Naci Yengin


Alın Yazısı

Alın Yazısı


Ortalık sakinleştiğinde, el ayak çekildiğinde balkondaki çalışma masama çekilirken Oğuz Kağan’ın kullandığı ifadenin anlamını düşününce irkildim.

Yazı masamın, kitaplarımın arasında kaybolmamın, çalışma lambasının aydınlattığı sarı ışığın altında satırlarla, cümlelerle sarmaş dolaş olmamın benim alın yazım olduğunu söylemesi bir yandan mutlu edip gururumu okşarken diğer yandan da derin düşüncelere sevk etti.

Çalışma odam, masam, kitaplarım ve cümlelerimle alın yazımız ortak yazılmış, onlarla kaderdaş olmuştuk. Onlara ruh ve can veren, anlam katan ben miydim yoksa alın yazımın peşinden koşarken onlar mı beni yönlendiriyordu çok da emin değilim.

Alın yazım böyle yazılmıştı anlaşılan. Çocuklarım bile böyle düşünüyorsa alın yazımızdan kaçmak bize yakışmazdı! Ki biz alın yazısına baş koyalı yarım yüzyıla yaklaştı.

Sizin anlayacağınız alın yazımızla baş başa geçen onlarca yıl, onca satır, onca cümle ve onca kitaba karşılık uykusuz geceler, çileli yıllar, zifiri karanlıklarda beynimizin zonklaması, migrenin her daim kendini hatırlatmasını yaşamaya devam ediyoruz.

Alın yazısını insanın kendisinin belirlediğine inanırım. Yaradan akıl-fikir vermiş ve insanın kaderini kendi özgür iradesine bırakıştır. Bu konuda Cebriyecilerdençok farklı düşündüğüm ortada.

İnsan fiillerin yaratıcısı mıdır yoksa kaderin bir cilvesiyle mi fiillerin peşinde koşarız diye de çok düşünmeden kaderimi kendim belirler ve bildiğim türküleri söylemeye devam ederim.

Maturidi, Eş’ari ve Mutezile anlayışlarının bu konuda ne söylediğini de açıkçası çok takılmam.

Alın yazımızın birçok insanla ortak yazıldığına inanırım. Hatta millet olarak aynı alın yazımıza baş koyduğumuza iman ederim. Aksi halde millet olunamayacağını düşünürüm.

Dil, keder, vatan, tarih, kültür, geçmiş ve gelecekte aynı minvalde yürümeyi murat eden insanların kardeş olduğunu ve bu kardeşlik ülküsünün millet olmamızın hamurunda bizleri yoğurduğunu bilirim.

***

İnsan alın yazısını başkalarına da ortak eder.

Alın yazımızın ortak olduğuna inandığımız insanlarla dilimiz, türkülerimiz, ağıtlarımız, destanlarımız, azığımız bir olmuşsa biz millet olmuşuzdur. Millet olmak aynı dinden olmayı mı yoksa aynı kadere, kedere, ülküye iman etmekle mi mümkün olabileceğini varın siz düşünün.

Mesela Macarlar Müslüman değildir belki ancak uluslararası platformlarda her daim Türkiye’nin yanında duran ve kendilerini Batı Hun hükümdarı Attila’nın torunları olarak gören Kıpçak Türkleriyle aynı dine inandığımız yüzyıllarca kardeşim, dindaşım, ümmetimin parçası olarak gördüğüm bazı Arap devletlerinin yöneticilerinin Türklere ve Türkiye’ye karşı tavırlarına şahit olduğumuzda kimlerin daha kardeş olduğunu anlamakta güçlük çekmeyiz.

Gagavuzlar (Gök Oğuz)  ha keza... Türklükle sevinen, Türkiye dendi mi gözlerinin içi gülen Türkçeden başka bir dil bilmeyen Moldova Cumhuriyeti içinde Özerk bir Türk Devleti.

Müjdecinin “Müslümanların kardeş olduğu”  sözü Arap yöneticileri için söz konusu Türkler ve Türkiye olduğunda geçerliliğini yitiriyorsa gerçek kardeşlik nedir? Dini anlamda alın yazımızın Batı kuklası Arap yönetimlerini ve onların yandaşlarıyla ortak yazılmış olamaz diye düşünmeden edemiyor insan!

Bizim için yazmak alın yazımızı ak eylemenin bir başka yönü. Her ne kadar “Ervahı Ezelden levhi kalemden/Bu benim bahtımı kara yazmışlar/Bilirim güldürmez devri âlemden/Birgünümüzü yüz bin zara yazmışlar”türküsünü çok sevsek de millet olarak bu kadar kaderci olmadığımızı düşünürüm.