Mehmet Atilla Maraş


Bir fikir ve ahlak adamı: Nurettin Topçu ve Hareket Felsefesi

Bir fikir ve ahlak adamı: Nurettin Topçu ve Hareket Felsefesi


Cumhuriyet dönemi düşünce tarihimizde, fikirlerini, kendisinin kurucusu olduğu Hareket Dergisi’nde kırk yıl boyunca yazarak sürdüren, bir fikir, aksiyon ve ahlak adamı olan hocam, Nurettin Topçu’nun vefatının 45. seneyi devriyesinde onu bin rahmetle anıyorum. (Vefatı: 10, Temmuz, 1975)

Biz, içinden yetiştirdiği kıymetlerini çabuk unutan, hafızası zayıf bir toplumuz. Nurettin Topçu, unutulan gerçek büyüklerimizden biridir. Bu biraz da, hayatı boyunca ‘gösterişsiz ve nümayişsiz’ yaşadığı için böyle olmuştur.

1967 de, Erzurum Atatürk Üniversitesi, Ziraat Fakültesi’nde birinci sınıf öğrencisi idim. Üniversiteye yeni başlamıştım. Orada, bir düşünce ve felsefe adamı olan Nurettin Topçu’nun Anadolucu ekibi ile tanıştım. Hoca’nın savunmuş olduğu Hareket Felsefesini benimsedim.

1969 da İstanbul’da yayınlanan Fikir ve Sanatta Hareket dergisinde yazmaya başladım. Şiir ve yazılarım bu dergide yayınlandı. Derginin sahipliğini üstlenen Ezel Bey,  Erzurumluydu ve İstanbul Tıp Fakültesinde okuyordu. Sık sık Erzurum’a geliyordu. Bir gelişinde, kendisiyle tanıştık. Bana Hareket mecmuasında yazmamı teklif etti. Ben de; ”Sizin derginizde yayınlanan şiirler ölçülü ve kafiyeli. Oysa ben serbest şiir yazıyorum. Beni böyle kabul ederseniz yazarım. Bir de yazı ve şiirlerime hiçbir müdahale olmayacak.” dedim. Büyük bir nezaketle tamam dedi ve bizi derginin, yazı kadrosuna aldı.

Bu dergide benimle birlikte şair olarak Bahattin Karakoç ve Saadettin Kaplan yer alıyordu. Şevket Bulut ve Mustafa Kutlu’nun hikâyeleri yayınlanıyordu. O tarihte M. Kutlu, Erzurum’da Edebiyat Fakültesi son sınıfında okuyordu. M. Kutlu, hikâyeden çok şiirle, resimle ilgileniyordu. Dergi için çeşitli desenler çiziyordu. Çok ta güzel saz çalıyordu.

Beni şiire, Mustafa’yı da hikâyeye teşvik edip yönlendiren, o alanlarda kalmamızı sağlayan dostumuz Ezel Erverdi idi.

Biz, 1968 kuşağı olarak Hareket Dergisi’nin ikinci nesil yazarlarıydık. Muzaffer Civelek, Dursun Özer, Mustafa Kutlu, Mehmet Sılay, D. Mehmet Doğan, Çetin Baydar, Muhsin Mete, Ali Birinci, Saadettin Kaplan, Şevket Bulut, aklıma ilk gelen isimler. Bizden sonra bu dergide bir yazar kuşağı daha oluştu.

Derginin bir de yayınları vardı: Hareket Yayınları. Nurettin Topçu hocanın bütün kitaplarını önce Hareket, daha sonra ‘Dergâh Yayınları’ yayınladı.

Topçu hoca 10 Temmuz 1975 yılında İstanbul’da vefat edince Hareket dergisi ve yayınevi, adını Dergâh olarak değiştirdi.

Nurettin Topçu Kimdir?

Nurettin Topçu 1909 da İstanbul’da doğdu. Baba tarafından Erzurumlu, Anne tarafından Erzincan-Eğinlidir. Eğin; Murat suyu kenarında, sırtını yüksek kayalara vermiş, kaynak suları bol, şiirin bir ilçemizdir.

