Mustafa Sandal’ın meşhur şarkısı dün uzun bir süre dilimi meşgul etti. Milli Uzay Programının açıklanması CeHaPe’ye rağmen hepimizi coşturdu. CeHaPe’ye rağmen uzaya çıkacağımızın garanti altına alınması bana tüm dertlerimi unutturdu derken “Biz eylem falan yapmayız. Biz gece vakti işi bitirir ertesi gün işe gideriz bilin istedim” diyerek Boğaziçilileri tehdit eden Trakya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı ve Genel Sekreteri Prof. Dr. Cevdet Kılıç aklıma gelince duraksadım ve kendime geldim.
Ayçiçek yağı reklamı vardı. Kullanan hanımlar, yemekten yiyen ahali bir anda havalanıyordu. İnsanlar o yağı kullansın ve mutluluktan havalara uçsun mesajı veriliyordu. İnsanlar o mutluluğu yaşayabilmek için marketlere akın etti ve ne olsa beğenirsiniz; bir litre Ayçiçek yağının fiyatı yirmi lira oluvermiş. Marketçi denen “vatan haini (!)” enflasyonun yüzde on iki bile olmadığı ortamda Ayçiçek yağına yüzde yüze yakın zam yapmış. Bunu görenler bırakın havalara uçmayı; karınlarına taş oturmuş gibi oldu.
Aya gitmekten Ayçiçek yağına geçiş yaptım çünkü günün meselesi Ayçiçek yağı olmalı. Arkadaşlarla konuşuyorum, toplumun bu tarz gündem değişikliği hareketlerine iyice kızdığını söylüyorlar. “Kardeş, ben sana derdimi anlatsam sen bana konu dışı cevap versen veya tam tersi olsa önce üzülürüz, kafası dalgın deriz. Aynı olay tekrarlanırsa önemsenmediğimizi düşünür ve muhatabımıza değer verdiğimiz için önce kendimize sonra karşımızdakine kızarız.” Haklıydı, toplumun yarısı desteğini alenen gösterdi, şimdi o kadar üzgün ki. Seçime doğru da kızgınlığı artıp tepkisini gösterecek.
Anketler iktidar ortaklığının oylarını yüzde 39 civarı gösteriyor. Seçime doğru yüzde otuz beşlerin altına inebilir. Sandıklar açılınca da yüzde 21’den yüzde 1’e inen DSP misali bir tablo ile karşılaşılabilir.
Bu analizi ben değil; büyük anket şirketleri falan da değil bizzat Türkiye siyasetinin babası haline gelmiş rahmetli Süleyman Demirel yapıyor. Rahmetlinin yürüyüş yapan eylemciler için dağıtma talebiyle gelen kolluk kuvvetlerine “bırakın yürüsünler, yollar yürümekle aşınmaz” demesi her eylemde zarar görenleri gördükçe hatırıma geliyor. Yine rahmetlinin bir ekonomik kriz ortamında “Boş tencerenin deviremeyeceği iktidar yoktur” vecizesi alışveriş sonrası kasada ödeme yaparken kasanın “dıt, dıt” sesiyle kulaklarımda yankılanıyor.
İktidarın karşısında değilim; yoksulluğun, işsizliğin, umutsuzluğun karşısındayım. İktidar ortakları yoksulluğu çözse, mahkemeler kamu vicdanını yaralayan kararlar vermese, atama yerine seçilme usulü esas kılınsa, demokratlıktan taviz verilmese ne bunca muhalefet partisi kurulur; ne insanlar seçim talebinde bulunur.
***
Geçen bir arkadaşım gözümden kaçan bir haber paylaştı. Onun da benim de hassas olduğum “kadın beyanı esastır” doktrinin vermiş olduğu sıkıntıyla ilgiliydi bu haber: “Antalya'da 3 yıl önce görevdeki 2 polise 'taciz' suçlamasında bulunan H.S.G., dava sürecinde vicdan azabı duyunca suçlamasını geri aldı ancak polisler hapse mahkum edilip, meslekten atıldı. Attığı iftira yüzünden tacizle suçlanan S.P. isimli polisin verem, eşinin de yüzde 70 engelli olduğunu, küçük kızının da panik atak hastalığına yakalandığını öğrenince suçlamasını geri çekti. H.S.G., şimdi suçladığı polisin eşiyle birlikte adaletin yerini bulmasını istiyor.”
Hâkimlere bu noktada büyük bir sorumluluk düşüyor. Kesinlikle beyanı esas alıp doğrudan işlem yapma hatasına düşülmemelidir. Detaylı psikolojik taramalar yapılmalı; sonuç konusunda her şey müspetse cezalandırma işlemi yapılmalıdır. Bu olay ve benzeri onlarca vaka ile nice aileler sönüp gidiyor.
***
Bülent Arınç, Yeniden Refah Partisine geçer mi?
Muharrem İnce mecliste grup kurabilir mi?
Ümit Özdağ’ın kuracağı partinin siyaset arenasındaki etkisi nasıl olur?
Muharrem İnce ile Ümit Özdağ yan yana gelince Meral Akşener’in yaptırdığı iddia edilen “Muharrem İnce ve Ümit Özdağ parti kurarsa” cümlesini içeren anket gerçekleşmiş olur mu?
Babam bu kadar güzel pasta yapmayı nereden öğrendi?
Neyse yine benim sigortalar yanmaya başlıyor; en kısa zamanda görüşmek üzere…