Uzun zamandır şampiyonlar ligi müsabakası izlememiştim. Dün akşam Rus takımı Lokomotif Moskova ile Alman takımı ve dünya devi olan Bayern Münih arasındaki müsabakayı izlerken bir pozisyon gelişti ve o esnada skor 1-1 şeklinde idi. Rus takımı zor rastlanır bir şekilde bir Alman takımını hem de bir dünya devi takımını futbol tabiri ile ikiye bir yakalamış ve atsalar maç 2-1 olacak. Rus takımının siyahi oyuncusu arkadaşına pası verse kesin gol olacak. Ancak oyuncu arkadaşına pas vermek yerine, kahraman olmayı ve bir dünya devine gol atma şehvetini gizleyemeyerek kendi vurmaya çalıştı ve golü atamadı. Ve sanırım çok geçmeden de kendi takımı ikinci golü yedi ve müsabakayı mağlup olarak bitirdiler.
Sonra bir başka dünya devi İspanyol takımı Real Madrid karşısında oynayan orta ölçekli Alman takımının da başına aynı şey geldi. Demem o ki bu kişisel hırsına yenilme tuzağı en güzel iki alanda kendini gösteriyor; 1. Futbol ve 2. Siyaset.
Bir futbolcunun kendi şahsi çıkarına ve kendi egosuna hizmet etmesi ile bir siyasetçinin sadece kendi şahsi çıkarına ve egosuna hizmet etmesi bir dışavurum olarak neredeyse aynı şekilde kendini gösteriyor. Orta halli bir takımın oyuncusu kahraman olmanın cazibesine kapılıp nasıl ki hata yapma noktasına varıyor ise kahramanlık hülyasına kapılmış bir siyasetçi de alkış toplayacak hareketleri yapmaktan, sürekli olarak bir had bildirme, sağa sola bağırarak ses tonunu yükseltme, birtakım dini - milli sembolleri kullanarak duyguları kabartıp, düşünceyi arka plan atma ve bu uğurda halkın duygularını manipüle etmekten kendini alamaz. İşte tam burada da Doğu düşüncesi ve siyaseti ile Batı düşüncesi ve siyaseti farkı ortaya çıkıyor. Batı düşüncesi kahramanlık peşinde koşmak yerine iyi bir takımı yönetmeye çalışır iken, ki biz bunu devlet yönetiminden bir futbol kulübü yönetimine kadar her alanı kastederek söylüyoruz; Doğu düşüncesi vasat hatta vasat altı insanları hak etmedikleri makam ve mevkilere taşıyarak onların duygularını yönetmeye çalışır. Ve o makam ve mevkiye hak etmediği halde gelen kişiler kendilerini oraya getiren kişi ve kişilere fikri anlamda destek olmak, alternatifler üretmek yerine sadece kör bir bağlılık ile bağlanıyorlar. Çünkü varlıklarını ona borçlu hissediyor ve bir fikir veya düşünceden dolayı oraya gelmediğini biliyorlar.
Sonuç olarak Batı düşüncesi ve siyaseti bir takım oyunu kurmaya çalışırken, Doğu düşüncesi ve siyaseti adeta kahramanlık peşinde koşan tek adamlar üretmeye başlıyor. Elbette herşeyi bu kadar kategorize etmek mümkün olmayabilir ancak en azından son 200 yıllık tecrübemiz bize bunu göstermiştir. Son söz olarak bugün Batı dediğimiz düşünce yapısı özelikle kişisel çıkarlar ve egolar üzerine bina edilmediği için kurumsal aklı ön plana çıkardığı için herkes özeniyor. Doğu dünyası olarak bizler kahramanlar peşinde koşmaktan o kadar yorulduk ki durup bir düşünmeye vakit bulamadığımız gibi buna mecalimiz de kalmamış maalesef.