Savaş felsefesinin babası Carl Von Clausewitz yazdığı ünlü eseri “Savaş Üzerine” adlı kitabında der ki ; “Savaş , düşmanı irademizi kabule zorlamak için bir kuvvet kullanma eylemidir”. Dünyada stratejik açıdan önemi olan, doğal kaynaklara ev sahipliği yapan çoğu bölge kendi iradesini kabule zorlamaya çalışan ülkelerin birbiri ile sürtüştüğü kaynar kazanlardır. Öyle ki eğer bir başka dünya savaşı çıkacak olsa bu muhtemelen Arktik Okyanusu, Keşmir, Güney Çin Denizi gibi bölgelerden patlak verecektir. Ülkelerin bekası ve çıkarları için hayli önem arz eden bu bölgeler dünyadaki tüm milletlerin analiz etmesi ve kendine ders çıkarması geren yerlerdir. Tevafuk odur kiuluslar arası ilişkiler hukukuna göre Güney Çin Denizindeki konjonktürAdalar Denizi ile benzerlik gösterir. Bu yönüyle Güney Çin Denizinde olup bitenlerin lehimize analiz edilmesi gereklidir.
Dünyada ticaret amaçlı kullanılan belirli önemli noktalar vardır. Bunlardan ikinci en büyüğü Manş Denizi’nden sonra Güney Çin Denizi’dir. Öyle ki dünya deniz ticaretinin %30’u bu hat üzerinde yürümektedir.Avrupa-Amerika tarafından gelen gemiler, Hürmüz Boğazı’ndan gelen petrol tankerleri, Afrika Boynuzu’ndan gelen başka ticaret gemileri bu deniz üzerinden yine Amerika’ya ve Rusya, Japonya’ya gitmektedir.Ayrıca yine bu gemilerle taşınan malların bu bölgede 2,2 milyar insan nüfusunun yaşadığı büyük bir pazarı vardır. Özellikle Güneydoğu Asya bölgesi ABD’nin en büyük ihracat pazarıdır. Güney Çin Denizi’nde bloklaşmaların bu etken üzerinde kurulduğu da açıkça görülmektedir.
Güney Çin Denizi’nin büyük bir ticaret hattı üzerinde bulunması ABD haricinde yine buraya kıyısı olmayan başka ülkeleri de bu sürtüşmeye dahiletmektedir. Her ne kadar karşılıklı ticaret anlaşmalarıyla iki ülke arasındaki ilişkiler düzeltilmeye çalışılsa da Hindistan topraklarının Çin işgali altında kalması ve devamlı haberlerde duyduğumuz Hindu ve Çin askerlerinin sopalarla birbirlerine saldırması gibi olaylar iki ülke arasındaki tansiyonu yükseltmektedir. Hindistan-Çin kalabalık nüfuslu devletler ve sınırdaş olmalarından dolayı da birbirleri için iki büyük pazarlar. Bu yüzden çatışmalara rağmen karşılıklı yatırım sözleri verilmektedir. 2014 yılında Hindistan’da bulunan Çin Devlet Başkanı XiJinping Çin’in Hindistan’da demiryoluna ve Nükleer güç programlarına yatırım yapacağına dair söz vermiş ve hatta Hindistan’ın Şangay İşbirliği Örgütü’ne girmesini destekleyeceğini söylemiştir. Yapılan anlaşmalara ve verilen sözlere rağmen Hindistan’ın Güney Çin Denizi’ne karışmasının sebebi Hindistan’ın Japonya ve Güney Kore ile ticaretini geliştirmesi ve ABD’ne olan ihracatını arttırması. Hindistan yazdığım bu üç ülke ile olan ticaretinde Güney Çin Denizi üzerinden geçen su yolunu kullanmak zorunda olduğu için Çin’in denizdeki hak iddiaları Hindistan’ı fazlasıyla endişelendirmektedir.
Buradaki problemin bir başka sebebi ise denizin içerisinde bulunan zengin doğal kaynaklar; 1968 ve 1973 yıllarında yapılan araştırmalarda Güney Çin Denizi’nde Vietnam Sahillerine yakın yerlerde petrol bulunduğu gözlemlenmiştir. İlerleyen yıllarda yapılan çalışmalarda ortaya çıkmıştır ki Güney Çin Denizi’nde 11 milyar varil petrol yatağı ve 5 milyar metreküp doğalgaz bulunmaktadır. Deniz altında yatan petrol rezervi bir Musul veya Venezuela’dan çıkan petrol kadar olmasa da bu rakam elde edecek olan devlet için hatırı sayılır büyüklükte bir rakam.
1982’de imzalanan BM deniz hukuku sözleşmesinde açıkça yazılmıştır;Her devlet karasularının genişliğini tespit etme hakkına sahiptir ve bu genişlik 12 deniz milini geçemez. Fakat anlaşmada delinebilecek bir yer var ki bu bütün çatışmaların da temelini oluşturuyor. Sözleşmenin 60. maddesinde suni adalarla ilgili bölümde “Bölgede sahildar devletin haklarını kullanmasını engelleyebilecek tesis ve yapılar inşa etmek ve bunların inşasına, işletilmesine ve kullanılmasına izin vermek ve inşasını, işletilmesini ve kullanılmasını düzenlemek konularında münhasır hakka sahip olacak” diye yazar.