Topçu, Liseyi bitirdikten sonra, devlet adına Avrupa’da yüksel tahsil yapmak için girdiği imtihanı birincilikle kazanır ve 1928 de Fransa’ya (Paris’e) gider. Önce Bordo Lisesine nakledilir. İlkyazı denemelerini burada kaleme alır. Moris Blondel’i bu dönemde tanır. İki yıl sonra Strazburg’a geçer. Üniversitede felsefe tahsil eder. Topçu, bu arada, tasavvuf tarihçisi Luis Massignon ile tanışır. Strazburg’da doktorasını hazırlayan Topçu, Sorbon’a giderek doktorasını orada verir. ”Coformisme et Revolte” adlı bu tez, Paris’te Fransızca olarak kitap halinde yayınlanır. (1934)

Nurettin Topçu, Sorbon Üniversitesinde doktora veren ilk Türk öğrencisidir. Bu doktora tezi, yıllar sonra Türkçeye “İsyan Ahlakı” adıyla tercüme edilir. Topçu yurda dönünce, İstanbul’da Galatasaray Lisesine felsefe hocası olarak atanır.

Topçu, Hareket Dergisi’ni İzmir’de bulunduğu yıllarda yayınlamaya başlar. (1939) Bu tarihte otuz yaşındadır. Dergide, Nizam Ahmed müstearı ile yazdığı bir yazıdan ötürü Denizli lisesine sürülür. Topçu, uzun yıllar İstanbul Erkek Lisesinde felsefe öğretmenliği yaptıktan sonra 1974’te emekli olur.

1975 te pankreas kanserine yakalanır. 10 Temmuz 1975 tarihinde 66 yaşında iken İstanbul’da vefat eder. Arkasında onlarca öğrenci ve eser bırakarak öz yurduna göç eder.

Nurettin Topçu adını ben,  ilk defa Urfa’da lisesinde okurken duymuştum. Lise öğrenciliğimiz sırasında onun hazırlamış olduğu Felsefe, Mantık, Sosyoloji ve Psikoloji kitaplarını okuyorduk.

Nurettin Topçu, düşünce dünyamızın önemli fikir adamlarından biridir. Kendisi; nazik ve kibar bir insan, üstün bir zekâ, muhakeme gücü ve hitabetiyle insanları etkileyen bir mustariptir. Yaşadığı toplumun, mensubu olduğu cemiyetin sapma ve saplantılarını, yaşanan yanlışları ilk defa açık bir şekilde fark etmiş, bu yanlış durumları, kaleme aldığı yazılarıyla cesaretle tenkit etmiştir.

Topçu; sağı da solu da tenkit edebilen, eleştiren, kritik eden bir fikir adamıdır.  Duruşunda ve doğrultusunda ilkeli, kametinde ve istikametinde sabit olan bir adamdır. Bu tutumu ile o, düşünce dünyamızda ayrı bir yere sahiptir.

Nurettin Topçu, ‘Kul Hakkı’ davasının davacısıdır. O; İslam’ın ‘cemaatçi’ anlayışının, toplumcu ruhunu benimseyen ve savunan bir İslam inkılapçısıdır. Bir yazısında şunları söylüyor:

”Bizim inkılabımız kendi mazimizin mahsulü olan her sahadaki kuvveti harekete geçirecek unsur, tekâmül kanununun, asrımızın bütün dimağına kazıyarak aşılamış olduğu ilim zihniyeti olacaktır.”

“Bizim de bir inkılabımız var. Ancak bizim ki yıkıcı değil, yapıcı bir inkılap olacaktır. Devirmeyeceğiz, kuracağız; öldürmeyeceğiz, hayat sunacağız. Bir kelime ile: bizim inkılabımız, kin ile fitnenin, cehaletle tecavüzün eseri değil, aşk ile yaratıcılığın, ilim ve sevginin eseri olacaktır.”

