Mehmet Çavul


Kesin İnançlılar

Kesin İnançlılar


Bu yazıda ülkemiz ve bölgemizdeki kitlesel hareketleri daha iyi anlayabilmek için bundan yetmiş yıl önce yazılmış ve alanında başyapıtlardan biri olmayı başarabilmiş bir kitabı tanımaya çalışacağız. Kitabı Olvido Yayınları Erkıl Günur tercümesiyle Ekim 2020’de 15. baskı olarak yayınlamış. Yazarı, ailesi ABD’ye göç etmiş bir Alman Yahudisi olan Eric Hoffer. 1902’de New York’ta doğmuş, beş yaşındayken annesini kaybetmiş, yedi yaşındayken de kör olmuştur. On beş yaşında tekrar gözleri görmeye başlamış ve on sekiz yaşında babası ölmüş. Kaliforniya’ya gidip 23 yıl boyunca tarlalarda amelelik etmiş, 2.Dünya Savaşı’nda orduya katılmak istemiş ama sağlık gerekçeleriyle alınmamış. Montaigne’nin Denemeler’inden etkilenip yazmaya başlamış. İlk kitabı olan “Kesin İnançlılar” 1951’de yayınlanmış. Bir üniversitede kısa süreliğine hocalık yapmış, 1983’te R. Reagan tarafından “Başkanlık Özgürlük Madalyası”na layık görülmüş ve o yıl San Francisco’da ölmüştür.  

Kitap, kitle hareketlerinin ortak özelliklerini, etkilerini, gücünü ve zaaflarını inceliyor. Bu hareketin dini hareket, sosyal devrim veya milliyetçi hareket olması fark etmiyor. Kitap dört bölümden oluşuyor. Konu ekseninde ilerleyen kitap kanıtlarını, Fransız İhtilali, Rus Devrimi, Çin ve Japon toplumlarının mücadelesi, Türk, Mısır ve Japon modernleşmesi, Yahudilerin Filistin’e yerleşimi, ABD toplumunun oluşumu gibi aktüel örneklerden oluşturuyor.

İlk bölümde kitle hareketlerinin cazibesi işleniyor. Burada “kitle hareketi” kavramıyla, İslam, Hıristiyanlık ve herhangi bir Asya dini gibi bir dinsel hareket; Fransız İhtilali, Rus Devrimi ve Türk modernleşme hareketleri; bir cemaat veya siyasi parti hareketleri gibi pek çok oluşum kast edilmektedir. Bütün kitle hareketlerinin “fanatizmi, coşkuyu, umudu, nefreti ve hoşgörüsüzlüğü” körüklediği ve” körü körüne bir sadakat” istediği üzerinde duruluyor. “İnsanların uğruna öldüğü kutsal davalar farklı olsa da o insanların esas itibarıyla aynı şey için öldükleri” ifadesi dikkat çekiyor. Devrimci bir hareketin cazip bir değişim aracı olduğu vurgulanıyor. İslam ve Hıristiyanlığın doğduğunda örgütleyici ve modernleştirici olduğu tespiti yapılıyor. Ve devamında dini bir hareketin ilk doğduğunda yenilikçi olduğu daha sonra muhafazakarlaştığı belirtiliyor. ‘Fransız ve Rus devrimlerinin zamanla milliyetçi hareketlere dönüşmesi, modern çağda milliyetçiliğin kitle coşkusunun en verimli kaynağı oluşundandır’ tespiti de dikkat çekiyor. Japon ve Alman modernleşmesinin dayanağının da milliyetçiliğin uyanışçı ruhu olduğu; Türkiye’de Mustafa Kemal Atatürk’ün modernleşmeyi milliyetçi refleks ve coşku üzerine kurduğu da ekleniyor örnek kanıt olarak.

“Değişime direnç ve değişim arzusu” gibi zıt iki olgunun aynı inançtan doğduğunu belirtiyor yazar: “Sahip olma.” Yani muhafazakarlar sahip olduklarını korumak, devrimciler de sahip olmadıklarına erişmek arzusu içindedir diyerek konuyu açıyor.

“Elinde hiç gücü olmayan korkutulmuş kitleler değişim istemez” diyor. Balıkçılar, çiftçiler, göçebeler, işçiler ve yoksullar da buna örnek olarak veriliyor. Şehirlilerin köylülere nazaran daha değişimden yana oldukları ifade ediliyor. İşsizlerin kendilerine destek sağlayanlar yerine umut tacirlerinin peşinden gitmesi daha güçlü bir ihtimaldir diyerek “hoşnutsuzlar”ın ruh haline işaret ediyor.

Tecrübenin kitle hareketlerinde dezavantaj olduğu, Fransızların, Bolşeviklerin ve Nazilerin tecrübeye sahip olmadıkları için büyük kitlesel hareketleri oluşturabildikleri; İngilizlerin ise tecrübe sahibi olmalarından dolayı böyle büyük devrimleri meydana getiremedikleri tespiti dikkat çekiyor.

Birinci bölüm notlarını bitirirken misyonu sona eren kitle hareketlerine ait şu notu buraya derç edelim. “Bir kitle hareketi bireysel kariyeriyle ilgilenen kişileri çekmeye başlamışsa, bu o kitle hareketinin artık yeni bir dünya kurmakla ilgili değil, şimdiyi korumakla uğraştığına işarettir… Hitler’e göre bir hareket ne kadar çok makam tesis eder ve mevki dağıtırsa o kadar daha düşük nitelikteki kişileri kendine çeker ve sonunda bu siyasi asalaklar başarılı bir partiyi öylesine sarar ki başlangıçtaki hareket tanınmayacak hale gelir. Artık bu hareketin misyonu bitmiştir.”