Güney Çin Denizi 3,5 milyon kilometrekarelik genişliğe sahiptir. Bu 3,5 milyon kilometrekarelik alan içerisinde çeşitli adalar , deniz dağları ve resifler bulunmaktadır. Yine BM deniz hukukuna göre bölgeye bakıldığında Filipinler , Vietnam, Brunei Krallığı , Malezya ve Çin’in münhasır ekonomik bölgeleri birbirine girmiş arap saçına dönmüş bir haldedir. Fakat yine bu anlaşmaya göre münhasır ekonomik bölgeler 12 deniz milini aşamadığından(En azından sözleşmeye göre!) bir de denizin ortasında bulunan uluslararası sular bulunmaktadır. Resiflerin ve adaların çoğu bu bölgede yer alır. Çin geçmişte bu bölgeyi kendisinin yönettiğini ve bu bölgelerin tarihsel açıdan kendine ait olduğunu ileri sürerek bölgedeki diğer devletlerin karasularını ve uluslararası deniz sularını hiçe sayıp bölgenin kendisine ait olduğunu ilan etmektedir. Çin’in 9 çizgi hattı adını verdiği bu saha Güney Çin Denizi’nin neredeyse tamamına denk gelir. Çin sözleşmedeki 60. Maddeye kılıf uydurarak bölgedeki resiflerin üstünü gemilerle toprak taşıyarak doldurup ada üssü haline getirmektedir ki nitekim 60. maddenin 7. Bölümünde “Sun'i adalar, tesisler veya yapılar ve bunlar etrafındaki güvenlik bölgeleri, uluslararası seyrüseferde kullanılan belli başlı deniz yollarına engel olabilecek yerlerde kurulamaz.” da yazar. Fakat anlaşmada yazılanlara rağmen Çin bir şekilde yolunu bulup kılıf geçirerek uluslar arası hukuku bir başka yerde daha çiğnemeye devam etmektedir. Örneğin 2014 yılında Fierry Cross sadece bir resifti. Fakat Çin’in gemiler ile taşıdığı topraklarla burayı ada haline getirmesi uydu görüntüleri ile kanıtlanmış bir gerçek. Bugün burası 1 kilometre kare uzunluğunda askeri bir ada üssü. Üzerinde bir adet havaalanı bulunuyor. Ayrıca ada 200 asker ve hava savunma sistemleri ile donatılmış durumda. Burada Çin’in amacı adaları münhasır ekonomik bölge ilan edip suları geçişe kapatmak ki bunu yapıyor da. Ele geçirdiği ve sonradan inşa ettiği adaların etrafına konuşlandırdığı gemilerle uluslararası ticaret gemilerinin ve de özellikle bölgedeki diğer unsurların savaş gemilerinin bu bölgeden geçmesini engelliyor. Kurmuş olduğu adalar Çin’in ABD ve Hindistan’a karşı bir ileri karakol vazifesi de görüyor. Çünkü burada bir başka amaç da ABD’nin yaklaşık bir asırdır uygulamış olduğu savaşı anakaradan uzak tutma stratejisi. Böylelikle eğer ola ki bir savaş patlak verirse önce bu karakol vazifesi gören adaların geçilmesi zaruri.
AlfredThayerMahan “Dünya egemenliğinin anahtarı deniz yollarının kontrolündedir” der. Bu söz ABD’nin yıllardır uyguladığı genel bir savaş doktrinidir. Bu amaçla tehdit gördüğü ülkenin etrafına üsler dizmiş ve genellikle denizaşırı bölgeler olduğu içinde donanmasını bu sözü doktrin olarak belirleyerek kuvvetlendirmiş , bunun sonucunda da bir süper güç olmuştur. Çin’in bu denli bu adaları silahlandırmasının nedeni ABD’nin Pasifikteki askeri varlığı. Amerika’nın Guam , Havaii , gibi deniz aşırı üsleri Çin için başlı başına bir tehdit. Bunun haricinde sadece Güney Kore’de ABD’ne mensup 90 bin asker bulunuyor. Bu rakam bugün bir çok ülkenin ordusundaki asker sayısından daha fazla ve bu rakam sadece Güney Kore için geçerli. Japonya,Tayvan gibi ülkelerde de üsleri bulunuyor.
Genel olarak baktığımızda bölgede söz sahibi olmak isteyen yaklaşık on kadar ülke var. Çin’in geçmişteki tarihi sebepleri bahane ederek işgal ettiği Filipinler ve Vietnam’ a ait adalar şu an için sadece tartışılır bir konumda. Fakat Vietnam ve Filipinler de geri kalmayarak Güney Çin Denizi’ndeki hak iddia ettikleri bazı adalara asker çıkarmış durumdalar. Çin ise hem bölgedeki hak iddialarından taviz vermiyor hem de bölgedeki ülkelerin Amerika’dan yana tavır almalarını engellemek, kendi tarafına çekmek için Pasifik ülkeleri ile geçtiğimiz yıl yüzyılın en büyük serbest ticaret anlaşmasını(RCEP) imzalayarak Amerika’yı masada yenilgiye uğratmış oldu. Bundan sonra olacakları ise bize zaman gösterecek. Bize düşense bu bölgede olup biten olayları iyi bir şekilde analiz etmek ve ülkemiz adına ders çıkarmak olacaktır.