Nurettin Topçu, İslam’ı özümsemiş, içselleştirmiş günlük yaşayışına geçirmiş, mümin, muvahhit, bir yeni zaman dervişidir. O bir isyan ahlakçısıdır. O, ‘ihyacı’ bir düşünce adamı, bir mütefekkirdir. İlhamını Kuran’dan alarak mevcut rejime ve resmi ideolojiye karşı muhalif bir duruş sergilemiş olan önemli ve değerli bir şahsiyettir.

Topçu Hoca’nın Anadolu sevdası, biz öğrencilerinde hiç eksik olmadı. Hoca, o güne kadar bir Anadolu Romantizminin yapılmadığını, bunu bizlerin gerçekleştirmesini istiyordu. Sırf bu yüzden üniversite öğrencilik yıllarımızda kurduğumuz Anadolu Fikir Derneği’nde çalıştık. Erzurum’da bu derneğin bir yayın organı olan ve 24 sayı süren ’Adımlar’ adlı aylık bir dergi çıkardık. Bu derginin yazı işleri müdürlüğünü iki yıl boyunca ben yürüttüm.

1971 yılının Temmuz ayında, Erzurum’da, üniversiteden mezuniyetimi müteakip İstanbul’a gittiğimde Topçu hocayla yüz yüze görüşme imkânı buldum. Yüz ifadesi beni çok etkiledi. O zaman Hareket dergisinin idarehanesi, Sultanahmet’te Divan Yolu Ersoy Han’da mütevazı bir yerdeydi. Hocayla burada mülaki olduk.

Hocanın bulunduğu yerde, öğrencileri ona karşı adeta bir ihtiram duruşu içindeydiler. Öylesine sessiz ve öylesine edepli bir biçimde oturuyorlardı. Hoca tane tane ve yavaş konuşuyor, bizler sessizce onu dinliyorduk. Öylesine bir manevi hava hâkimdi bulunduğumuz ortama.

Hocanın subaşlarını, suyun çıktığı gözeleri çok sevdiğini biliyorduk. Tabiata çok düşkündü. Bazen tek başına bazen de öğrencileriyle subaşlarına gitmesi ve buralarda saatlerce kalmasının,  tefekküre dalmasının bir nedeni olmalıdır.

Tabiat, onu Allaha yaklaştıran bir basamak olmuştur. İstanbul’da çok sık gittiği yerlerden biri Beykoz’daki Karakulak Gözesi’ydi. Beykoz’daki bu mesire yerine, bir pazar günü, hocayla birlikte ve sevdiği öğrencileri ile beraber ben de gitmiştim.

Topçu’nun anne memleketi: Eğin

Erzincan - Eğin (Kemaliye), hocanın annesinin memleketidir. Hoca, annesi ölene kadar hep onunla birlikte yaşamıştır. Onda, anne sevgisiyle tabiat sevgisi birlikte vardır.

Ben, Eğin’i gördüm. Orası bir tabiat harikasıdır. Çok yukarılardan, dağdan, kayaların arasından çıkıp gelen billur gibi berrak ve serin sular; aşağıdaki taş evlerin avlularından geçerek, evlerin içme suyu ve kullanma suyu ihtiyacını karşıladıktan sonra daha aşağılara iniyor, bahçeleri sulayıp en aşağıda Fırat’ın bir kolu olan Murat suyuna karışıyor.

Hocanın, zaman zaman Eğin’e geldiğini, hep subaşlarında tek ve tenha olarak saatlerce oturduğunu, kasabada hocanın akranları olan yaşlılardan öğrenmiştik. Kasabanın kahvesine hiç gelmediğini bu yüzden kendisine önceleri bir meczup ve bir garip adam gözüyle baktıklarını ve fakat daha sonra İstanbul Üniversitesinde felsefe hocası olduğunu öğrenince, kendilerine olan sevgilerinin ve saygılarının artığını söylemişlerdi bizlere.

Nurettin Topçu, ’Yarınki Türkiye’ adlı kitabında bizlere şöyle sesleniyor:

“Yarınki Türkiye’nin kurucuları, yaşama zevkini bırakıp yaşatma aşkına gönül verecek sabırlı, azimli lâkin gösterişsiz ve nümayişiz çalışkan, ruh cephesinin maden işçileri olacaktır.”

