İran konusunda hükümetlerimiz uzun yıllar çok yanlış politikalar izlemişler, özellikle Humeyni sonrası İslâm devrimiyle beraber İran ile ilişkiler sınırlandırılmış, İran radikal İslâm ihraç eden bir ülke olarak görülmüştür. Bu kanaatin oluşmasının perde arkasında ABD ve bazı Avrupalı ülkeler yer almaktadır. Çünkü bu ülkeler İran’ı, hem Türk Dünyası hem de İslâm Dünyası açısından denge unsuru olarak görmektedir. Dolayısıyla İran’ı Türkiye’den ve diğer Sünni devletlerden uzaklaştırmanın ve karşı blok oluşturmanın yolu, İran’ın radikal İslâm ihracatçısı olarak gösterilmesi olmuştur. İran’ın Şii olması aynı zamanda Şii devletlerin lideri konumunda bulunması, emperyalist ülkelerin İran’ı Sünni devletlere karşı bir güç dengesi olarak görmesine yol açmıştır.Nitekim yıllarca Sünni yönetime sahip Irak ile savaş, Lübnan’da, Yemen’de ve Suriye’de İran’ın Şiileridesteklemesi bu güç dengesine önemli örneklerdir.
Türk Dünyası açısından denge unsuru olması meselesine gelince; Türkiye ile Türk Dünyası’nı birbirinden ayıran iki devlet vardır. Birincisi İran, ikincisi Ermenistan’dır. Ermenistan’ın bulunduğu topraklar kadim Türk topraklarıdır. Şu anki başkentleri Erivan meşhur Revan şehridir. Ermenistan suni bir şekilde yaratılmış, Türkiye ile Azerbaycan’ın sınır komşuluğunu kesecek şekilde tasarlanmıştır. Nitekim Azerbaycan’ın bir özerk cumhuriyeti olan Nahçıvan’ın Türkiye ile sınırı olmasına rağmen Azerbaycan’la sınırının bulunmaması bu tasarımın bir parçasıdır. Kısacası Ruslar tarafından öyle bir harita mühendisliği yapılmıştır ki, Türkiye’nin Türk Dünya’sına açılan kapısı Azerbaycan ile sınır komşuluğu tamamen ortadan kaldırılmıştır.
İran 1925 yılına kadar neredeyse bin yıla yakın Türkler tarafından yönetilmiş, şu an nüfusunun %35-40’ı Türk olan bir devlettir ve Türkiye ile Türk Dünyası’nı ayıran ülke konumundadır. Eğer İran bölünüp Güney Azerbaycan devleti ortaya çıkarsa, Türkiye’den Saha (Yakut) Türklerinin yaşadıkları Saha Cumhuriyeti’ne kadar, 10 bin km boyuncaTürk topraklarında, Türkçe konuşarak seyahat etme imkânı doğacaktır. Bu durum ne ABD, ne bazı Avrupa ülkeleri, ne Rusya ne de Çin’in işine gelmektedir. O nedenle İran’ın bütünlüğünün korunması bu devletler açısından çok büyük önem arz etmektedir. Nitekim ABD ve Avrupa ülkelerinden bazıları İran ile düşman, Türkiye ile dost gibi görünürken gerçekte işler tam tersi yürümektedir. Müttefik dediğimiz ülkeler dost postu altında Türkiye’nin bölünmesini ve güç kaybetmesini arzularken, terör örgütlerini gerektiğinde açıkça desteklerken; İran’da hiçbir ayrılıkçı hareketin arkasında bulunmamaları, tam tersine masa altından desteklemelerinin temelinde, İran’ın denge unsuru olmasının çok önemli payı vardır. Bu ülkeler İran’ın parçalanıp büyük bir Türk Dünyası’nın ortaya çıkmasını ayrıca Sünni ve Şii güç dengesinin bozulmasını istemezler.
İran bugün her ne kadar Farsların kontrolü altında olsa da, bir Fars ve Türk devletidir. Yüz yıl öncesine kadar, bin yıla yakın Türkler tarafından yönetilen bir devlet olduğu ve milyonlarca Türk’ün yaşadığı hiçbir zaman unutulmamalıdır. Maalesef eğitim sistemimizdeki bilinçsizlik nedeniyle halkımızın %90’nından fazlası bu gerçeği bilmemektedir. Bu gerçekler dikkate alınmadığı için çoğu zaman İran politikamız yanlışlıklar üzerine kurulmuştur. Bizim Türkiye olarak İran’la ilişkilerimizi sıcak tutmamız, orada yaşayan milyonlarca soydaşımızla iyi ilişkiler içinde bulunmamız iki ülke açısından da çok büyük öneme sahiptir. Özellikle Orta Doğu’nun emperyalist ülkelerin oyuncağı durumundan çıkması, terörden arındırılması ve istikrara kavuşmasının Türkiye ile İran’ın güçlü dostluğuna ve müttefikliğine bağlı olduğu gözden kaçırılmamalıdır.