Kerime Yıldız


SALTANATI KALDIR, ELLERİN KRALLARINA TAPIN. BU MU CUMHURİYET?

SALTANATI KALDIR, ELLERİN KRALLARINA TAPIN. BU MU CUMHURİYET?


Önceki yazımda son Osmanlı pâdişâhı Vahdeddin Han için ?Fâre gibi kaçtı.? İfâdesini kullanan bir câhilden bahsettim. Adam ilkokul sıralarında 23 Nisan şarkısı okumamış gâliba. Ne diyordu bir şarkıda

?İşte bugün bir meclis kuruldu

Sonra hemen pâdişâh kovuldu?

İtiraz edenin vatan hâini olduğu zamanlarda sıkıysan, ?Bu ne biçim şiir!? de. O zamanlar pâdişâh kovmak övünülecek bir şeydi. Çünkü hâindi. Sonra Mustafa Kemal?in Anadolu?ya gidişinde pâdişâhın dahli olduğu ortaya çıkınca bu ?kovuldu? kelimesi ayıp kaçmaya başladı. En iyisi, pâdişâhın kaçmasıydı. Akıl var mantık var, komutanını bizzat gönderdiği savaş zaferle sonuçlanınca pâdişâh niye kaçsın?

Saltanat 1 Kasım 1922?de kaldırılınca, Vahdeddin Han, ?Milletimin malıdır? diyerek yanına hiçbir şey almadan yaban ellere doğru yola çıktı. Daha sonra hilâfet kaldırılınca bütün Osmanoğulları yurt dışına çıkarıldılar. Çok sıkıntı çektiler. Parklarda açlıktan ölen bile oldu. Yine de Türkiye Cumhuriyeti aleyhinde olmadılar.

Peki, ?Kahrolsun saltanat!? diyerek Cumhuriyeti kuranlar, saltanat karşıtlığını sürdürdüler mi? Osmanlıya karşı sürdürdüler ama başka ülkelerin krallarına hürmetten, hatta tapınmaktan geri durmadılar. Osmanlı düşmanı İbni Suud, 1926?da Hicaz Kralı olunca ilk tanıyan devletlerden birisi Türkiye?ydi. Bu nasıl bir çelişkidir Allahaşkına?

İşte bu çelişkinin kahramanlık olarak sunulması vazifesi, başta Cumhuriyet gazetesi olmak üzere basına düştü. Osmanlıya sövülecek; Birleşik Krallığa hürmet edilecekti. Dönemin gazeteleri bir yandan Osmanlı hânedanı ve saray hayatı hakkında iftiraları sürdürürken diğer yandan Avrupa krallarının çocuk yaştaki prenslerinin bile doğum gününü kutluyordu.

Basının bir vazifesi de Osmanlı?yı kovan yeni rejimin Osmanlı düşmanı krallarla işbirliğini övmekti.

Irak Kralı Faysal, 1931?de Türkiye?ye geldiği zaman, Cumhuriyet gazetesi başyazarı Yunus Nâdi, ?Kral Faysal Hz. Ankara?nın Misâfiri? başlıklı bir yazı kaleme aldı. İki ülkenin iyi ilişkiler kurmasının önemini anlatan Yunus Nâdi, bu ilişkinin önce mandater devlet olan İngiltere?nin göstermiş olduğu dürüstlükle başlamış olduğunu; atanan elçilerle bunun daha da geliştiğini yazdı.

İngiltere ve dürüstlük?

Devam edelim.

1932?de İbni Suud?un oğlu Emir Faysal, babasının krallığını tanıyan ülkeleri ziyâret turuna çıktı. Haziran ayında Türkiye?ye de geldi. Faysal geldiğinde, Yunus Nâdi yine iş başındaydı:

?Biz İmparatorluktan ayrılan Müslüman milletlerin müstakil bir hayata kavuşmalarını esas tuttuk. İlk günlerden beri bu Hükûmetle maalmemnûniye temas ve münâsebete geçtik ve işte şimdi, Melîk Abdülaziz Hazretleri?nin mahdûmlarının şahsında, bu müstakil ve haysiyetli devletin asîl bir mümessilini selâmlamakla saadet duyuyoruz.?

1934?ün Eylül ayında, Birleşik Krallığın çapkın kralı 8. Edward, Türkiye?yi ziyâret etti. Cumhuriyet gazetesi, şu başlığı attı.

?Büyük misâfirimize kavuştuk?

Cumhuriyet, Kral Edward?ın Türk sularına girişini bile haber yaptı:?İngiltere Kralı bu sabah sularımızda?

Başyazar, çok heyecanlıydı:

?Kendilerine şimdiden Türk sularına hoş gelmiş ve safâlar getirmiş olduklarını beyân etmekle mübâhiyiz.

Sa Majeste, şahsen çok sevimli ve çok sevilmiş bir zattır. Yalnız hükümdâr hânedânına pek kuvvetli kalbi bağlarla sarılı olan İngiliz milleti tarafından değil, hemen hemen bütün dünya insanlarınca da. Sa Majeste Kral pek genç yaşlarından beri İngiltere?de pek ziyâde hürmet gören kendi hükümdâr hânedânlığını âdeta halk çocukluğu ile mecz ve te?lif etmiş bir şahsiyettir. Onun bu çok latif meziyeti bütün dünyanın takdir ve sempatisini de kendi üzerine çekip toplamaktan hâli kalmamıştır.  Bu yıl babası Beşinci Corc?un vefâtı üzerine tac ve taht kendisine teveccüh ettiği zaman bütün dünya insanları arasında sanki bizden biri hükümdâr oluyormuş gibi bir his hâsıl oldu.?  

8. Edward tahta çıktığı zaman sanki bizden birisi hükümdar oluyormuş gibi hissetmenin bir izahı var mı acaba?

Osmanlıyı yerden yere vurup,  İngiliz milletinin kendi hânedânına bağlılığını yüceltmek nasıl bir ikiyüzlülüktür?

Ve en mühimi?. Bu kralperestlik, bu dalkavukluk, Cumhuriyet rejimine yakışıyor mu?

Cumhuriyet, vazgeçilmez değerimizdir. Lozan?ı ve sonrasını konuşursak Cumhuriyet?in zarar göreceğini söyleyenler, hiç korkmasınlar. Bilakis, konuştukça Türkiye Cumhuriyeti güçlenecek.

Mesele şu ki kralperestliği Cumhuriyet diye yutturmaya kalkanların da gerçek yüzü ortaya çıkacak.

Paniğin esas sebebi bu!