlar.
Babacığım bir köy öğretmeni idi. Mesleğinin büyük bölümünde elektriksiz, susuz, yolsuz köylerde görev yaptı.
Nasıl kutlu bir mücadele idi onlarınkisi! Genç Cumhuriyet’in aydınlık yüzleri, mimarları, yol göstericileri...
Manisa’nın Yunt Dağları zirvesindeki Recepli Köyü’ne tayin çıktığında deve sırtında gittiğimizi hatırlıyorum.
Az ötedeki yamaçtaki kaynak suyunu, imece usulü köylülerle birlikte köy meydanına getirdiği günleri hâlâ köylüler unutmamışlar!
Her şartta yaşadığın yerlere hizmet etmek, iz bırakmak, yıllar sonra hayırla anılmak insan olmamın vasıflarıdır.
Hayatta ya tozu dumana katarsınız, ya da tozu dumanı yutarsınız.
İşte tarih yazanlar tozu dumana katanlardır.
***
Bir gün Peygamberimiz ve arkadaşları bir yere gidiyordu. Yol kenarında oturmuş, bomboş duran birini gördüler. Peygamberimiz adamın yanından geçerken bomboş duran adama baktı ama selâm vermeden yoluna devam etti. Peygamberimizin arkadaşları bu olaya hayret ettiler. Çünkü Peygamberimiz herkese selâm verirdi. Ama bu adama selâm vermemişti. Gittikleri yerdeki işlerini bitirdikten sonra aynı yoldan dönüyorlardı. Bu sefer adam, aynı yerde eline bir çöp almış, toprağı karıştırıyordu. Peygamberimiz adamın hizasına gelince bu defa adama dönüp tebessümle baktı ve:
-“Esselâmü aleyküm...” diye selâm verdi. Peygamberimizin arkadaşları, bu olaya şaşırdılar. İçlerinden biri:
- Ey Allah’ın elçisi, buradan biraz önce geçtik. Oturan adama baktınız ama selâm vermediniz. Şimdi ise tebessümle bakıp selâm verdiniz. Bunun sebebi nedir?” diye sordu. Sevgili Peygamberimiz:
-Biraz önce buradan geçerken adam oturmuş bomboş bekliyordu. Onun için selâm vermedim. Ama bu defa hiç olmazsa eline bir çöp almış, toprağı karıştırıyor, onunla meşgul oluyordu. Onun için selâm verdim.” dedi.
***
Çalışmak, üretmek, yarınlara insanlık için birşeyler bırakmak en güzelidir.
Bir aylık Ramazan Ayı sonucu evde kaldığımız günlerin ardında kavuştuğumuz bir bayram...
Buruk bir bayram...
Geçmişin özlemi yanında, dostlarla sarılamamanın hüznü içinde geçireceğimiz bir bayram...
Ne diyelim; Bayramınız, bayram tadında olsun!