İkinci bölümde inanç değiştirmeye hazır kişiler ele alınıyor. Burada “yoksullar, uyumsuzlar, aşırı benciller, muhterisler, azınlıklar, canı sıkkınlar ve günahkarlar” kitle hareketleri açısından psikolojik tahlile tabi tutuluyor.

“Bir grubun, bir partinin veya bir ulusun kaderini içindeki hoşnutsuzlar belirler” diyerek başlayan bu bölümde yoksulların, bencillerin, muhterislerin … o topluluk için dezavantaj gibi algılanmasına rağmen dinamizmin en aktif unsurları olduğu belirtilir. “Hoşnutsuzu olmayan bir toplum ilerleyemez… Avrupa’nın istenmeyenleri gidip ABD’yi kurdu” gibi aforizmalarla tez güçlendirilir.

“Umut ya harekete geçirir ya da sabır telkin eder” der ve ekler,” hoşnutsuzların en önemli değeri sahip oldukları umutlarıdır. Bu umudu kaybetmek istemezler. Ve bunu kaybetmemek için özgür olmak isterler. Ama , özgürlük için en çok mücadele edenler, özgür bir toplumda mutlu olma ihtimali en az olanlardır” diyerek devrimin/kitle hareketlerinin ilk kurbanlarının kendi çocukları olduğu gerçeğine işaret etmektedir.

Üçüncü bölümdeki “Birleştirici Etkenler” başlığı altındaki maddeler de dikkat çekici. “Nefret, taklit, ikna ve zorlama, liderlik, eylem ve şüphe” maddeleri kitle hareketlerinin tahlili noktasında oldukça doyurucu yorumlar içeriyor. Bu bölümde önce fedakarlığı sağlama aşamaları işlenmiş. Burada bireyi benliğinden ayırarak teşkilatın bir fedaisi haline getirme süreçleri ele alınmış. “Asimile etme, ona hayali bir benlik tanımlama, şimdiki zamanın küçümsenmesi, onunla gerçeklik arasına perdeler çekme ve ihtiraslar zerketme yani fanatizm aşılama” safhaları sıralanmış.  Burada bir Rus’un Stalin’in polisinden korktuğu halde Nazilere karşı savaşırken nasıl kahramanlık sergilediği analiz edilmiş. Stalin’in polisi karşısında kendisini yalnız hisseden Rus, Nazilere karşı savaşırken bir millet adına savaştığı bilinciyle daha da kahramanlaştığı tespiti yapılmış. Fanatikler hakkındaki tespitlerden bir kaçı da şöyle: “Fanatik kişi prensip insanı olamaz. Aklına ve ahlakına hitap edilerek davasından döndürülemez. Fakat kutsal gördüğü bir davadan başka bir davaya geçirilebilir. Bu zor değildir. İkna edilemez. Onun ihtiraslı bağlılığı, bağlandığı davanın niteliğinden çok daha önemlidir. Her çeşit fanatik aynı uçta toplanır. Fanatik bir komünist faşizme, şovenizme, Katolikliğe döner ama liberal olamaz. Korkaklıklarını rasyonalize etmek isteyenler fanatik bir inanca sığınır. Fanatikler itici tiplerdir.”  

Eric Hoffer’in Herot Ettlinger’den yaptığı alıntı da ezber bozan türden. Şöyle der: “II. Dünya Savaşı’nda vatan hainlerinin çoğu aşırı sağcılardı. Aşırı milliyetçilikle vatan hainliği arasında ince biz çizgi vardır.” Tartışmaya açık olan bu tez “vatanseverlik alçakların son sığınağıdır” sözünü hatırlatmaktadır.

“Kitle hareketlerinde birleştirici etkenlerin en kolay bulunanı nefrettir” der yazar “Nefret” başlığını işlerken. Ve devam eder: “… Sonra da bu nefretin ötekileştirilenlere yöneltilmesi sağlanır. Burada şeytanlaştırma devreye girer. Bir şeytan/öteki fikrinin diri tutulması topluluğu devinimde tutar. Bu şeytanın/düşmanın abartılması hareket mensuplarını da diri tutar. İdeal şeytan yabancıdır. Hatta yerli düşmanların da yabancı bir soydan geldiği iddia edilerek konsolidasyon sağlanır.” Hitler Almanyasında, Stalin Rusyasında ve Fransız Devrimi’nde böyle yapıldığını belirterek iddialarını örneklendirir.

Hoffer, kitle hareketlerinin özgürlüğü sloganlaştırdığını fakat buna rağmen hareket içi muhalefeti “ihanet” olarak değerlendirdiğini belirtir. Napolyon’dan alıntıyla ifade eder: “Devrimi yapan şey kibirdi, hürriyet ise sadece bahane.”

Hoffer’in eseri daha pek çok tespit ve tahlil içermekte. Fakat biz bu kadarla yetinelim. Kesin İnançlılar kitabını, ister dini, ister milliyetçi isterse siyasi hareketleri anlamak isteyen okuyucularıma ve bir de son günlerdeki gündem oluşu nedeniyle Boğaziçi Üniversitesi olaylarının psikolojik tahlili bağlamında mutlaka tavsiye ederim.