Mesuliyet Hareketi

Anadolu’daki kültür ve medeniyet birikimimiz, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinin toplamıdır. Topçu Hoca, Hareket Dergisi’nin birinci sayısında, hareketimizin asıl hedefinin Anadolu’yu tanıyıp onu yeniden Kültür ve medeniyet hamlesi yaptıracak münevverlerin yetişmesi için sarf edilen çabadan ibaret olduğunu söyler.

“Bizim hareketimiz, Bir mesuliyet hareketidir. Davamız; hayata uymak değil, hayatımızı hakka uydurmaktır. Biz, kendi felsefemizi, bir kültür ve medeniyet birikiminden meydana çıkaracağız.

“Bize, yeni bir neşve lazım. Onu, felsefemizde bulacağız. Felsefemizi meydana getiren unsurlar; dünyamızı idare eden tekâmül prensibi ile aklın mükemmel işleyişini düzenleyen metotlu düşünme prensibidir.  Bu prensipler, aradığımız cemiyet nizamını kuracaktır.”

“Vücudumuzu, ruhumuzla birlikte kurtarmalıyız. Mukaddes toprağa kazma vurmaktan usanmayan kolları kalbe bağlayan kuvvet, tarihi, mukaddesatı ve hürriyetimizi boğmayan makul ve mutedil bir eşitliğe dayanacak hak sistemidir. Bu sistemin, iktisadi esasları, milletimizin inançları, örfleri, ahlakı ve tarihin ortaya koyduğu bütün değerlerle sınırlanacaktır.”

Nurettin Topçu, bir memleket mistiğidir. Bir mustarip adamdır. Kur’an’ın tebliğcisi olan Hz. Muhammed’in izinde ve yolunda bir ömür sürdü.

 

“İnsanımızın içyapısını yoğuracak kuvveti; zulmün karşısına sabrı, kinin karşısına affı koyan, ölümü ümit ile karşılayan, sonu olan varlığımızı, sonsuzluğun yolcusu yapan ve Allah’ı insanda arayan, Kur’an’ın ruhunda arayacağız.”

Hoca, Yarınki Türkiye’yi kurma ideali ve aşkı için yaşadı. Tabiat sevgisi, su ve doğaya karşı olan özleminin bir anlamı vardır. O, bir derviş ve aynı zamanda bir aksiyon adamıdır. Subaşlarına duyduğu ilgi, onun derviş yanını, doğaya karşı duyduğu arzu ise onun hareket adamı olma yanını sergiler.

Mesuliyet hissiyatı (sorumluluk duygusu), şuurlu yaşamayı gerektirir.  Yaşamaktan çok, yaşatma aşkı taşımak ve bunu yaparken de gösterişsiz ve nümayişiz yapmak. İşte asıl mesele.

Hürmet, Merhamet, Muhabbet

Ahlakın ilk temel mayası, hürmettir. Kur’an’a hürmet, ilme hürmet, yaratılmışların en şereflisi olan insana hürmet ve hayata hürmet. Hürmetin en yüksek basamağı, Aşk ve Merhamettir.

‘Ahlak yolculuğunda muhabbet durağı, Allah’a yaklaşmanın ileri hamlesidir. Allah için seven bir kalbe sahip olan, güzel ahlakın bir yıldızı gibi parlar. ‘Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim’. Diyen Allah elçisinin, hem yaratanın hem de ümmetin sevgilisi olmasındaki hikmeti fark etmeliyiz.’

Biz, bu mübarek Anadolu’nun hem insanını ve hem de toprağını seviyoruz. İnsan ve toprak, biri birine çok yakın iki olgudur. Toprağın üstünde gölgesi olan her şey, bir gün toprak olup aslına dönecektir.  İnsanoğlu; vücudunu toprağa, ruhunu Allah’ teslim edecektir.

Vefatının 45. yılında andığımız aziz hocamız Nurettin Topçu’ya, bin rahmet olsun.